Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

Türkler için askerlik en haysiyetli mesleklerden biriydi. Hâlâ da öyle.

Asker millet olmayı hep sevmiş bir halktır Türkler.

Şerefli bir iştir askerlik.

Vatanını, milletini korumak için gözünü kırpmadan ölüme gidebilmenin adıdır Türkler için askerlik.

2000 yıllık tarihimiz hep askerlerimizin kahramanlık hikâyeleriyle yazılmıştır.

Geçmişin unutmadığımız büyük devlet adamları, padişahları, şahları hep askeri başarılarıyla aklımızda yer etmiştir.

En sevilen, en hayırla yâd edilen Osmanlı hanları, hep en büyük askeri başarıları elde edenler arasından çıkmıştır. Fatih Sultan Mehmed, Yavuz Sultan Selim, Kanuni Sultan Süleyman, 4. Murad, her biri birer büyük mareşal olduğu için gönlümüzdedir.

Ve şimdi mahkeme salonlarında binbir türlü yalanla kıvırmaya çalışan, kendi halkına silah doğrultup kendi ülkesinin Meclis’ini bombalayan bir şerefsiz güruha da “askerler” diyoruz.

Bu haltları yedikten ve yiyenlere ortak olduktan sonra kaçıp çeşitli ülkelerden sığınma talep eden alçaklara da askerler diyoruz. Hatta bir de rütbelerini yazıyoruz.

Demeyelim lütfen.

Bu rezillere asker demeyelim.

Çünkü değiller.

Bu haysiyetsiz güruh, zaten askeri okullara “çalınan sınav soruları” ile girmiş.

Bu reziller, girdikleri okullarda asker olmaya gerçekten layık çocukları eziyetle attırarak kalmışlar.

Bu şerefsizler, buna rağmen Silahlı Kuvvetler içinde yükselemeyince önlerini kumpas davalarıyla açtırıp iyi askerleri hapse attırarak yükselmişler.

Bunlara asker demek, yüz binlerce şehidimize, önceki gün kaybettiğimiz kahramanlarımıza, dağlarda canını vermeye hazır on binlerimize haksızlıktır.

Ne dersek diyelim bunlara ama “asker” demeyelim lütfen.

Zurnanın zırt dediği yer

ABD’de Trump’ın işbaşına gelmesinden sonra Türkiye bana göre çok doğru bir politika izledi.

Trump’ın Türkiye’nin ya da Türkiye’deki iktidarın hassas olduğu konulardaki olumsuz yaklaşımlarına ve açıklamalarına, hatta bazı eylemlerine kayıtsız kaldı.

Tepki göstermedi.

Bize bulaşmasın, başkasıyla papaz olsun” yaklaşımıydı bu.

Türkiye’nin lehine bir yaklaşımdı.

Üstelik de Suudiler Trump’la neredeyse aynı yatağa girerken, İslam dünyasının sözcüsü ve savunucusu olmak için Trump’la kavga etmek bizim işimiz olmamalıydı.

Ancak gördüğüm kadarıyla “zurnanın zırt dediği” yere çok yaklaştık.

İlişkilerde Trump döneminde, Obama dönemini aramaya başlayacağız gibi duruyor.

Sonu hayırlı olur inşallah.

Gizli FETÖ’cüler Türkiye’yi rezil ediyor

FETÖ ile mücadelede yapılan hatalar, Türkiye’yi giderek daha büyük zorluklarla karşı karşıya getirecek gibi duruyor.

Özgürlüklere, basına, düşüncelere karşı açılan davalar ve “toptancı” yaklaşımlar, Türkiye algısını hızla daha da olumsuz hale getirirken, “FETÖ diasporası”na güç kazandırıyor.

Birtakım hainlerin farklı ülkelerdeki sığınma talepleri kabul görüyor.

Bazı başka alçakların iadesi yönündeki isteklerimiz kulak arkası ediliyor derken son rezalet ABD’den çıktı.

Biliyorsunuzdur, ABD’de FBI, Gülen’e ve Gülencilere karşı bir tavır sergiledi yıllardır.

Buna karşın CIA, dünya çapında kullandığı bu örgüte destek verdi ve ABD içinde de koruyup palazlanmasına katkı sağladı.

Türkiye’de yapılan hatalardan sonra şimdi FBI da FETÖ yanlısı bir tavır sergilemeye başlamış gibi görünüyor.

Dün gördüğüm bir habere göre, bazı FBI üyeleri ve birtakım başka güvenlik örgütü mensupları, FETÖ’ye yakın bir kuruluşun iftarına katılmış ve bunu da açıkça duyurmuşlar.

Bu da Türkiye’deki gizli FETÖ’cülerin işlerini iyi yaptığı anlamına geliyor.

Eleştiri

GARİP bir eleştiri anlayışı var artık memlekette.

AK Parti tandanslı değilsin ve AK Parti’yi eleştiriyorsun diyelim.

“Sen CHP’lisin, git kendi partini eleştir. Sana ne AK Parti’den.”

AK Parti’ye yakınsın ve AK Parti’yi eleştiriyorsun, bu kez de “Sen nasıl AK Partilisin. Senin gibi AK Partili olmaz olsun.”

Tersi de geçerli.

AK Parti’ye yakın düşüncelerin var ve CHP’yi eleştiriyorsun, “Sen kendi partine bak” diyor CHP’liler. CHP’ye yakın düşüncelerin varsa ve eleştiriyorsan, “İktidarı eleştiremediğin için CHP’yi eleştiriyorsun. Nasıl CHP’lilik bu”.

Galatasaraylısın ve Fenerbahçe yönetimini eleştiriyorsun, benzer bir hava: “Söylediklerin doğru bile olsa sana düşmez. Sen Galatasaraylısın.”

Fenerbahçeli isen ve yönetimi eleştiriyorsan, “Böyle Fenerbahçelilik olmaz”la başlayıp Fenerbahçe tribünlerine girmeni bile yasaklamaya varan bir tavır.

Galatasaray’ı eleştirmek için de Galatasaraylı olmak gerek zannetmeyin.

O zaman da “Galatasaray’la ilgili bir hesabın vardır. Utanmaz adam. Kendi kulübüne niye yükleniyorsun” deniyor.

Fenerbahçeli isen Galatasaray’ı zaten eleştiremezsin.

Bir TV programını eleştiriyorsun, “Sen kendi grubunun televizyonuna bak”.

Kendi grubunun televizyonunu eleştiriyorsun, patrona gammaz: “Efendim bizi eleştirerek reklam gelirlerimizin düşmesine neden oluyor. Maaşını buradan aldığını hatırlatsanız kendisine.”

Siyasetçilere kızıyoruz ya, “Eleştiriye kapalılar, demokrasi eleştiridir” diye.

Bir düşünün bakalım, hanginiz açıksınız eleştiriye.

Biri doğruyu söylesin

MUSTAFA Ceceli’yi tanımam.

Hayatımda görmedim.

Şarkıcıymış ama kusura bakmayın ben tek bir şarkısını bile dinlemedim.

Cehalet işte. Hâlâ bir şarkısını dinlememiş olduğum halde artık bu delikanlının özel hayatını gayet iyi biliyorum. Eşinden ayrılmış ve hemen başka biriyle evlenme kararı almış.

O da beni hiç ilgilendirmiyor.

Allah kendisini de, boşandığı eşini de mutlu etsin.

Bana ne.

Benim derdim başka.

Dün Hürriyet’te ve Habertürk’te bir haber vardı.

Ceceli’nin boşandığı eşi, Ceceli’nin kendisine bıraktığı evi satıyormuş.

Hürriyet’e göre 1.2 milyon dolara.

Habertürk’e göre 12 milyon dolara.

4 katlı bir villaymış.

1.2 ise ucuz.

12 ise çok pahalı.

Hangisi doğru acaba!

Ne Zaman Adam Oluruz?

Başkalarının mutsuzluğundan mutlu olmadığımız zaman.

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar