Hedef yine Türkiye mi?
Körfez ülkelerinin Katar hariç tamamı, üstüne bir de Mısır, Katar’a karşı harekete geçince herkes pek bir şaşırdı.
Detayları gazetelerden, internetten okumuşsunuzdur, tekrarlamak istemiyorum.
Sonrasında “Katar ablukası”na birkaç ülke daha iştirak etti ve şaşkınlık daha da arttı.
Oysa şaşıracak pek bir şey yok. İşin bu noktaya geleceği mart ayından bu yana belliydi.
Babasından görevi devraldıktan sonra genç şeyh, gerek Batı’nın gerekse Batı destekli İslam ülkelerinin zaten hoşnut olmadığı politikalar izliyordu.
Bardak mart ayında taşmaya başladı.
Katar’ın İran’la itişmemesi, dahası bir doğalgaz sahasında İran’la uzlaşı içinde davranması, Körfez’deki diğer ülkeler, Suudi Arabistan ve Mısır’la pek çok temel konuda farklı düşünüyor ve davranıyor olması işi bu noktaya getirdi.
Hatırlarsanız, Suriye meselesi tırmanırken bu köşede, “Acaba asıl hedef Türkiye mi?” diye bir yazı kaleme almıştım.
Bu soruyu şimdi bir kez daha aklıma getirmek istemesem de getirmek zorunda kalıyorum.
Acaba Katar üzerinden Türkiye’ye mesaj mı veriliyor ve acaba Türkiye mi hedef alınıyor deme ihtiyacı hissediyorum.
Belki biliyorsunuz, belki bilmiyorsunuz ama Katar dışındaki Körfez ülkeleri Türkiye’ye pek de hoş bakmıyorlar.
Birleşik Arap Emirlikleri yetkililerinin, çeşitli toplantılarda Türkiye’yi yönetenler hakkında “terbiye sınırlarını” aşan ifadeler kullanmaya cüret ettikleri bir sır değil.
Suudi Arabistan’ın, İsrail’le birlikte “Bir Kürt devleti kurulmalı. Türkiye’nin ve İran’ın yayılmacı politikaları ancak böyle engellenir” dediklerini ve bu görüşümü Washington’da açıkça dile getirdikleri Türk medyası uyurken o sırada köşem olmadığı için Twitter üzerinden duyurmak bana kalmıştı, hatırlarsınız belki.
Mısır’ın bakışı zaten belli.
Ve şimdi Türkiye’nin Arap yarımadasındaki tek “partneri” Katar ablukaya alındı.
O Katar ki, Suriye konusunda Türkiye’yle hemfikir tek ülke durumundaydı.
O Katar ki, Türkiye’yle giderek gelişen bir ekonomik ilişki içinde ve Türkiye’ye son dönemde en fazla doğrudan sermaye yatırımı yapan ülkeydi.
“Bu iş nereye varır?” diye soruyorsanız...
Eğer Arap âlemini biraz tanıyorsak, Katar buradan sıyrılır.
En kötü ihtimal şeyh görevi bırakır, yerine aileden bir başkası, belki de baba El Tani geri gelir.
Politik manevralar yapılır, işler normalleşir.
Katar’ın Türkiye’yle olan “fikri yakınlığı” da muhtemelen hızla sona erer.
Gerisi?
Vallahi onu bilmem mümkün değil.
BALYOZ MAĞDURLARI TEKE TEK’E ÇIKTI ASLI’CIM
Sabah Gazetesi’ni yönettiğim dönemde Ankara temsilciliğimizi yapan sevgili meslektaşım Aslı Aydıntaşbaş geçenlerde bir yazısında Balyoz davalarına değindi.
Bugün bir kumpasla karşı karşıya kaldıkları ortaya çıkan Balyoz mağdurlarına o günlerde medyanın “korkudan” sahip çıkamadığını, Orgeneral Çetin Doğan’ın kızı Pınar Doğan ve damadı Dani Rodrik’i Ayşenur Arslan dışında hiç kimsenin ekrana çıkarmaya cesaret edemediğini yazdı.
Hemen Aslı’ya bir mesaj attım ve bir link yolladım.
Çünkü yazdıkları gerçeklerle örtüşmüyordu.
Her ne kadar bazıları gibi bağırıp çağırmadan, bayraktarlık yapmadan sadece gerçeğin peşinde koşmakla yetinenleri toplum hafızası pek hatırlamıyor ve yanlış hatırlıyor olsa da, bir gazetecinin, bir meslektaşımın bu hataya düşmesini istemedim.
Aslı Aydıntaşbaş’a hatırlattığım gerçek şuydu.
Balyoz mağduru komutanlardan Çetin Doğan birkaç kez Teke Tek’e çıkmıştı.
Doğan’ın hapse atılmasının ardından da kızı Pınar Doğan ve damadı Dani Rodrik’e Teke Tek’in kapılarını açan ve 2 saat boyunca televizyonda bu davanın nasıl bir kumpas olduğunu anlatmalarını sağlayan da “bendim”.
Sadece Doğan ve Rodrik değil, Balyoz davası sırasında tutuklanan komutanların tümünün eşleri de Teke Tek’e konuk olmuş, eşlerine yapılan haksızlığı anlatmışlardı.
Ve tüm bu programlara YouTube üzerinden ulaşmak da mümkündü.
Aslı’ya bunu hatırlattım sadece.
“Kusura bakma, ilk fırsatta düzelteceğim” dedi.
Aslı’nın bunu bilerek ve isteyerek yapmadığını biliyorum.
Ama doğrunun bilinmesini istemenin de benim hakkım olduğunu biliyorum.
SİZİN KIZINIZ VAR MI HÂKİM BEY
Bir öğretim görevlisi, üniversite öğrencisi kız çocuğuna sınıf geçirmek için cinsel ilişki teklifinde bulunuyor.
Öğrenci gidip bunu üniversite yönetimine şikâyet ediyor.
Üniversite yönetimi tınmıyor.
Taciz ve talep devam ediyor.
Kız bunun üzerine polise gidiyor.
Polis suçüstü yapıyor.
Ahlaksız öğretim görevlisi yakalanıyor.
Mahkemeye çıkarılıyor ve salıveriliyor.
Bu iddialar eğer doğru ise çok vahim.
Vahim olan ahlaksız öğretim görevlisinin olması değil.
Her yerde bir ahlaksız olabilir. Vahim olan mahkemenin bunu salıvermesi.
Bu karar tüm kız öğrencilerin eğitim hakkına tecavüzdür.
Acaba o kız, o hâkimin kızı olsaydı yine aynı kararı mı verirdi çok merak ediyorum.
YAPMA RİZE
Rizespor, Bursaspor’u yenemeyerek Rizespor’un küme düşmesine neden olduğu için Trabzonspor’a çok kızgın ve çirkin suçlamalar havada uçuşuyor.
Ben ise konuya başka bir açıdan bakmak ve Rizelilere biraz sükûnet tavsiyesinde bulunmak istiyorum.
Diyelim ki, Rizespor’un son maçı Trabzonspor’laydı ve Trabzonspor Rize’ye yenildi, bu sayede de Rizespor ligde kaldı.
O zaman da Trabzonspor’a şikeci diyecekler miydi?
Ya da Trabzonspor, Rizespor’u yendi ve küme düşmesine neden oldu?
O zaman Trabzonspor’a ne diyeceklerdi!
İki komşu kent arasında büyük bir husumete varacak suçlamaları yaparken biraz makul olmak gerek.
ÖNEMLİ Mİ!
Köşem olmadığı zaman üzüldüğümü gören dostlarım, “Ne var canım. Bu kadar mı önemli?” diyorlardı.
Genelde çok önemli olmayabilir ama bazen gerçekten çok önemli.
Mesela yıllar önce, Refahyol döneminde Türkiye, İsrail’le tanklarımızın modernizasyonu için 600 milyon dolarlık bir anlaşma yapmıştı ve ben de bu anlaşmanın yanlış olduğunu, bunun en azından önemli bir bölümünün Türkiye’de yapılabileceğini yazmıştım.
Nitekim anlaşma iptal olmuş, renovasyonun ve modernizasyonun ciddi bir bölümü Türkiye’de yapılmış, 600 milyon dolar ülkemizde kalmıştı.
Köşe önemliydi bu yüzden.
13 şehit verdiğimiz helikopter kazasından sonra, “Bu helikopterlerde niye engel uyarı sistemlerinden biri yok” diye yazdım.
Yıllardır yapılmayan iş birdenbire hızlandı ve Başbakan Yıldırım, “Gerekiyorsa ihalesiz mihalesiz bu işi bir an önce yapın” dedi.
Belki de onlarca canı kurtaracak bir adım atıldı.
Köşemi yine çok önemli hissettim.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Mücadelelerin gerçekten yapıldığına inanabildiğimiz zaman.
- Bana katlanan herkese teşekkürler1 yıl önce
- NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?1 yıl önce
- Mirası kim paylaşır1 yıl önce
- Uçlara güç veren bir Anayasa1 yıl önce
- İçimizdeki İrlandalılar1 yıl önce
- Dünün güneşi, bugünün çamaşırı1 yıl önce
- Plan mı pilav mı!1 yıl önce
- Kalksa da görsek1 yıl önce
- İnce dedikodular1 yıl önce
- Oran değil, fark önemli1 yıl önce