Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

ALMANYA, Türkiye’de yatırım yapacak Alman şirketlerinin Hermes kredilerine sınırlama getirmiş.

Bu açıkça, “Türkiye’ye yatırım yapmayın” anlamını taşıyor.

İlişkiler bu halde olunca beklenen gelişme.

Tabii siyaset farkında mı bilmiyorum ama Alman şirketlerinin, Türkiye karşıtı tavrı yeni değil ve giderek tırmanıyor.

Size birkaç somut örnek vereyim, durumun vahametini, en büyük ticari partnerimizle vardığımız noktayı siz hesaplayın.

Varan 1:

Türkiye’nin önemli, köklü otomotiv yan sanayi şirketlerinden biri, uzun yıllardır kendi alanında dünya devi olan bir firmaya otomobil motorlarının en önemli parçalarından birini üretmektedir.

Türkiye’de üretilen motor parçalarını, yurtdışındaki ana firma Türk üreticiden alarak Almanya’nın otomotiv devlerinden birine de vermektedir.

Bir süre önce Türkiye’deki firmaya merkezden bir haber gelir.

Ana firmanın müşterilerinden biri olan Alman otomotiv devi, “Türkiye’de ürettirdiğiniz parçaları bundan böyle satın almayacağız. Bize satacağınız parçaları Türkiye’de ürettirmeyin” talimatı vermiştir.

Yıllardır yapılan üretimde bir kalite sorunu yoktur.

Tek sorun “Made in Turkey” olmasıdır.

Ana firma, “Kusura bakmayın. Bu üretimi kesmeniz lazım, çünkü sizden alamayacağız” der. Kayıp milyonlarca Euro’dur.

Varan 2:

Yine otomotiv yan sanayiinde yer alan bir firma, aralarında Alman firmalarının da bulunduğu otomotiv firmalarına otomobilin dış aksamlarını satmaktadır. Yeni modellere üretilecek parçaların dizaynı için Almanya’da oldukları bir sırada firmanın üst düzey yöneticilerinden biri özel bir görüşme ister.

Kendilerine firmanın taleplerini iletir: “Sizinle yaptığımız işlerden çok memnunuz. Hem tasarım hem kalite olarak bize çok destek oluyorsunuz. Ancak bir ricamız var. Bu işbirliğinin sürebilmesi için üretiminizi Türkiye dışına kaydırmanızı istiyoruz. Eğer Türkiye’deki fabrikanızı Bulgaristan veya Romanya’ya taşırsanız, işbirliğimiz daha uzun yıllar sürer. Bu konuda size yatırım desteği de sağlarız. Üstelik o ülkelerde daha ucuza mal edebilirsiniz. Yok eğer Türkiye’de üretimde ısrar ederseniz, yeni modeller çıkmaya başladıkça sizinle çalışmayı keseceğiz.”

Varan 3:

Bir Türk tekstil firmasının en büyük müşterisi, bir Alman markasıdır. Geçen kış koleksiyonu öncesi Alman markanın talebi firmaya iletilir: “Etiketlerinize Made in Turkey ibaresini koymayın. Almanya’da müşterilerle sorun yaşıyoruz.”

İki ay sonra yeni talep gelir.

“İsviçre veya İtalya’da bir firma kurun ve faturaları bize oradan kesin.”

Bu yaz başında da “Üretimi Türkiye dışında yapmanızı istiyoruz. En azından son dikimi Bulgaristan, Romanya, Polonya veya bir başka ülkede yapın” denir.

Yurtdışındaki bu firmaların tamamı Türkiye’de yapılan işlerden aslında memnunlar.

Ancak Türkiye aleyhine oluşan kamuoyu, hem siyasi olarak, hem müşteri tarafında ciddi bir tepkiye neden oluyor.

Dış politikanın faturasını ödemeye hazır olmalıyız.

ALMANYA İLE ARAMIZ KÖTÜ

ALMANYA ile yaşadığımız gerilimin ticari yansımalarını anlatırken, olayın bir de Türkiye tarafını düşündüm.

Aslında pek fazla düşünmeye gerek yok.

Tek bir fotoğraf “milli kaygılarımızı” özetlemeye yeter.

Koskoca bakanlarımız Renault ya da FIAT’a binmeyeceğine göre acaba Rolls Royce veya Jaguar’a mı geçerler.

Cadillac diyeceğim ama orada da YPG ve FETÖ meselesi var.

**************

BÖYLE BİR ANLAŞMA MADDESİ VAR MI?

MGK, bağımsız Kürdistan meselesinde yumruğu masaya vurdu ve “Uluslararası anlaşmalardan doğan haklarımızı kullanırız” diye tonumuzu yükseltti.

Uluslararası anlaşmalardan doğan haktan kastımız, muhtemelen Irak’ın toprak bütünlüğünün bozulması halinde, Musul ve Kerkük üzerinde hak iddia etmemizi sağlayacağına inandığımız Ankara Antlaşması’nın devreye girmesi.

Bazı milletvekilleri bile böyle bir anlaşmanın varlığından söz ediyor.

Açıkçası böyle bir anlaşma var mı yok mu emin değilim.

Benim bildiğim, bu konuda Türkiye-İngiltere ve yeni kurulan Irak’ın taraf olduğu 5 Haziran 1926 tarihli “Türk-Irak sınırı ve iyi komşuluk ilişkileri” başlıklı bir anlaşma var, ama orada da böyle bir madde yok.

Bilir bilmez herkes internetten yaptığı araştırmayla kafasına göre anlaşma maddeleri, hatta olmayan anlaşmalar uyduruyor.

Oysa Türkiye’nin Osmanlı ve Cumhuriyet döneminde yapılmış tüm kanunları ve uluslararası anlaşmaları Tanzimat’tan bu yana TBMM’de yayınlanan “Düstur”da yer alır, bir kişi de orada bir araştırma yapma gereği hissetmiyor.

Milletvekili olan zatı muhteremler, TBMM kütüphanesine girmeyi akıl etseler, doğru bilgiye ulaşacak ve halkı bilgilendirecekler.

Ama nerede, internet geyiği üzerinden vatan kurtarmak daha kolay.

**************

ÇARPMA BÖLME HESABI

2 ile 2’yi çarparak sonucun 1 olmasını beklemek Türk siyasetine mahsus bir durum olsa gerek.

Türkiye, Barzani’nin bağımsız Kürdistan girişimine tepkili.

“Sonuçlarına katlanır” diyoruz. Askeri seçeneği masaya sürüyoruz.

İyi de Türkiye’de biraz geleceği gören herkes yıllardır şöyle demiyor mu:

“Türkiye, Kuzey Irak’ta Kürdistan’ı kuruyor”

Kuzey Irak Kürt otonom bölgesini yıllardır kim imar ediyor?

Türkiye ve Türk müteahhitler.

Kuzey Irak Kürt otonom bölgesinin otonom olmasının finansmanını yıllardır kim sağlıyor?

Barzani’den doğrudan petrol alan ve para aktaran Türkiye.

Barzani’ye kim devlet başkanı muamelesi yapıyor?

Çok açık biçimde Türkiye.

Peki şimdi Barzani’nin arka tarafının kalkmasından kim şikâyet ediyor?

Türkiye.

İyi de oraya krikoyu koyan biz değil miyiz de şimdi şaşırmış numarası yapıyoruz.

Not: Bugün Murat Bardakçı’nın sayfasını okuyun. Barzani’nin dedelerine Osmanlı’nın neler yaptığını görün. Önce madalya takıp sonra ipe taktıklarını öğrenin.

**************

NARMAN NİYE GİTMEDİ?

GALATASARAY’da Başkan Özbek’in en büyük hatalarından biri Levent Nazifoğlu’ydu.

Özbek şimdi bunun cezasını çekiyor.

Nazifoğlu ise Sportif AŞ yönetimindeyken söylediği ne varsa hepsini yalayıp yutarak, tam tersini söyleyerek prim yapmaya çalışıyor.

Nazifoğlu bana yalanlarla saldırırken ağzının suyu akanlar şimdi Nazifoğlu’nun hedefindeler.

Ama şunu da söylemem gerek.

Yönetimin Disiplin Kurulu’na yolladığı Levent Nazifoğlu’na verilen ceza son derece yanlış ve haksız.

Çünkü Nazifoğlu, disipline yollanmasına neden olan Divan Kurulu konuşmasında ne yönetime, ne de başkana hakaret etti.

Fikirlerini, biraz bozuk bir üslupla da olsa anlattı sadece.

Eğer Nazifoğlu disipline gidip ceza aldıysa, cezayı ondan daha fazla hak eden kişi yönetim kurulu üyesi Alper Narman’dı.

Nazifoğlu disipline gidiyorsa onun da disipline gitmesi gerekirdi.

**************

KADINA ŞİDDETTE YENİ BOYUT

TÜRKİYE’de erkeklerin kadınlara şiddetini konuşuruz hep haklı olarak.

Peki ya kadınların birbirlerine uyguladığı şiddet.

Bir süreden beri Gülben Ergen, Seren Serengil ve Yeşim Salkım arasında bulantı ilacı içmemize neden olacak bir tartışma, bir hakaretleşme sürüyor.

Birbirlerine uyguladıkları psikolojik şiddetin, cinsel göndermelerin boyutu her şeyin ötesinde.

Hatta konuya Ergen’in eski kocalarından birinin akrabası olan bir kadın da baltayla girmiş. Bu iğrenç itişmeyi okumayayım deseniz kaçma şansınız yok.

Gazeteler, sosyal medya, internet siteleri herkes ağzının suyu akarak konuyu gündeme taşıyor.

Bence kadın hakları savunucuları devreye girmeli.

Kadınlara bu kadar kötülüğü, kadına yönelik bu denli şiddeti en ilkel erkekler bile uygulamıyor sanki.

**************

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

Tetikçi besleyenler eninde sonunda o tetikçinin hedefi olacaklarını bildiği zaman.

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar