Yasemin Devrimi bitti artık okeye dönüyoruz!
Tunus'ta sokakta Che tişörtleriyle gezen, duvarlara "Zapatista" yazan herkes kendini "Yasemin Devrimi"ni bitirmiş sayıyor. İlk seçimler yaklaşırken, hayat sıkıcılaşmaya başlamış durumda. Seçimi de Tunus'un AKP'si kazanacak gibi görünüyor
"REVOLUCION! Revolucion!" diye söylendi Hişam, elini "Ne yaparsın!" diye havada sallayarak. Hepsinin üzerinde Che Guevara tişörtleri olduğu halde yoldan geçen ve hatta kırmızı ışık olmasına rağmen yolun ortasında oyalanan gençleri göstererek:
"Devrim oldu, demek ki artık her şey serbest!" Eski solcu, orta yaşlı bir çevirmen olan Hişam için başlangıçta Tunus gençliği arasında devrimciliğin "cool" bir moda olması umut vericiydi. Ama bugün... Başkent Tunus'ta sokakta Che tişörtleriyle gezen ya da duvarlara "Zapatista" yazan herkes kendini devrimi çoktan yapmış gibi hissediyor. Tunus'ta Yasemin Devrimi'nden sonraki ilk seçimler yaklaşırken artık her şey sıkıcılaşmaya başlamış durumda.
"Korkma! Korkma! Kavga etmiyorlar."
Mihmandarım Velid Haşad her seferinde gülerek böyle diyor. Çünkü başkent Tunus'un sokaklarında sürekli olarak birkaç kişi aniden bağırmaya başlıyor. Ses düzeyi İstanbul'da birazdan birinin vurulacağını düşündürtecek kadar yüksek. Ama Tunus'ta..
"Böyle oldu" diyor genç aktivistlerden Muhammed, "İnsanlar baskıdan konuşmayı unuttukları için konuşmak serbest olunca bağırmaya başladılar. Şimdi duramıyorlar."
Olayların başladığı ocak ayından sonra böyle bir yeni alışkanlık hasıl olmuş. İnsanlar, başlangıçta caddelerde gruplar halinde toplanıp bağıra çağıra politika tartışırken alışkanlık bugün bütün gündelik hayata yayılmış durumda, herkes bağırıyor. Aslında bu kadar gergin olmakta haklılar. Hayatlarını, ülkelerini değiştirmek için yaptıkları heyecanlı devrimlerinin sonucunda ellerinde 107 partinin katılacağı bir seçim, aralarında seçim yapmak zorunda oldukları 1600 liste var.
TUNUS'UN AKP'Sİ KAZANACAK
"Bilmiyoruz, tanımıyoruz, anlamıyoruz."
Böyle diyor sokakta karşılaştığım üniversiteli genç bir kadın:
"Kafa karışıklığından sanıyorum insanlar adını bildiği partiye oy verecekler. Ve bu yüzden de Nahda kazanacak."
Nahda, Tunus'un AKP'si. Ya da neredeyse bütün Arap ülkelerinde olduğu gibi AKP olmaya çalışan bir parti. Tunus'un çelişkileri Türkiye'ninkileri andırdığı için temel tartışmayı anlayabilir ve argümanları tahmin edebilirsiniz: Devlet tarafından empoze edilmiş seküler sistem ve seküler eğitimin ürettiği "elit" ve "halk" arasında bir gerilim var. Tunus anayasasının 1. maddesi, "Tunus, Müslüman bir Arap ülkesidir" dese de sol aydınlar bunu sadece Tunus'un anti-kolonyal geçmişinin bir eseri, muhtemelen çoğunluğu Nahda'ya oy verecek sıradan insanlar ise altı çizilmesi gereken kimlik olarak görüyor. Demokrasi için çıkılan yolda şimdilik menzile varacak olan Nahda gibi görünüyor. Gözlemciler, Başbakan Tayyip Erdoğan'ı hayranlıkla izleyen partinin yüzde 30 ile en çok oy alan parti olabileceğinde birleşiyor. Ya sokak?
AH O ESKİ TARTIŞMALAR!
'Ya burayı İran gibi yaparlarsa'
□ "Toplu sünnetler, toplu nikâhlar, ayni yardımlar... Her şeyi yapıyorlar. Üstelik Bin Ali döneminde sadece onlar baskı görmüş gibi davranıyorlar. Solculardan kimse gördüğü işkenceyi anlatmıyor ama onlar ne fena halde olduklarını anlatıp duruyorlar."
Türkiye'de soldan gelip de AKP iktidarının ilk yıllarında bu cümleleri bu şekilde kurmamış kaç insan vardır acaba? Şimdi Tunus da aynı cümleleri kuruyor. Kitapçı ahbabım Ziad, Bin Ali döneminde de muhalif olmasıyla tanınan Al Maktaba kitapçısını yönetiyor. Küpeleri ve dövmeleriyle o azınlıktaki bir solcu. "Korkmuyorum" diyor, "Sadece endişeliyim. Ya burayı
İran gibi yaparlarsa!"
Türkiye'de bu tartışmaların eskidiğini ve bu söylemin fena halde alaya alındığını anlatıyorum. Aydınlanmanın büyük ideallerinin bugün artık gündelik hayatla ilgili taleplere (içki, giyim, kadın-erkek ilişkileri vs.) indirgenmiş olmasının tartışmayı baştan kaybetmek olduğunu vesaire anlatırken... "Ama gündelik hayat her şeyin başlangıcıdır. Nasıl düşündüğünün başlangıcı..." derken o, ben çaresiz Tunus'un geçeceği entelektüel macerayı görür gibi oluyorum. Zira konuştuğum ve kendini Burgibist (Kemalist'e yakın) hisseden, eski rejimi eleştirmekle birlikte gelecekten ürken Tunuslular tanıdık bir biçimde konuşuyor:
"Bin Ali kötüydü tamam ama hiç değilse emniyetli bir durum vardı." Öyle görünüyor ki sol aydınlar devrim için bağırırken "halkın" bu kadar örgütlü olmasını beklemiyorlardı.
Ya sokak?
Devrime adını veren yaseminin demeti 1 dinar
CAFE Univer'de "Şap!" diye öpüveriyor yanağımdan. Sanırım 7 yaşında ve elindeki yasemin demetinin ismini bağırıyor kulağıma: "Mişmum madam! Mişmum madam!" Oğlan çocukları yasemin demetlerini 1 dinara satıyor, öpücük bedava. "Devrim de yasemin gibi madam. Tırmanmak için bir duvara ihtiyacı var." Kahvesini yudumlayıp sararmış bıyıklarıyla sigarasını tüttürürken mişmumları hazırlayan Ahmed soluklanıp devam etti: "Devrimin ismini yasemin koydukları iyi oldu. Biz biraz daha fazla kazanır olduk." Bütün masa gülüyor. Açılmamış yaseminler, sigara paketleri ve küçük demetleri tutturmak için kullanılan iplikler birbirine karışmış durumda. Demetlerin dibi gazetelere sarılmış. "Pek de ilgilenmiyorsunuz galiba devrimle artık" diyorum, gülüyor masa dolusu yasemin ustası: "Pek bir şey değişmedi ki" diyor Ahmed, "İşsizler yine işsiz, mahkemeler yine pisliğe bulaşmış durumda."
Polisi bile eylemde
BAŞKENTİN sokakları, zengin Libya!! mültecilerle dolu. Aksanlarından, giyimlerinden anlaşılıyor gerçi nereden geldikleri ama bazen biri Libyalıyı fark etmek için çok çaba gerekmiyor: "Habibi! Var olun! Gözümsünüz! Hayatımsınız! Ellerinize sağlık! Rabbim . sizinle olsun! Bin Ali köpeğini kovdunuz!"
Libyalı bir adam, arabasını trafiğin ortasında durdurup, inip sivil polise karşı bas bas bağırıyor, elleriyle sevgi jestlerini abarta abarta. Polisler, "Mühim değil, lafını etmeye değmez!" havalarında gülümsüyor. Sanki şahsen onlar halletmiş gibi devrim işini.
Polisler, geçici hükümetin kendisiyle ilgili yaklaşımını beğenmediği için İçişleri Bakanlığı önündeki dikenli tellerin içinde gösteri yapıyor. Eylemciler, aniden başlayan oturma eylemlerine karşı tellerle korunan bakanlığın içinden çıkınca eylem mümkün oluyor. Fakat ortamda bir sıkıntı, bir turistik kifayetsizlik. "Devrimi! bitirdik, okeye dönüyoruz" havasındaki askerler dönüp eylemcilere bakmıyor bile.
Görünüşe bakılırsa yaseminci Ahmed'in söylediği doğru çıkıyor: Devrimler de yaseminler gibi duvarsız kalınca Ahmed'in mırıldandığı o eski Tunus şarkısındaki akıbete uğruyor:
"Yaseminin altında gece/ Dallar eğliyordu gözyaşlarımı silmeye."
Devrim eğiliyor Tunus'ta. Sınıfsal temelli AKP kadar güçlü olmayan ama o yolda ilerleyen Nahda ile eski rejim arasında ve belki biraz da "Biz devrimi çok sevmiştikçilerin katılımıyla geçecek seçim bitince bilmiyorum... Hangi yaseminin dalları silecek solun gözyaşlarını? Bakalım.