Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

OYUNCU Hakan Yılmaz’ın 5 yıldızlı otel lobisinde, herkesin gözü önünde dayak yemesi bir rezaletti.

Otel güvenliğinin olayı izlemesi ise daha büyük rezalet.

Yılmaz’ı döven kişinin kavgayı başlatma nedeninin Hakan Yılmaz’ın kendisini tanımaması olması ise rezaletin daha büyüğüydü.

Saldırganın çıkarıldığı mahkeme tarafından 5 dakikada serbest bırakılması ise ne büyük rezalet.

Peki diyeceksiniz ki, bu dayağın, geçmişin siyasi cinayetlerinden biriyle ne alakası var?

Anlatayım.

Oyuncu Hakan Yılmaz’a saldıran kişinin adı Denizhan Vural.

Kim bu Denizhan Vural?

Hacı Vural’ın oğlu.

“İyi de Hacı Vural kim?” diyenleriniz olacaktır.

Hacı Vural, 1994 yılında ANAP Milletvekili Alpaslan Pehlivanlı’yı Kırıkkale’de öldüren kişidir.

Hacı Vural, bu cinayet nedeniyle 24 yıl hapse mahkûm oldu.

Cezasını çekti ve çıktı.

O dönemde Hacı Vural’ı bu cinayete azmettirenin ANAP Keskin İlçe Başkanı Metin Vural olduğu iddia edilmişti.

Metin Vural da, katil Hacı Vural’ın ağabeyi, Denizhan Vural’ın da amcasıydı.

Pehlivanlı cinayetinin azmettiricisi olduğu iddia edilen Metin Vural da Pehlivanlı’nın öldürülmesinden 8 ay sonra, failleri hâlâ bulunamamış bir cinayetle öldürüldü.

Metin Vural’ı öldürenlerin ise Susurluk kazasıyla ortaya dökülen ilişkilerde adı geçen polis memuru Ayhan Çarkın ve ekibi olduğu iddia edilse de hiçbir zaman kanıtlanamadı. (Aynı ekip Ömer Lütfü Topal cinayetiyle de anılmıştı.)

Bilinen ise Pehlivanlı’nın Çatlı ile çok yakın arkadaş olduğuydu ve Çatlı’nın kızı tarafından yazılan kitapta da buna yer veriliyordu.

İşte oyuncu Hakan Yılmaz’ı otel lobisinde döven Denizhan Vural’ın aile öyküsü bu.

Bu hikâyeyi bilince, lobideki dayağa pek de şaşırmıyor insan.

Armudun dibine düşmesine şaşırmadığı gibi.

**************

ILICAK'TAN MESAJ

CEZAEVİNDEKİ gazeteci Nazlı Ilıcak’ın kızı Aslı aradı dün.

“Annemin çok selamları” var diye başladı ve Nazlı Hanım’ın mesajını iletti. Nazlı Ilıcak geçen gün kaleme aldığım “Bu cezalar çok” mealindeki yazımla ilgili şu mesajı iletmiş:

“Doğrudur, ben Ergenekon Davası’na destek verdim. Doğrudur, ben sadece bugün değil, kendimi bildim bileli askeri vesayete karşı çıktım. Doğrudur hatalarım oldu. Ama süreç içerisinde Türk Silahlı Kuvvetleri’ne karşı bir komplo düzenlendiğini fark ettim ve bu komployu düzenleyenlerle ilişkimi kestim. Kesmekle kalmadım, bu komplolara ve hukuksuzluklara karşı çıktım. Benim ilişkide olmakla suçlandığım kişilerle ilişkide olduğum dönemde, bu kişilerle herkesin, siyasi iktidarın mensuplarının dahi benden daha yakın ilişkileri vardı. Gelişmeler komploları ortaya çıkarınca ben de bu komploları kuranlarla mücadeleye başladım. Fatih bunları bilsin.”

Ben onu bunu bilmem ya da pek çok şeyi bilirim.

