Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

Türkiye gündem delisi bir ülkeydi genelde.

Her güne yeni bir gündemle başlar, o gündeme göre bir şeyler yazmaya çalışırdık.

Şimdi gündemin “zırdeli”si olduk.

Ele aldığımız bir konu daha gazeteye basılmadan, bırakın basılmayı, yazıya son noktayı koyamadan, bambaşka bir gündemle ya da gelişmeyle karşı karşıya kalıyoruz.

Dün oturup uzun uzun istifası istendiği söylenen belediye başkanlarının durumu ile ilgili bir yazı yazdım.

Gazete basılmadan yazı eskidi.

İstifalarının istendiği iddia edilen 2 büyükşehir belediye başkanı, Melih Gökçek ve Edip Uğur, ayrı ayrı Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın huzuruna çıktı.

Edip Uğur’la ilgili dedikodular 15 Temmuz’dan bu yana zaten sürüyordu, Melih Gökçek ise istifası istendiği iddia edilenler kervanına son anda, beklenmedik bir biçimde katılmış ama mesele daha çok onun etrafında tartışılır olmuştu.

Her iki ismin de Cumhurbaşkanı Erdoğan ile yaptığı görüşmelerden sonra “elle tutulur” bir gelişme olmadı.

Gökçek “Projelerimi anlattım” diye medyayla dalgasını geçti ama ortada bir şey yok.

Bu iş nasıl sonuçlanır şimdilik öngöremiyoruz. Oluşan sökük dikiş tutar mı onu da bilemiyoruz.

Ama gördüğüm şudur.

AK parti tarafından başlatılan ve sürdürülen bu tartışmalar, bu iddialar ve bu görüşmeler AK partili belediye başkanlarına büyük zarar vermiştir.

Bu saatten sonra istifalar olsun olmasın, görevden almalar gerçekleşsin gerçekleşmesin, adı geçen tüm başkanların hem özgüvenleri hem de çevrelerinin onlara bakışı çok önemli bir şekilde erozyona uğramıştır.

Bundan böyle koltuklarını korusalar bile, güçlerinden çok şey yitirmiş bir görüntü vereceklerdir.

Böyle bir pozisyonda koltukta oturmak mı, yoksa çekip gitmek mi daha iyidir; başkanların vermesi gereken karar budur.

**************

HÂLÂ GENCİM GALİBA

DÜN ekonomi sayfalarında Vodafone’un global olarak 17 ülkede yaptığı bir anketten söz ettim ve “Dünyaya hâlâ iyimserlik hâkim” dedim. Pek çok okur, “Neredeymiş bu iyimserlik?” diye eleştirdi.

Ben de size bu global anket sonuçlarıyla yanıt vereyim.

Almanya ve İngiltere dışında tüm ülkelerin halkları 20 yıl sonra bugünkünden daha iyi koşullarda yaşayacaklarını düşünüyor. En iyimser olanlar ise Hindistan ve Türkiye.

Kimbilir belki “Bundan kötüsü olmaz” diyerek böyle düşünüyorlardır, ama o bile çok önemli bir umuttur gelecek adına.

Anketin en hoşuma giden yanı ise gençler. Gençlerin yüzde 62’si daha iyi bir gelecek olacağına inanıyor.

Her yaş grubu diliminde iyimserlik birkaç puan azalıyor. Ben kendi adıma çok umutluyum gelecekten.

Kimbilir belki de hâlâ gencim.

**************

BABAN NE DERDİ FATİH?

BABAMI kaybedeli hemen hemen 7 yıl oldu. Öldüğü gün farkına vardım ki, hayatımda yaptığım pek çok şeyi aslında kendimi ona beğendirmek için yapmışım.

Bunu bazen becermişim, bazen becerememişim. Bilmiyorum.

Ama namuslu ve onurlu bir adamın oğlu olmak şerefini bana yaşattığı için ona minnettar oldum hep.

Ölümünden sonra tanımadığım, adını bile duymadığım insanlardan gelen onunla ilgili mektuplar, ömrümün sonuna kadar saklayacağım, aile yadigârı onur madalyaları gibi duruyor kasamda.

Bugün hâlâ sanki beni görüyormuş ve izliyormuş gibi yaptığım her şeyi “Babam hayatta olsaydı” süzgecinden geçirmeye çalışıyorum, “Babam olsaydı ne derdi?” diye düşünüyorum. Diyeceksiniz ki, “Bize ne senin babandan?”.

Zaten derdim babamı anlatmak değil.

Sadece Fatih Erbakan’a bir mesaj vermek istiyorum.

Bak adaşım, babanın başlattığı bir hareketin devamına, kuruluşunda babanın imzası olan bir partiye, senin gibi pek çoğu baban tarafından yetiştirilmiş insanların yürüdüğü yola “haciz” koymuşsun.

Bir düşün, “Acaba babam hayatta olsaydı bu yaptığıma ne derdi?” diye.

“Aferin oğlum Fatih, çok iyi yaptın” diyeceğine inanıyorsan devam et.

Ben de mutlaka babamı mezarında zıplatacak hatalar yapmışımdır.

Ama en azından o hatalardan hızla dönmeyi de bilmişimdir farkına vardığım zaman.

Yine de sen bilirsin!

**************

BU SEFER FİKRİNE KATILIYORUM

MEHMET Şevket Eygi ile aynı mektepten mezunuz. O da Galatasaray Liseli, ben de.

Dünya görüşlerimiz ise gece ile gündüz kadar farklı.

Zarafetine, nezaketine, zevklerine saygı duysam da fikirlerinin çok önemli bölümünü asla paylaşamadım. Bundan böyle de paylaşmaya niyetim yoktu. Ancak son cümlelerine yüzde bir milyon katılıyorum.

Şöyle demiş Mehmet Şevket Ağabey’imiz:

“En büyük alçaklık, şerefsizlik, namussuzluk olan din sömürüsü önlenmeli.”

Evet, Sevgili Mehmet Şevket Eygi. Kesinlikle önlenmeli.

**************

PKK NİYE MUĞLA’DA?

PKK , giderek eylem alanlarını genişletmeye, daha önce olmadığı yerlerde olmaya, zayıf olduğu yerlerde ise gücünü artırmaya çalışıyor.

Son olarak Ege Bölgesi’nde, Muğla’da denizden gelmişler. Bunun tek bir nedeni olabilir.

Arkasına ABD’nin lojistik desteğini de alan terör örgütü, Türkiye’de geniş çaplı bir terör ortamı yaratmaya ve hassasiyetin yüksek olduğu bölgelerden bir “iç çatışma” başlatmaya ve Türkiye’yi bir iç kargaşa, adını bile anmak istemediğim bir iç savaşa yöneltmeye çalışıyor.

Karadeniz ve Ege’yi hedef seçmesinin tek anlamı bu.

**************

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

Umutsuz hastanın öldüğünü unutmadığımız zaman.

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar