Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

Milliyetçi Hareket Partisi’nin iktidar partisine verdiği desteği, kuvvetle muhtemel iktidar partisi milletvekilleri bile bu denli “kayıtsız şartsız” vermiyordur.

Çünkü biliyorum ki, Adalet ve Kalkınma Partisi, dışarıdan pek öyle görünmese de parti içinde konuları en fazla tartışan parti.

Karar alıncaya kadar en açık biçimde tartışıyorlar. Karar alındı mı, herkes susuyor ve karar uygulanıyor.

Bu yüzden de AK Partili milletvekilleri, her önemli adım öncesi MYK’da zaman zaman çok farklı fikirleri de savunuyorlar.

MHP ise AK Parti’nin uzun tartışmalardan sonra aldığı kararları destekleme konusunda çok daha rahat.

Karışacak halimiz yok.

İstedikleri gibi davranırlar. Sonuç olarak seçmenine hesap veren bir siyasal partiden söz ediyoruz.

Seçmeni memnunsa, oyu azalmıyorsa istediğini destekler, istediğine muhalefet yapar.

MHP’nin genel başkanının çok açık destek verdiği konulardan biri de OHAL uygulaması.

“OHAL sürmelidir” diyor.

Doğrusunu söylemek gerekirse benim buna da bir itirazım yok.

FETÖ tehlikesine, Gülen organizasyonuna karşı yapılması gerekenlerin en kararlı şekilde yapılması gerektiği konusunda Bahçeli’yle hemfikirim.

FETÖ ile mücadele için OHAL gerekiyorsa, ki mücadelenin ilerleme hızına ve etkinliğine bakarak “Gerekli galiba” demek mümkün, OHAL devam etmeli.

Ancak bir şartla. OHAL’in kapsamı sadece ve sadece “FETÖ ile mücadele”yle sınırlı kalmak şartıyla.

FETÖ ile hiçbir ilgisi olmayan konularda, TBMM’nin normal yasama faaliyeti ve düzeniyle alınması gereken karar ve çıkarılması mümkün yasalarda “OHAL” gerekçesiyle kararname çıkarılması ne Türkiye’ye ne de parlamentoda zaten yeterli gücü olan AK Parti iktidarına yakışıyor.

Üstelik Anayasa Mahkemesi de OHAL kararnameleriyle yapılan düzenlemeler için, “Benim yetki alanımda değil” deme kolaycılığını seçtiği için bu kararnameler Türkiye’nin görüntüsüne zarar veriyor.

ÖNGÖRÜSÜZLÜK OSCAR’I KILIÇDAROĞLU’NA

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “öngörüsüz siyasetçi” nasıl olur, en güzel örneği.

Şimdilerde uzun bir yürüyüşte.

Bu yürüyüş için “Kedi kedi olalı bir fare tuttu” demek çok doğru olmayabilir; çünkü henüz tutulmuş bir fare yok ama en azından “Kedi kedi olduğunu hatırladı” dememiz mümkün fakat Kılıçdaroğlu’nun yol boyunca yaptığı açıklamalar öngörü noksanlığının da itirafı.

Kılıçdaroğlu ne diyor?

“Adalet için yürüyorum.”

Haklıdır, adalet için yürünür, hatta gerekirse koşulur.

İtirazımız olamaz. Olmamalı.

Ama dün de şöyle buyurdu: “Berberoğlu’nu verilecek ceza önceden belliydi ve kalacağı oda bile önceden hazırlanmıştı.”

Ceza önceden belli miydi, kalacağı oda önceden hazırlanmış mıydı bilemem.

Ancak şu kadarı çok açık belliydi: “Dokunulmazlıklar kaldırılırsa milletvekillerinin başına bir işler gelebilir.”

TBMM’de dokunulmazlıkların kaldırılması gündeme getirildiği zaman Kılıçdaroğlu olacakları tahmin edemiyor muydu?

Ya da Türkiye’de o zaman adalet vardı da dün yok oldu diye mi düşünüyor Kemal Bey.

Bir damla öngörüsü olabilseydi, bugün olabilecekleri tahmin ediyor olması gerekmez miydi!

O gün dokunulmazlıkların kaldırılmasına seyirci kal, tepki gösterme, engelleme çabası içine girme, çarşambadan sonra perşembenin geleceğini düşünme...

Şimdi yürü babam yürü.

