Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

İSRAİL Genelkurmay Başkan Yardımcısı, “Biz PKK’yı terör örgütü olarak görmüyoruz” dedi.

Arkasından Adalet Bakanı, “Bağımsız Kürdistan bizim menfaatimizedir” açıklamasını yaptı.

Türkiye az biraz da olsa ayağa kalktı.

Sonra da Başbakan Netanyahu sözde noktayı koydu ve “Bu laflar resmi görüşümüz değil. PKK bizim için bir terör örgütüdür” dedi.

Ben de güldüm.

Tüm bunlar söylenirken Türkiye pek sesini çıkarmıyor.

Dinliyor.

Göstermelik bir iki çıkış var ama o kadar.

Türk basını ise bunları yeni duymuş gibi yapıyor, ilk kez söylenmiş gibi davranıyor ve “sözde” bir şaşkınlık ve tepki gösteriyor.

Oysa bu durum artık İsrail’in resmi politikası.

Gizli ve saklı da değil.

Çok etkili ve çok güçlü Türk medyası, koramiral, oramiral ve tümamiral gemileri dahil kış uykusunun derinliklerindeyken ve bendeniz de köşesini terk etmiş durumdayken, Washington’da Council of Foreign Relations’ta bir toplantı yapıldı.

Suudiler ile İsrail arasında.

Sonra da toplantının sonuçları bir basın toplantısıyla açıklandı.

Suudi tarafını eski istihbarat danışmanı Enver Macid Eşki, İsrail tarafını ise eski büyükelçileri Dare Gold temsil ediyordu.

Açıklamada aynen şöyle denildi:

“Suudi Arabistan ve İsrail, bağımsız bir ‘Büyük Kürdistan’ projesini desteklemektedir. Kurulacak bir Kürdistan, bölgede İsrail ve Suudi Arabistan’ın ortak hasmı İran’dan, Türkiye’den ve Suriye’den alınacak topraklar üzerinde kurulacağı için iki ülke de bundan memnuniyet duyacak, böylece bölgede genişleme ve neo Osmanlı hayalleri kuran Türkiye de bu hayallerinden vazgeçmek zorunda kalacaktır.”

Türk basını bu açıklamayı görmedi.

Bunun üzerine ben de Twitter üzerinden bunu duyurdum ve sonrasında bir iki yerde küçük bir haber oldu.

Ama kaynadı gitti.

Netanyahu ne derse desin, hem İsrail’in, hem Suudi Arabistan’ın bölgedeki politikasının ne olduğu gizli saklı değildir.

Bu iki ülkenin ABD ile olan bağı da aşikâr olduğuna göre karşımızdaki tablo budur.

Türkiye’yi buraya taşıyan politikalarla buradan çıkılmasının mümkün olmadığı aşikârdır.

Yoğurtla suyu karıştırıp her seferinde ayran olmasına şaşırmak gibidir.

**************

GAZETECİLİK HANUTÇULUK FARKI

BAŞKASININ işine karışmak işim değil ama Hürriyet ombudsmanı Faruk Bildirici’nin bazen haksızlık yaptığını düşünüyorum.

Gazeteci olarak, ilgi alanlarımız veya uzmanlık alanlarımızla ilgili olarak zaman zaman çeşitli etkinliklere davet ediliyoruz.

Buralara gidip dünyadaki gelişmeleri aktarmak bizim görevimiz.

Bu etkinliklerin pek çoğu ancak davetle olabiliyor.

Yani kendi arzumuzla, kendi imkânlarımızla gidebileceğimiz, girebileceğimiz yerler değil.

Üstelik buralara sadece Türkiye’den değil, dünyanın her yerinden, medya etiği konusunda gerçekten çok hassas ülkelerden de gazeteciler geliyor.

Bu tip gazetecilik olaylarının, bedava konakladığı otelin, bedava yemek yediği restoranın tanıtımını sayfalarca yapmakla aynı şey olduğunu söylemek haksızlık. Faruk bazı açılardan haklı.

Yemek yiyip para ödemeyen, kendini zorla oraya buraya davet ettiren, birtakım kişi veya kurumlarla pis ilişkiler kuranlar mutlaka var.

