Otoyolu bırak metrobüse bak
Bayram tatilinde kullandığım otoyolların son derece iyi olduğunu yazınca, okurlardan farklı tepkiler geldi.
“O otoyollara ödenen parayla neler yapılırdı biliyor musun”la başlayan, “O yolların parası bizim cebimizden çıkıyor”la süren tepkiler.
Genel olarak da halkın önemli bir bölümü, eleştirse bile bu yatırımlardan memnun.
Avrasya, Marmaray, köprüler, otoyollarla ilgili görüşler bazen kızgınlıkla beraber olsa da memnuniyet ifade ediyor.
Fakat yine çok sayıda okurdan da şöyle cümleler işittim: “Otoyollar iyi de, şu şehiriçi yollar ne olacak” diyen ve İstanbul’un kent içi yollarının bakımsızlığından, özellikle de metrobüs yolundan gelen şikâyetler.
Metrobüsün Avrupa yakasındaki hattını bazen kullanıyorum ama metrobüsle karşıya hiç geçmemiştim.
Şikâyetler gelince Zincirlikuyu’dan Söğütlüçeşme yönüne doğru bir yolculuk yapayım diye metrobüse bindim.
Anladığım kadarıyla bayram sonrası rehavetten ve benim tercih ettiğim saat diliminden ötürü öyle aşırı bir yoğunluk yoktu.
Fakat yol ve buna bağlı olarak seyahat kalitesi konusunda şikâyetler son derece haklıymış.
Vatandaş tarafından çok beğenilen bir hizmet olarak başlayan metrobüste eski mutluluk giderek ortadan kalkıyor.
Duraklar dar ve küçük, kalabalık saatlerde muhtemelen çok yetersiz.
Hadi bunu geçtik.
Otobüslerin kullandığı asfaltın zemini, sürekli ağır tonajlı araçların geçişinden ötürü felaket bir durumda.
Yoğun kullanımdan ötürü, yeterli bakım ve yenileme işlemi yapılamadığı için olsa gerek, yol engebeli, çakır çukur bir zemin haline gelmiş.
Otobüsün içinde ayakta seyahat etmek, kalıcı omurga hasarlarına neden olabilecek kadar rahatsız.
Otobüsler hızlı sayılabilecek bir şekilde yol aldığı için de yol arazları, otobüsün içinde fazlaca sert biçimde hissediliyor.
Metrobüsün mucidi Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş ise ya bir daha aday olmayacağı için ya da darbeden bu yana gözden düştüğü için mi bilinmez, zannederim işleri biraz oluruna bırakmış.
Gördüğüm kadarıyla şikâyetler çok haklı.
APTALCA BİR HIZ KONTROLÜ
Bugün yollardan gidiyoruz.
Okuduklarım doğru ise Karayolları ile Emniyet Genel Müdürlüğü arasında bir anlaşma imzalanmış.
Buna göre OGS ve HGS sistemleriyle trafikte hız denetimi yapılacakmış.
Girdiğiniz gişe ile çıktığınız gişe arasındaki süre, otoyolun izin verilen hız sınırında aşılması gerekenden daha kısa ise aşırı süratten ceza kesilecekmiş.
Hayatımda bundan daha saçma, hatta daha aptalca bir sistem görmedim.
Böyle bir hız denetimi olabilir mi?
Diyelim ki İstanbul’dan TEM Otoyolu’na girdim.
Diyelim ki, otoyola girdim ve 120 km sonra çıkacağım.
Limitlere göre bu yolu 1 saatten az sürede alırsam “Aşırı hız yaptın” diyecekler ve bana ceza kesecekler.
Peki ben çok çok aşırı sürat yapıp arada bir yemek molası verirsem ve bir de yakıt ikmali yaparsam bunu nasıl hesaplayacaklar?
Diyelim ki ben yolu 300 km/s ortalama süratle gittim. Yani hız sınırına göre 1 saat sürmesi gereken yolu 24 dakikada geçtim.
Ama arada durup güzel bir yemek yedim. Çişimi yaptım, benzin aldım ve 36 dakika oyalandım.
Bu durumda ben kurallara uymuş mu olacağım?
Vallahi ben şahsen bu işi sevdim.
Girer sonuna kadar gazlar, sürat keyfimi alırım. Sonra da durup bir yemek yerim.
Bu saçma sistemin keyfini sürerim.
İZİNDE MÜTEKABİLİYET
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Almanya’da miting yapmasına Almanya’nın izin vermemesine kızdı Dışişleri’miz.
O zaman biraz empati yapalım.
