Eskiden hizmetti, şimdi gönül dostları
FETÖ ile kör topal bir mücadele ediliyor, doğru ama bu mücadele sonuca ulaşmaktan hâlâ ve her şeye rağmen çok uzak.
Birkaç gün önce bir ilimizde belediye başkanı, kendi çevresinde dönen bir olayı fark ederek çok yakınındakiler dahil pek çok çalışanını görevden uzaklaştırdı.
Bununla da yetinmedi, bu kişiler hakkında hem ilgili bakanlıklara, hem de savcılıklara suç duyurularında bulundu.
Belediye başkanının bunu yapmasına neden olan belgelerin bir kısmına şans eseri vâkıf oldum.
İnanılmaz...
FETÖ’cüler ve “gizli FETÖ’cüler” hâlâ son derece aktif, son derece organize.
Hâlâ devletin pek çok kademesinde saklanmayı başarmış FETÖ unsurları var.
Yargıdan idareye, medyaya kadar her yerde.
Yurtiçi ve yurtdışı bağlantıları hâlâ aktif.
Devlet kurumları içinde gizlenen mensuplarından artık “Gönül dostları” diye bahsediyorlar.
Her kurumda, her kademede hâlâ “Gönül dostu” dedikleri organizasyon mensupları var.
Devleti ahtapot gibi sardıkları için bir türlü temizlenemiyorlar.
Temizliği yapmakla görevli kurumlarda bile tam bir temizlenme sağlanmış değil.
Mücadelede atılacak adımları önceden haber alacak kaynakları hâlâ tam anlamıyla kurutulmuş değil.
Ve gördüğüm kadarıyla, işin içinde seks, şantaj, para her şey mevcut.
Başta zannedilenin aksine, işin içinde din, inanç falan yok.
Başından sonuna kadar kokuşmuş, mafyalaşmış, her türlü pisliğe bulaşmış iğrenç bir yapı var.
Bu yapıyla mücadele etmenin tek bir yolu olduğunu düşünüyorum.
Ya yepyeni bir bakanlık, geçmişte kamuda görev yapmış kimsenin içine alınmayacağı ve çok detaylı bir incelemeden sonra oluşturulacak yeni ve geniş bir kadro...
Ya da doğrudan doğruya Cumhurbaşkanlığı bünyesinde oluşturulacak bir yapı ve yine burada oluşturulacak yepyeni bir mücadele kadrosu.
Aksi takdirde her geçen gün bu yapının lehine oluyor.
KONUŞTUKÇA BÜYÜTTÜLER, KEMAL BEY’İ LİDER HALİNE GETİRDİLER
BİLMİYORUM, AK Parti yönetimi bunu bilerek mi yapıyor ama iktidar partisi, Kılıçdaroğlu’nun yürüyüşüne vurdukça yürüyüş büyüyor, kalabalıklaşıyor, güç kazanıyor.
Kılıçdaroğlu’nun “geç kalmış” yürüyüşü son derece cılız, zayıf ve etkisiz bir hareket olarak başlamıştı, yaptığı pek çok şey gibi.
Kimsenin çok da umursamadığı ve AK Parti karşıtlarının bile pek metelik vermediği, CHP’ye yakın pek çok kişinin “Yeni mi aklına geldi” dediği yürüyüşü tek bir kişi önemsedi: Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan.
Ne zaman ki, Cumhurbaşkanı çıkıp Kılıçdaroğlu’nun yürümesini yüksek perdeden eleştirdi, yürüyüş bir anda anlam kazanmaya başladı.
Yürüyüşü önemsemeyenler, “Ya bir dakika, galiba bu önemli bir şey” demeye başladılar.
Kılıçdaroğlu’nun yanına birkaç kişi daha katıldı.
Katılım artınca Cumhurbaşkanı biraz daha sesini yükseltti.
Cumhurbaşkanı sesini yükseltince ona yaranmak isteyenler yürüyüşü “tezek”e buladılar.
Tepkiler arttı, yürüyüş daha da kalabalıklaştı.
Kalabalık artınca bu kez AK Parti’ye yamanmaya çalışan lümpen kesim, yürüyüş yoluna mermi bırakmaya, tehditler savurmaya başladı.
Bu yürüyüşü iyice büyüttü. Binler birlikte yürür oldular. Kemal Kılıçdaroğlu’nun adımları sayılmaya, yürüyüş temposu efsane haline gelmeye başladı.
Sonuç olarak yıllardır partisinin başında olmasına rağmen lider olmayı beceremeyen ve açıkçası buna uygun bir kumaşı da olmayan Kılıçdaroğlu, AK Parti’nin ve özellikle de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın gayretleriyle “lider” gibi görünmeye başladı.
AK Parti’nin ve liderinin şu ana kadar böylesine bir iletişim hatasına rastlamamıştım.
O yüzden aklıma şu seçenekler geliyor.
Zayıf seçenek: Bu yürüyüşten gerçekten rahatsız oldular ve kendilerini tutamadılar.
Orta kuvvette seçenek: CHP’nin başında Kılıçdaroğlu kalsın istiyorlar ve o yüzden de onu güçlendirmeye çalışıyorlar.
Güçlü seçenek: Bu yürüyüşün toplumda ayrıştırmayı keskinleştirmesini ve AK Parti saflarını sıklaştırmasını umuyorlar
Siz istediğinizi seçin alın.
KATAR’DA NE OLUR?
Herkes “Katar krizi nasıl sonuçlanır?” diye soruyor.
Kimi krizin sona ermesini istediği için, kimi ise kriz sona ermesin ve Türkiye’de de benzeri yaşansın arzusuyla.
Benim gördüğüm şudur.
Katar krizi her geçen gün Katar’ın lehine gelişiyor.
Katar dayandıkça ve taviz vermedikçe eli güçleniyor. İlk günde taviz verseydi daha fazlası istenecekti.
Katar direndi.
Direndikçe taleplerin dozu düşecektir.
İş sürüncemeye kalacak, Katar’a boykot uygulayan ülkelere baskı artacak, onların da siniri bozulacaktır.
Son noktada da Katar yönetiminin bazı küçük, mesela El Cezire’nin yayınlarının kesilmesi, en azından Arapça yayınlarının kesilmesi ve diğerlerinin yumuşatılması gibi tavizleriyle bu iş çözümlenecektir.
SUUDİ SOVYET REJİMİ
HER yıl Suudi prenslerin ve zenginlerin yatlarındaki partiler haber oluyor.
Aslına bakarsanız yeni bir şey değil.
Suudi hanedanının ve milyarderlerinin Avrupa’da yıllardır yaptığı da buydu.
Şimdilerde bizim sahillere de gelir oldukları için meseleler gözümüze sokuluyor.
Bikinili kadınlar, içkinin su gibi aktığı partiler...
Ha bir de şimdilerde Rihanna da Suudi bir prensle beraber.
Aslında bu “sözde dinci” rejimler ile eski Sovyet rejimleri birbirine çok benziyor.
Kurallar ve rejim baskısı sadece sıradan halk için geçerli.
Yönetici kesim ve aileleri ise her türlü kuralın, kanunun, uygulamanın ve hatta din kurallarının üzerinde.
Kadınların yalnız başına sokağa çıkmasının yasak olduğu, eşiyle beraber sokağa çıkan kadının baştan ayağa çarşaf giymek zorunda kaldığı, kadınların otomobil bile kullanamadığı ülkenin prensleri ve prensesleri, Avrupa’nın en iyi tatil merkezlerinde şampanyalarla yıkanıyor.
Buna hiç şaşırmıyorum, ama bizde bazılarının bu rejimleri istemesine şaşırıyorum.
Aklı başında birisi böyle bir rejimi ancak yöneticisi olacaksa ister.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Hoşgörü lafının bir kibir ve üstten bakış içerdiğini anladığımız zaman.
- Bana katlanan herkese teşekkürler1 yıl önce
- NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?1 yıl önce
- Mirası kim paylaşır1 yıl önce
- Uçlara güç veren bir Anayasa1 yıl önce
- İçimizdeki İrlandalılar1 yıl önce
- Dünün güneşi, bugünün çamaşırı1 yıl önce
- Plan mı pilav mı!1 yıl önce
- Kalksa da görsek1 yıl önce
- İnce dedikodular1 yıl önce
- Oran değil, fark önemli1 yıl önce