Ama her şey “ahlak dışı bir ilişkinin sonucu” değil.

Mesela dün gazetelerde yeni iPhone’lar hakkında sayfa sayfa haber vardı.

Çünkü okurun önemli bir bölümünü ilgilendiren bir meseleydi.

Ya da bir otomobil fuarına davetli olarak gidip haber yapmak, okurun okumaktan hoşnut olacağı bir şey değil mi?

Gazetecinin görevi açık, objektif ve gerekiyorsa eleştirel bir gözle bakmak ve kayırıcı olmamak. İyiye iyi, kötüye kötü diyebilmek.

Bunları okura aktarmak, gazetecinin işi değil mi?

Burada önemli olan, okura fayda sağlamak ama kendine bir avantaj sağlamamak.

Kimi kişi veya şirketlerin gazetedeki temsilcisi olmak ile gazetecilik arasındaki farkı düzgün bir şekilde ayırt etmek gerek.

**************

BİR SOSYETE SELFİE’Sİ OLARAK Aİ WEİWEİ

ÇİNLİ mimar Ai Weiwei’nin bir kısım eserlerinin Sabancı Müzesi’nde sergileneceğini duyunca, sanata ve kültüre meraklı bir meslektaşımla sohbet sırasında “Ai Weiwei’ye gidecek misin?” diye sordum.

Yanıtı hoş oldu: “O kim?”

“Kuzey Kore’nin nükleer programının başındaki adam” dedim.

Önce bir durakladı, sonra dalga geçtiğimi anladı.

“Bilmek zorunda mıyım ulan. Kimmiş söyle de öğrenelim” dedi.

Dilim döndüğünce anlattım.

Çinli bir mimar olduğunu, aile boyu muhalif olduğunu, uzun yıllar ABD’de yaşadığını, Çin’de rejim baskısına karşı çıkan önemli bir aktivist olarak görüldüğünü, babasını görmek için döndüğü Çin’de tutuklanıp kısa bir süre hapis yattığını, ama Çin’in kendisiyle bir yandan da gurur duyduğunu falan söyledim özetle.

Önceki gün Instagram sayfasında Ai Weiwei ile boy boy fotoğraflarını görüp altına yazdıklarını okuyunca güldüm.

Ama sadece o mu?

Maşallah Ai Weiwei ile “selfie” çektirip sosyal medya hesaplarında yakınlığını sergilemeyen tek bir sosyetik hanımefendi kalmamış.

Bakıp bakıp güldüm.

Bir sanatseverlik, bir politik duyarlılık sorma gitsin.

Gördüğüm kadarıyla Türk sanatçının yalakası, elin sanatçısının ise aktivisti makbul.

Tabii Ai Weiwei’nin siyasal muhalif aktivist olduğunu, Çin’de yolsuzluklarla mücadele ettiği için başının belaya girdiğini, deprem sonrası yıkılan okullarda ölen öğrencilerin aslında yolsuzluklar nedeniyle hayatını kaybettiğini dünyaya duyurduğunu biliyorlar mı, ondan da pek emin olamıyorum.

Ama selfie’de şık ve entel durduğu kesin.

**************

BOŞ YOK

FETÖ ile mücadele kapsamında yapılan işlerle ilgili haberlere ve gelişmelere bakıyorum her gün.

Gülesim geliyor.

Her gün birileri tutuklanıyor, her gün birileri kaçıyor, her gün birileri yabancı bir ülkeye iltica etmeye çalışıyor.

Haberlerde adı geçenlerin alayı çok değil, birkaç yıl önce herkesin önünde düğme iliklediği adamlar.

Çoğu genel müdür, müsteşar, müdür, danışman, şu bu!

Boş yok. Hepsi bir şey. Hepsi bir mevkide, makamda.

Tablo çok açık gösteriyor ki, uzunca bir dönem devletin tamamı FETÖ’cülere emanet edilmiş.

Sonra da “paralel devlet kurmuşlar” diyorlar.

Ne paraleli kardeşim.

Adamlar devlet olmuşlar.

Siz şimdi adamlara verdiğiniz devleti geri almaya çalışıyorsunuz.

**************

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

En büyük kavgaların ortaklıklar biterken çıktığını anladığımız zaman.

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar