Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

Bu DEAŞ ya da IŞİD ne örgütmüş be!

5-6 yıl içinde dünyayı yeniden dizayn etmeyi başaran başka bir terör örgütü herhalde görülmemiştir.

Son derece işlevsel. Ülkelerin iç politikalarını, AB’nin kaderini, farklı ülkelerdeki seçimlerin yönünü tayin eder hale geldiler.

Kurucusu her kim ise bu kadarını ummuyordu muhtemelen.

Ya da tam da böyle bir amaçla kuruldu.

Bilmiyoruz.

Adında “İslam” olan bu örgütün İslam’a verdiği zararı ise 1500 yıllık İslam tarihi boyunca hiç kimse vermemiştir, orası kesin.

Tam dünya bunların vahşetine alıştı derken, vahşeti bambaşka bir boyuta taşıyorlar.

Önceki gece de İngiltere’de büyük çoğunluğu çoluk çocuk diyebileceğimiz 10’lu yaşlardakilerin gittiği bir konser salonunda 22 kişiyi öldürdüler.

Tam da Trump ile Suudiler konuşup kaynaşmış, birlikte göbek atmış, Trump oradan aldığı gazla Suudilerin en yakın dostu İsrail’e geçmişken.

Korkarım DEAŞ’ın bundan sonraki hedefi anaokulları falan olacaktır. Çünkü İslam karşıtlığını güçlendirmek için yapabilecekleri bir o kaldı.

İtirafçılık

DÜNE kadar Fethullah Gülen Örgütü’nün sözcüsü ya da medyadaki savunucusu olup bugün bunlara en çok küfredenlere alıştık.

Yakın zamana kadar, “Ben demek Fethullah demek” diyenler bugün ağızlarını köpürterek Fethullah’a sövüyorlar.

Dünün “övgü” düzenleri bugün “sövgü”de sınır tanımıyorlar.

Çok şükür her şeye alıştığımız gibi bunlara da alıştık ama her gün ortaya alışmamız gereken yeni şeyler çıkıyor.

Darbe girişimi sonrası tutuklanıp içeri atılanların bir bölümü “itirafçı” olup salıverilmeye başlandı.

Adamlar ellerini kollarını sallayarak aramıza karıştılar.

Bu durumda insanın aklına şöyle bir şey geliyor.

Galiba içeride sadece gerçekten Fethullahçı olmayanlar kalacak.

Mesela, Cumhuriyet Gazetesi yazarları ve çizerleri.

O örgütle uzakta yakından ilişkisi olmadığını bildiğim pek çok arkadaşım var içlerinde.

Örgütle bir işleri hayat boyu olmadığı için itirafçı olmaları da mümkün değil. İtiraf edecekleri bir suçları yok.

Bu yüzden de bunlar hayat boyu içeride kalmaya mahkûmlar.

İki tıp fakültesi birleştirilmeli mi?

GEÇEN hafta bir sohbet toplantısında konuşmak için İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi’ndeydim.

Toplantı sonunda öğretim üyesi dostlarla üniversitenin bahçesindeki Profesörler Evi’nde yemeğe geçtik.

Yemekte yan masamızda İstanbul Üniversitesi’nin rektör yardımcılarından biriyle sohbet etme fırsatımız oldu.

Sohbetin bir yerinde kendisine, “Şu yeni yapılan kent hastanelerinden biri İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’ne bağlanabilir mi acaba?” diye sordum.

“Hayır, biz kendi hastanelerimizde kalacağız. Onlarla bizim bir bağımız olmayacak” dedi.

Bunun üzerine, “Duyduğum kadarıyla Çapa Tıp Fakültesi taşınacakmış. Sonra da Cerrahpaşa. Nereye gideceğiniz belli oldu mu?” diye sordum.

Aldığım yanıt şu oldu:

“Öyle deniyordu ama taşınmıyoruz galiba. Biliyorsunuz binalarımızın fiziki şartları çok çok kötü. Tüm fakülte yenilenecek. Ama bunun aynı yerde yapılması planlanıyor. Belki bazı bölümler geçici olarak taşınıp inşaatlar bitince geri gelebilir.”

“Ben öyle duymadım” dedim ama aldığım yanıt çok kesin gibiydi. Hatta o kadar kesindi ki, bu yanıtı hafta sonu birlikte olduğum bazı üniversite mensubu arkadaşlarımla da paylaştım.

Doğrusu hiç ama hiç inanmadılar.

Zaten işi doğrusu 3 gün içinde ortaya çıktı.

Dün Cumhurbaşkanı Erdoğan, Çapa Tıp Fakültesi’nin Hasdal’da fakülteye tahsis edilen 1100 dönümlük bir araziye taşınacağını açıkladı.

Kulağa kötü bir fikir gibi gelmiyor.

Tek sıkıntı, kent içinde yeterince hastane kalmama olasılığı. Özellikle acil durumlar için bir sıkıntı olabilir.

Taksim Hastanesi kapalı.

Şişli Etfal, Seyrantepe’ye taşınıyor.

Çapa, Hasdal’a gidiyor. Yeni yapılan hastane kampuslarından biri Okmeydanı, diğeri İkitelli’de.

Sağlık Bakanlığı mutlaka bununla ilgili bir düşünceye sahiptir. Kent merkezini hastanesiz bırakmayacaklardır.

Benim söyleyeceğim şey başka.

Biliyorsunuz İstanbul Üniversitesi’nin iki Tıp Fakültesi ve üniversite hastanesi var.

Çapa ve Cerrahpaşa.

Bu iki hastane zaten birbirine kuş uçuşu iki-üç kilometre mesafede.

Biliyoruz ki, her iki hastane de son yıllarda öğretim üyesi bakımından büyük kayıplar yaşadı.

Özel üniversitelere, özel hastanelere geçişlerle öğretim üyesi kadrosunda büyük boşluklar oluştu.

Acaba bu fırsattan istifade, her iki fakülte birleştirilip tek çatı altında toplansa, öğretim ve sağlık hizmeti açısından daha iyi bir “tek” fakülte ortaya çıkmaz mı?

Yeni Tanju, Ozan...

Tanju Çolak yıllar önce yurda kaçak otomobil soktuğu gerekçesiyle yakalanmış, yargılanmış, mahkûm olmuş ve hapis yatmıştı.

Aynı dönemde, aynı suçtan dolayı Ahmet Kaya’nın da başı belaya girmişti.

Sonrasında Sibel Can ve daha pek çok ünlü ve sosyetik isim otomobillerinden olmuş, yargıyla karşı karşıya gelmişlerdi.

Dün de Fenerbahçeli Ozan Tufan, otomobil kaçakçılığı suçlamasıyla gözaltına alındı.

Yurda hileli hurdalı yollarla sokulan bu araçları alıp da başı belaya girenlere hiç ama hiç acımıyorum.

Kardeşim bu otomobillerin Türkiye’de yasal distribütörleri var.

Daha ucuza alacağım diye gidip bu araçları almanın hiç âlemi yok.

300 bin Euro’luk otomobili gidip 200 bin Euro’ya alıyor ve sonra da bunlarla kendilerince hava atıyorlar. 300 bin Euro’yu verip yasal yollarla getirilmiş otomobilleri alanlara da enayi gözüyle bakıyorlar.

Devlet de arada bir yapması gerekeni yapıyor ve “enayi” yerine konulan vatandaşların enayi olmadığını gösteriyor. Ellerine sağlık.

Ne Zaman Adam Oluruz?

Hızla gidenin değil bilerek gidenin hedefe vardığını unutmadığımız zaman.

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar