Tek müslüman biz miyiz?
İSRAİL, alışkanlığı olduğu üzere Mescid-i Aksa’da terör estiriyor.
Gerekçesi terörle mücadele.
En azından, “Yahu ne yapıyorsunuz?” diye arayan Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı’na söyledikleri bu: “Terörle mücadele ediyoruz.”
Terörle mücadele her ülkenin hakkı.
Her ülke de bilmeli ki “Benim teröristim kötüdür, senin teröristin iyidir” deme hakkına sahip değildir.
Ama terörle mücadele ettiğini söyleyen her devlet de bilmelidir ki devletler terör uygulayamaz.
Terörle mücadele ederken haklı ile haksızı, terörist ile terör uygulamayan muhalifi ayırmak zorundadır.
Belli ki İsrail de bu ayrımı yapamayan ülkelerden biri.
Hatta bazen birincisi.
Ve bilin bakalım İsrail’in bu hukuk dışı, bırakın hukuku insanlık dışı tavrına Müslüman ülkelerden hangileri tepki gösteriyor?
Aslında çoğul eki gereksiz.
Sadece bir ülke...
Türkiye...
İslam âlemi denilen şey her ne ise onun “entelektüel lideri” olduğunu iddia eden Mısır’dan “tık” var mı?
Elbette yok.
Hadi Mısır, İsrail’le epeydir iyi geçiniyor ve sorun çıksın istemiyor diyelim.
Hadi Mısır kendi ülkesinde de İslamcılardan çok çekti ve onlarla mücadele ederken İsrail’e laf etmez diyelim.
Ya İslam âlemi’nin “kasası” olmakla övünen, dünyanın her yerinde cihatçı gruplara parasal destek sağlayan, Vehhabiliğin kalesi Suudi Arabistan’dan “tık” var mı?
Ondan da yok.
Tam aksine, Suudiler, İsrail’le tam bir işbirliği içindeler.
Türkiye’nin Katar’daki üssüne karşı çıkarken İsrail’in kendi “kutsal topraklarında” üs kurmasına izin veren Suudiler.
Her alanda İsrail’le işbirliği yapan Suudiler.
Türkiye’yi bölmek, sınırlarımızı da içine alan bir Kürt devleti kurmak için İsrail’le birlikte plan yapan Suudiler.
İran’a karşı İsrail’i destekleyen Suudiler...
Ve elbette Filistin’de, Kudüs’te, Gazze’de Müslümanlara yapılanlara da sessiz kalan Suudiler.
Durum böyle olunca diğerlerini saymaya bile gerek yok.
Elbette reel politik böyle bir şey, din iman dinlemiyor, biliyorum.
Bilmediğim ise şu: Türkiye bu reel politiğin neresinde?
Tepki göstermeyelim demiyorum, dini ne olursa olsun, hatta dini olmasın, her insanın derdine dertlenmeliyiz de...
“Müslüman dostlarımız”daki “dost” lafı reel politiğin neresinde, onu merak ediyorum.
SÜPER HAREKET
KADINLAR şahane bir organizasyon yaptılar.
Bir sosyal medya grubu kurdular ve “Kıyafetime karışma” diyorlar.
Son derece de haklılar.
Kimin kimin kıyafetine karışmaya hakkı var?
Geçmişte başörtülü öğrenciler üniversiteye alınmazken, “Aynı düşüncedeki erkekler üniversiteye girerken, kızları başları örtülü diye üniversiteye sokmamak ayrımcılıktır” demiştim dönemin YÖK Başkanı’na.
Bu durum üniversiteyle sınırlı değil.
Erkekler istediğini giyiyor, kadınlar ise türlü ayrımcılığa maruz kalıyor.
Kimi açıldığı için, kimi kapandığı için hakarete, tacize, dışlanmaya maruz kalıyor.
“Kıyafetime karışma” hareketini düzenleyen kadınlar arasında başı açık olan da var, kapalı olan da.
Ayak tırnağına kadar örtünen de var, göbeğini açıkta bırakan da.
Bu hareket önemlidir.
Her kadın ve aklı başında her erkek buna destek vermek zorundadır.
ŞARTLI BEDELLİ YASASI
TÜRKİYE Büyük Millet Meclisi zaman zaman bir “bedelli askerlik yasası” çıkarıyor.
Bir bedel belirliyor ve birkaç bin kişi başvurup bu haktan yararlanıyor.
Sonra bu belirlenen başvuru süresi doluyor.
Sürenin dolduğunun ertesi günü mail veya sosyal medya yağmuru başlıyor:
“İşim var, aileme bakıyorum. Bedelli askerlik istiyoruz. Milyonlar bunu bekliyor. Bize destek olun”
Kimi işini kaybetmemek için, kimi özürlü kardeşine, muhtaç ana babasına baktığı için bedelli istiyor.
Yağmur bir süre sonra sağanağa dönüşüyor.
Her gün binlerce mail, binlerce sosyal medya mesajı.
Hepsinde de “milyonlarca genç, yüz binlerce genç” cümlesi.
Fakat bu baskılar sonucu bir yasa çıktığında başvuru miktarı bunun onda biri, ne onu yüzde biri kadar bile olmuyor.
Benim bir önerim var.
Eğer TBMM bir daha böyle bir yasa çıkarırsa bir sayı şartı koysun.
“Bedelli askerlik için başvuranların sayısı, toplam kaçak ve bakaya sayısının üçte birinden az olursa bu yasanın sağladığı imkânlardan hiç kimse faydalanamayacaktır” desin.
Milyonlarca gencin bedelli askerlik beklediğini iddia eden milyonlarca genç, var mısınız böyle bir yasaya!
SAĞLIKLI ÖLÜM
DÜN Habertürk internet sitesinde “En zararlı 50 yiyecek” diye bir başlık görünce okudum.
Okumaz olaydım.
Zararlı diye bildiğimiz her şey zararlı.
Faydalı diye bildiğimiz her şey de zararlı.
Anladığım kadarıyla yemek yemek zararlı bir faaliyet.
Eğer hastalanmamak ve sağlıklı kalmak istiyorsak hiçbir şey yemeyeceğiz.
O zaman muhtemelen açlıktan öleceğiz, ama sağlıklı bir biçimde.
KANMAK MI KANDIRILMAK MI?
AHMET Davutoğlu, AB ile Türk vatandaşlarının vizesiz Avrupa’ya giriş çıkışlarıyla ilgili anlaşmaya varıldığını ve birkaç yıl içinde vizesiz seyahatin başlayacağını açıkladığı gün, köşem olmadığı için mecburen Twitter’da, “Böyle bir şey asla olmayacak, var mısınız iddiaya?” demiştim.
Der demez de hükümet yanlısı kişilerden ve Davutoğlu hayranlarından işitmediğim hakaret kalmamıştı.
Tabii ki haklı çıktım, o anlaşma asla yürürlüğe girmedi. Hatta belki imzalanmadı bile.
Stratejinin “S”sinden bile anlamayan bir derin stratejistin hatalarından biriydi.
Şimdi Almanya ile gerginliğin dibine vurduğumuz şu günlerde, Alman tarafı “Artık bizi mülteci akınıyla da korkutamazsınız. Gelmezler, gelemezler” deyince bizim iktidara destek veren dostlarımız, “O gün bizi vize serbestisiyle kandırıp önlem aldılar. Şimdi artık korkmuyorlar” diye veryansına başladı.
Bakın sevgili arkadaşlar.
Kandırılmak ayrı bir şeydir, olmayacak şeylere inanıp kanmak ayrı bir şey.
Asıl olan kanmamaktır.
Yakın tarihimizde gördüğümüz üzere herkes kandırmak ister.
Uyanık olan kanmaz.
BAŞA DÖNMEK
YILLAR öncenin çok güldüğüm hikâyesidir.
Padişah Abdülhamid’in oğlu Osman Efendi’nin bir oğlu olur.
Abdühamid’in torununa aile “Ertuğrul” adını verir.
Bunu duyan Süleyman Nazif şöyle der: “S.çtık, yeniden başa dönüyorlar.”
Diyeceksiniz ki, “Bu da nereden çıktı şimdi?”
Futbol Federasyonu’ndan çıktı, nereden çıkacak.
Geçen hafta kebapçı baskınıyla gündeme gelen ve eleştirilen Fatih Terim’in yardımcılığına bir kez daha Şifo Mehmet getirildi.
Yani Mehmet Özdilek.
Mehmet kardeşimiz daha önce de Terim’in yardımcısıydı.
Ne zaman hatırlıyor musunuz? O meşhur İsviçre maçı döneminde.
Hani İsviçreli futbolculara sahada saldırıp dövdüğümüz rezil maç sırasında.
Kebapçı basan ve bundan pişman olmayıp ileride de başka yerleri basabileceğinin mesajını veren Terim, futbolda da “başa dönmeye” karar vermiş.
Bakalım sırada hangi konuk milli takımın futbolcularını dövmek var.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Suçun da cezanın da bireysel olduğunu unutmadığımız zaman.
- Bana katlanan herkese teşekkürler1 yıl önce
- NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?1 yıl önce
- Mirası kim paylaşır1 yıl önce
- Uçlara güç veren bir Anayasa1 yıl önce
- İçimizdeki İrlandalılar1 yıl önce
- Dünün güneşi, bugünün çamaşırı1 yıl önce
- Plan mı pilav mı!1 yıl önce
- Kalksa da görsek1 yıl önce
- İnce dedikodular1 yıl önce
- Oran değil, fark önemli1 yıl önce