Alman milletvekilleri İncirlik Üssü’ndeki Alman askerlerini ziyaret etmek istiyor, “Hayır” diyoruz.
Almanya Başbakanı Merkel aynı yere “Bari ben gideyim” diyor, ona da izin vermiyoruz.
Ezkeza Merkel veya bir başka Alman siyasetçi, “Yurttaşlarımın yoğun olduğu Alanya’da miting yapmak istiyorum” dese izin verecek miyiz?
Verileceğini hiç zannetmiyorum. Peki o zaman nasıl oluyor da Almanya’dan bir Türk siyasetçiye izin vermesini bekliyoruz.
Samimi yanıtınızı bana değil kendinize verin.
İŞTE FARKLI OLMAK BUDUR
Manken Didem Soydan dün sosyal medyada bir fotoğraf paylaşmış ve aynaya yansıyan görüntüsünde farklı yorumlanan bir durum ortaya çıkmış. Gün boyu binlerce sosyal medya kullanıcısı, Soydan’ın bu görüntüsüyle dalga geçen yorumlar yaptı.
Didem Soydan ise kızmak, bozulmak, sinirlenmek, küfretmek yerine o da dalga geçenlere katıldı ve kendisiyle gırgır geçti.
Bu kız gerçekten çok farklı bir kız ve böyle bir durumda deliren, köpüren, her tarafa saldıran hazımsız ünlülerimize şahane bir ders verdi.
Helal olsun Didem Soydan.
EĞLEN GÜZELİM, GÜNÜNÜ GÜN ET
Acun Ilıcalı’nın sevgilisi, çocuğunun annesi ve müstakbel eşi hakkında yazılanları okudukça şaşırıyorum.
Benim gördüğüm Şeyma Subaşı, gezen, eğlenen, hayatını yaşayan genç bir kadın.
Kime ne?
Bana ne?
Ne isterse yapar, kendi hayatı.
“Toplumsal sorumluluğu yok muymuş?”
Olmak zorunda mı?
Kızın böyle bir iddiası mı var?
“Araya İngilizce laflar, ünlemler sokuşturuyormuş.”
Eeee, 70 yaşında sosyetik kadın araya Fransızca laflar sokuşturup neredeyse Fransız aksanıyla konuşunca “hoş” da 20’lerinde bir genç kız İngilizce sokuşturunca mı ayıp?
Ya da bu kız size zorla, “Benim gibi konuşun” falan mı diyor?
Ya da bazıları gibi mankenlikten mütefekkirliğe geçiş falan mı yapıyor?
Yoo, böyle bir iddiası da yok kızcağızın.
Hayatını yaşıyor ve bana sorarsanız eleştirilerin pek çoğu da, küçümsemelerin pek çoğu da kıskançlıktan.
Kendisiyle röportajı ben de pek çokları gibi okudum.
Takıldığım tek şey var.
“Namaz”a yaptığı vurgu.
Ne yazık ki, yeni modamız bu.
Herkes bir dindarlık vurgusu yapma, bir muhafazakârlık gösterisi yapma ihtiyacı hissediyor.
Ben sadece buna illet oluyorum.
Neysen osun, bırak “Muhafazakârım ama” hallerini.
Gerisinden bana ne!
YANLIŞ ANLAMA YANLIŞ ANLAMAMA
Yılmaz Özdil dünkü yazımla ilgili olarak, “Ben Aydın Doğan’ı kastetmedim. Benim kimi kastettiğim belli” demiş.
O kadar da belli değil be Yılmaz. Çünkü Star TV’yi TMSF’den alan kişi Aydın Doğan’dı.
Senin kastettiğin kişi, yani Doğuş Grubu, Star TV’yi devletten, hükümetten, TMSF’den almadı.
Aydın Doğan’dan aldı.
Ayrıca sen de TMSF’nin yönettiği Sabah’ta az uz çalışmadın.
Sabah’a el koyulduğu gün istifa ettiğini de görmedim be kardeş.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Doğruları özneye bakarak kabul veya reddetmediğimiz zaman.
- Bana katlanan herkese teşekkürler1 yıl önce
- NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?1 yıl önce
- Mirası kim paylaşır1 yıl önce
- Uçlara güç veren bir Anayasa1 yıl önce
- İçimizdeki İrlandalılar1 yıl önce
- Dünün güneşi, bugünün çamaşırı1 yıl önce
- Plan mı pilav mı!1 yıl önce
- Kalksa da görsek1 yıl önce
- İnce dedikodular1 yıl önce
- Oran değil, fark önemli1 yıl önce