Benim anlamadığım, iktidarın bu yürüyüşe bunca tepki göstermesi.

Ben olsam, “Geçti Bor’un pazarı” diye başlar, “Yürü anca gidersin” diye bitiririm.

CELAL HOCA’DAN DÜZELTME

SEVGİLİ dostlarım Prof. İlber Ortaylı ve Prof. Celal Şengör ile pazar akşamı yine bir Teke Tek Özel yaptık.

Bilimsel düşüncenin ortaya çıkışını ve Antikçağ’da bilimin nasıl geliştiğini konuştuk.

Bundan böyle sırasıyla “Ortaçağ, üniversitenin ortaya çıkışı, Yeniçağ, modern bilim ve Çin bilimi” dizisi hazırlayacağız.

Program sonrası gerek sosyal medyada, gerekse mail yoluyla verdiğiniz desteğe teşekkür ediyorum.

Prof. Celal Şengör ise program sırasında yaptığı bir hatadan dolayı çok üzgün ve bunu düzeltmek için şu küçük notu sizlerle paylaşmamı istedi:

“Sevgili Fatih,

Son Teke Tek Özel’de pek vahim bir yanlış yaptım: Hem de İlber Ortaylı’nın ikazına rağmen. Halil Edhem Eldem, Osman Hamdi’nin oğlu değil, kardeşidir. Bunu ekşi sözlüke yazan bir seyircimiz düzeltti. Kendisine teşekkür ederim. Bir jeoloji kitabı yazmış bir yazarın yaşamını bilmemek benim için affı kolay olmayan bir durum, ama işte cehalet hepimizin her an yakasındadır. Onun için bilimde alçakgönüllülük esas olmalıdır. Senin yönetiminde yaptığımız programların bir güzel yanı da böyle bizlerin de seyircilerimizden ders almamızdır. Bunun süreceğini ümit ederim.

Assos’ta görüşmek üzere, sevgiler.”

ÇOK BİLİMSEL BİR DOKTOR

YAZIYI okuyunca diyeceksiniz ki, “Sen de nelere takıyorsun”...

Haklısınız belki ama açıklamayı yapan bilim adamı olduğu varsayılan biri olunca takarım.

Dün bir gazetede ABD’de televizyon programları yapan Prof. Dr. Mehmet Öz’ün yaz aylarında güneşten korunmayla ilgili sözleri yer alıyordu.

Aynı gazetenin farklı sayfalarında, farklı profesörlerden farklı yöntemler ve hatta birbiriyle çelişen söylemler olmasını gündeme getirme niyetinde değilim.

Benim takıldığım, Prof. Öz’ün güneş kremleriyle ilgili bir cümlesi.

Prof. Dr. Öz demiş ki: “Güneşten koruyucu kremleri kullanırken şimdi kullandığınız miktarın birkaç katı kullanın.”

Zannedersin beyefendi kimin ne kadar kullandığını ölçmüş.

Hadi onu geçelim, genelde az kullanıldığını görmüş ve böyle diyor.

Sonrasında ölçü vermiş.

“Bir shot bardağı kadar güneş kremi kullanmanız gerek.”

Böyle bir palavra görmedim.

Bir shot bardağı 4 cl civarındadır.

İyi de kime göre.

160 cm boyunda 45 kiloluk bir kadın ile 190 cm boyunda 90 kiloluk bir adamın aynı ölçüde güneş kremi kullanması ne derecede bilimsel bir yaklaşımdır.

İnsanın aklına gelen ise şu oluyor:

“Prof. Dr. Öz, bol bol kullanılsın, sürümü artsın diye mi böyle söylüyor?”

1 LİRAYI HELAL EDİN

Dün çok güldüğüm mailler aldım.

Bayramın 1. günkü yazımda, “Eskiden bayramlarda yazmazdım ama bu bayram yazacağım; çünkü yazmayı özlemişim” demiştim.

Dün pek çok okur mail atmış.

“Bizi kandırdın. Dün köşen yoktu” diye.

Pazartesi günleri zaten yazmadığım için dün de yazım yoktu haliyle ama tabii bu bayramda yazacağım diye verdiğim sözle çelişti.

Okurlar “1 liramızı geri ver” demişler.

Kusura bakmayın.

Helal edin lütfen.

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

Toplu mesajla kutlanılan bayramların mesajı alana kendini değersiz hissettirdiğini anladığımız zaman.

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar