'Bel altı'na yanıt 'apış arası'
Elinde kalemi, köşesi olmayan gazeteciler hakkında olumsuz tek kelime yazmamaya kararlıyım.
Fikrinin zerresine katılmasam da eleştirmek için gebersem de bana yanıt verecek ya da kendini savunacak kalemi, köşesi yoksa bir gazeteci hakkında satır yazmama kararım yıllardır sürüyor.
Bu nedenle de Fehmi Koru hakkında bir şeyler yazma niyetim asla yok.
Ancak şunu da söylemeden geçemeyeceğim.
Değerli Fehmi Bey, yıllarca pek çok insan için çok ağır suçlamalar yazdınız.
Herkesi Bilderberg’ci olmakla suçladınız, davet gelince Bilderberg’e koşa koşa gittiniz.
Pek çok gazeteciyi güç simsarı olmakla itham ettiniz. Elinize güç geçince güçlüler arasında postacılık dahi yaptınız.
Son olarak kulaktan dolma bilgilerle savcılara gidip haysiyet cellatlığı yapmakta bir beis görmediniz. Yanıt olarak bana göre de hak etmediğiniz kadar ağır bir yanıt aldınız.
Ama unutmayın, bu yanıt çok ağır olsa da, bir babanın evladına kötülük yapmaya kalkıştığınız zaman o baba ilke milke tanımaz.
O yüzden kusura bakmayın, ama hak ettiniz.
Bir internet sitesi açmamış olsaydınız size bunları bile yazmazdım, ama iyi kötü sesinizi duyurma imkânınız olduğu için yazıyorum.
Umarım kusura bakmazsınız.
Düşene vurmak haddim ve hakkım değildir, ama siz düştüğünüzü söylediğiniz yerden bile herkese bel altı vuruşlar yapmaya devam ediyorsunuz.
Sonra da apış aranıza vurulunca bağırıyorsunuz.
Haklısınız, apış arasına vurulmamalı ama baba olmak da böyle bir şey.
Galatasaray tarihinden bir dönem gitti
GALATASARAY Spor Kulübü’nün eski başkanlarından sevgili Ali Tanrıyar, 102 yaşını devirdikten bir süre sonra aramızdan ayrıldı.
Ali Abi ile tanışıklığım 1970’lere, “Spor Ali”nin Mekteb-i Sultani’nin okul doktoru olduğu günlere dayanır.
Sonrasında 1980’lerin başında Ali Tanrıyar’la birlikte Galatasaray Spor Kulübü içinde birlikte çalıştık.
Ali Uras Başkan ve futbol takımımız 10 yılı aşkın bir süredir şampiyon olamıyordu.
Ali Tanrıyar bizim başkan adayımızdı ve zaman zaman Gayrettepe’deki muayenehanesinde, zaman zaman da rahmetli Selim Baban’ın Sıraselviler’deki ofisinde toplanır, Ali Tanrıyar’ın başkan adaylığı için çalışmalar yapardık.
Tam o sıralarda Ali Tanrıyar, bacanağı Turgut Özal’ın kurduğu ANAP’a kurucu olarak katıldı. Sonra da milletvekili oldu.
Bir gün telefon açtı ve “Fatih buluşmamız lazım” dedi.
“Nerede?” diye sordum.
“Emirgan Polisevi” dedi.
Şaşırdım.
Yine de kalktım gittim.
“Fatih’cim, Galatasaray hayalimiz suya düşecek galiba. Turgut bana İçişleri Bakanlığı önerdi” dedi.
“Abi Sağlık Bakanlığı olsa tamam da İçişleri Bakanlığı ne alaka?” dedim.
“Vallahi sorma, ben de Turgut’a aynı şeyi söyledim” dedi ve anladığım kadarıyla Turgut Bey dinlememişti.
Ali Abi’miz bakan oldu, ama bakanlığı uzun sürmedi. Vural Arıkan’la aralarında bir sorun çıkınca ikisinin de bakanlığı sona erdi.
Ali Tanrıyar Galatasaray Başkanı adaylığına geri döndü.
1986 yılında aday oldu.
Karşısında ise aday olarak Semih Haznedaroğlu vardı.
Biz haliyle Ali Abi’mizle beraberdik ve listeleri oluşturuyor, daha doğrusu Galatasaray’ın geleceği olacak bir “rüya takım” kuruyorduk.
Alp Yalman, Faruk Süren, Özhan Canaydın, Ersin Borteçene, Ateş Ünal Erzen gibi geleceğin başkan adaylarının da içinde olduğu muazzam bir liste.
Tam o sırada Semih Haznedaroğlu adaylıktan çekildi.
ANAP’tan gelen siyasi baskı üzerine çekildiği yolunda iddialar ortaya atıldı.
Ali Abi’ye gittim.
“Abi böyle bir baskı varsa çok yakışıksız olur. Turgut Bey’e söyle böyle bir şey olmasın” dedim. “Fatih yemin ederim böyle bir şey yok. Varsa da benim haberim yok” dedi.
Yalan söylemezdi. “Abi o zaman kusura bakma, senin yanından ayrılmak zorundayım. Senin karşına bir aday bulup çıkarmazsak Galatasaray’a yakışmaz” dedim.
“Haklısın” dedi.
Ancak kimse Tugrut Özal’ın bacanağının karşısına çıkmak istemiyordu.
Ama Vefa Semenderoğlu, “Ben varım” dedi ve bir grup Galatasaraylı sabahlara kadar ellerimizle listeler yazarak Ali Tanrıyar’ın seçime rakipsiz girmesini engelledik.
Tabii ki seçimi Ali Abi kazandı.
Çok başarılı bir yönetimi oldu. Futbolun başında Alp Yalman, basketbolun başında Faruk Süren vardı.
Ali Abi döneminde önce Türkiye Kupası’nı kazandık.
Sonra 14 yıllık hasretin ardından şampiyon olduk.
Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupası’nda ilk kez yarı final oynadık.
Parası pulu yoktu Ali Abi’nin, ama güçlü bir kadroyu neşe içinde, şen şakrak bir şekilde orkestra şefi gibi yönetti.
Galatasaray’da muazzam bir iç barış dönemi başlattı.
Mektepli mektepsiz kavgasını bitirdi.
Ve yönetiminden hepsi de başarılı 3 başkan, Alp Yalman, Faruk Süren ve Özhan Canaydın’ı çıkardı.
Nur içinde yat Ali Abi.
Galatasaraylı olarak senden çok şey öğrendik.
Hanut meselesi
BİR süredir bazı köşelerde “hanutçu gazeteci” tartışması sürüyor.
Epeydir izlediğim bu tartışma yıpratıcı hale geldi.
Bu konuda ilk hamlelerden birini yapan biri olarak iki kelam etmek istiyorum. Kimseyi hedef almak, kısır tartışmalar içine girmek niyetim olmaksızın.
Sabah Gazetesi’nin genel yayın yönetmeni olduğum hafta, gazete içinde bir kararımı açıkladım.
“Hiçbir muhabirimiz veya yazarımız ücretsiz olarak davet edildiği gezilere katılmayacak, ücretsiz katıldıkları gezilerle ilgili yazılar yazamayacaktır. Eğer davetli olunan gezide okur açısından haber değeri taşıyan bir şey varsa, muhabir veya yazarlarımız bu gezilere uçak ve otel paralarını gazetenin ödemesi şartıyla katılabileceklerdir.”
Daha sonra Habertürk’ü kurarken bu konuda bir yumuşama getirdim. “Gazetemize reklam veren firmaların gezileri dışındaki gezilere katılmayı” yasakladım.
Bunun nedeni şuydu.
Reklam verenler açısından tanıtımın birkaç yönü vardı.
Bunlardan biri doğrudan reklam vermek, diğeri ise halka ilişkiler faaliyeti yürütmekti.
Gazetemizi reklamla destekleyen firmaların, diğer alandaki faaliyetlerine de bizim destek vermemiz gerekiyordu.
Ancak bu gezilere katılan arkadaşlarımız objektif olacaklardı.
Bunun dışında da okur yararı veya kamu yararı olan gezilere katılabilecekti arkadaşlarımız.
Habertürk bugün de bu ilke doğrultusunda bu gibi gezilere muhabir veya yazar yollamaya devam ediyor.
Bu ilke nedeniyle de bu tartışmalar sırasında Habertürk çok da fazla malzeme vermiyor.
Başkalarının ne yaptığı da bizi çok ilgilendirmiyor.
Kadın-erkek zevki
DÜN sorduğum “Sizin favori Bond’unuz hangisi?” sorusuna yüzlerce yanıt geldi.
Kadın okurlarımın 2 favorisi var.
1. Pierce Brosnan
2. Roger Moore Erkeklerde ise
1. Roger Moore
2. Sean Connery
Ben kendi adıma kadınların tercihinden yanayım.
Ama hâlâ Pierce Brosnan’ın Thomas Crown Affair’deki Thomas Crown karakterine daha çok yakıştığını düşünüyorum.
En beğendiğiniz James Bond kızlarını da yazın.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Ders alınmayan hataların ders alınamayacak belalara dönüştüğünü unutmadığımız zaman.
- Bana katlanan herkese teşekkürler1 yıl önce
- NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?1 yıl önce
- Mirası kim paylaşır1 yıl önce
- Uçlara güç veren bir Anayasa1 yıl önce
- İçimizdeki İrlandalılar1 yıl önce
- Dünün güneşi, bugünün çamaşırı1 yıl önce
- Plan mı pilav mı!1 yıl önce
- Kalksa da görsek1 yıl önce
- İnce dedikodular1 yıl önce
- Oran değil, fark önemli1 yıl önce