Evet, BDP Meclis'e! Sayın vekilim haydi kürsüye!
GENÇ adam öyle söyleyiverince iki elimi başıma alıp kahrolduğumu açıkça göstermişim. "Deme yahu!" demeye gelen bir şeyler söylemişim ingilizce, farkında değilim. Zavallı genç Tunuslu da bir anlam verememişti doğal olarak bu ani ve kalbi tepkiye. Yani Tunus iç politikasına dair niye böyle derin hislerim olsun ki? Ayrıca Tunus'taki özgürlükçü solun gelecek seçimlerde benimsemeyi tasarladığı tavır niye beni yerden yere vursun, ellerimi başımın arasına alıp kahredecek kadar ilgilendirsin? Ama genç adam öyle "Boykot edeceğiz!" deyiverince, ne bileyim, kendimi kaybetmişim. "Yapmasanız" derken buldum kendimi, şefkatli ve mümkün olan en ikna edici sesimle:
"Yani zaten kimsenin sizi göresi yok bir de siz kendinizi ortadan yok ediyorsunuz, yapmasanız yani..."
Aslında diyesim var ki, "Biz çekmişiz zaten boykottan kardeş, bir de siz çekmeyin."
Temsilin hakkıyla var olmamasına cevap olarak boykot... Vallahi de billahi de işe yaramıyor arkadaş!
NE DE GÜZEL OLUR SEÇİM KAZANMASI!
Dün Yıldırım Türker Radikal'de "Haydi BDP Meclis'e!" diye yazdı. Ben de o başlığa atfen "Evet, BDP Meclis'e!" diye başlık attım. Ben de Sırrı Süreyya Önder'e oy atmış biri olarak, bir yazar olarak değil, bir yurttaş olarak konuşuyorum şimdi. O seçim günü hiç tereddütsüz, öyle dosdoğru yürüyüp sandığa "Ama aslında... Yani şimdi... Dur bakayım sen... " filan gibi ikircikler kipircikler olmadan oyumu atmışım. Tavırlar net, hareketler sade! Bayağı da hoş oluyormuş insanın seçim kazanması, gecesine de kutlamışım. Bu ömürde bir daha tecrübe eder miyiz bilmiyorum o tatlı rehaveti...
SESİM NEREDE?
Sonra tabii biliyorsunuz öyle oldu böyle oldu. İnsanlar öldü. Sonra yine insanlar öldü. Yeniden insanlar öldü... Ama yaz bitti. Yaz bitmeli. BDP'nin meşru ve yasal vekiller olarak artık sesini Meclis'te duymalıyız. Meseleye sadece Kürt meselesinin çözümü noktasından bakmıyorum. Ben bu meseleye biraz da oy verdiğim adamı Meclis'te görme arzusu bakımından da bakıyorum. Ben vekalet vermişim, beni temsil etmesini rica etmişim, sesimin sesiyle seslenmesini istemişim ve şimdi benim bir sesim yok memleket meselelerine dair, öyle görünüyor. Benim sesim sürekli surette sokaklarda gaz bombası yiyor, envai çeşitte gazla boğulup duruyorum. Ben konuşmak istiyorum halbuki. Meclis kürsüsünden söyleyecek çok şeyim var benim. Soracak hesabım var. Anlatacak hakiki bir hikâyem var kürsüden, gürül gürül.
KÜRSÜDE BİR YUMRUK
Bağımsız bloka sadece Kürt siyasetinden insanlar oy vermedi. Aynı zamanda Türkiye'de artık temsil edilmemekten bıkmış ve nihayet hakkıyla temsil edileceğine inanan insanlar da oy verdi. Bana sorarsanız artık onların da sesini yükseltme zamanı gelmiştir. BDP'yi, bağımsızları Meclis'e çağırmalılar. Yaz bitmiştir, bunu hatırlatmalılar vekillerine. Çünkü seçmenlerin bir bölümü de bağımsızlara sadece Kürt meselesinin çözümü için oy vermedi. TEKEL işçileri için, taşeronlaşma, yoksulluk, adaletsizliğin ve vicdansızlığın ortadan kaldırılması için, atanamayan öğretmenlerin, harçları katlanıp duran öğrencilerin, intihar eden kız çocuklarının, öldürülen kadınların, tutuklu gazetecilerin, oruç tutmadığı için dövülen gençlerin de sesi olsun diye de oy verdik biz. Tutuklu BDP'li vekiller mühimdir. BDP'lilerin son insana kadar kırılmaya, yok edilmeye çalışılması mühimdir. Aması yok, mühimdir. Onlar için verilecek mücadele de Meclis'te yapılacak siyasetle verilmelidir. Üstelik Meclis'e girince sokağa çıkılmayacak diye de bir şey yok, sokak her zaman oradadır. Meclis dışı siyaset her zaman mümkündür. Ama artık Meclis'e girebilecek olanların da girip orada siyaset yapması gerekir. Biz girip kürsüyü yumruklayamıyoruz, ama bunu yapabilecek olan varsa yapmalıdır. Ben kürsüye yumruğunu vuran vekilimi görmek istiyorum. Sırrı konuşsun, Ertuğrul Kürkçü konuşsun ve ben bir "Oh be!" diyeyim istiyorum. Çünkü yaz bitti ve içten bir "Oh be!"yi epeydir özledik. Değil mi?