Fark etmez.

Ben sadece şunu söylüyorum.

İstenen cezalar fazladır.

Hakkaniyetli değildir.

Kimsede adalet duygusu uyandıran ceza talepleri değildir.

************

ŞANSA YAŞIYORUZ

B.K yoluna gitmemiz an meselesi, gitmememiz şans meselesi.

Önceki gün halı saha maçından çıkan 16 yaşındaki Emircan, arkadaşlarıyla çiğköfte yemeye giderken, iki aşağılık grubun çatışmasına denk geliyor ve hayatını kaybediyor.

Sizi bilmem ama benim için şaşırtıcı değil.

İstanbul’da her an böyle bir olay başınıza gelebilir.

Önceki akşam, İstanbul’un göbeğinde, İstanbul Valisi’nin de resmi konutunun bulunduğu Valikonağı Caddesi’nde yürüyorum. Saat 21.00 civarı.

Valinin evi, konsolosluklar 50 metre mesafede.

3 otomobil kornalar çalarak yaklaşıyor.

Sonra birdenbire 2 camdan 2 genç dışarı uzanıyor, ellerindeki tabancaları görüyorum.

Hemen bir binanın kapı arasına atıyorum kendimi.

Bir anda 2 silah birden patlamaya başlıyor.

En az 8-10 el atılıyor. Havaya sıkıyorlar ama her yer apartman dolu. Bir camdan girip birini öldürmesi işten değil. Bir cayırtı kopuyor.

Sıka sıka uzaklaşıyorlar.

3 gün önce İİT Zirvesi’nin yapıldığı yere 100 metre mesafede.

Karanlıkta kaybolup gidiyorlar.

Hepimiz şansa yaşıyoruz.

Emircan ise bizim kadar şanslı değildi sadece.

**********

SOSYAL MEDYA VE GENÇLİK

İDDIALI bir laf edeyim mi?

Bana sorarsanız, sosyal medya denilen şeyin geleceği çok parlak değil.

En azından büyük bölümünün.

Çünkü dikkatimi çeken bir şey var.

Yeni neslin, yani gençlerin önemli bir bölümü Instagram, Twitter gibi sosyal medya uygulamalarından giderek uzaklaşıyor.

Instagram’ı görgüsüzlük ve seviyesizlik, Twitter’ı ise terbiyesizlik ve kalitesizlik olarak algılayan ve özenle uzak duran bir genç nesil gözlemliyorum.

Dahası buraları aktif olarak kullanan ebeveynlerinden bile şikâyet eden, bu yüzden ailelerine kızan çok sayıda genç gözüme çarpıyor.

Bunlar arasında sanki sadece WhatsApp’ın bir geleceği varmış gibi duruyor.

***********

SADECE BOLU MU!

BOLU’da bir yerel televizyon sahibi, işadamlarına “Seni FETÖ’cü ilan ederim” şantajı yaparken enselendi.

Bunun bir sektör haline geldiğini aylar önce yazdım.

FETÖ meselesi, futboldaki şike sektörü gibi bir sektör yaratmış anlaşılan.

Keşke mesele Bolu’daki bir yerel televizyon kanalıyla sınırlı kalmasa.

Çünkü kendini iktidara yakın olarak konumlayan pek çok gazeteci hakkında benzer iddialar var.

Kimisi serbest, kimisi tutuklu, kimisi kaçak işadamlarına; kimisi görevde, kimisi müstafi, kimisi görevden alınmış belediye başkanlarına “Seni FETÖ’cülükten kurtarırım” ya da “Seni FETÖ’cü ilan ederim” şeklindeki tehditlerle bu kişilerden nakdi veya ayni “avantalar” alan, gazetecilerin hikâyeleri ortalıkta dolaşıyor.

Bunlarla ilgili iktidar partisine bile fısıldanan şikâyetler gırla.

Umarım bu “şantaj ve tehdit” operasyonları “bilmedik” isimlerle sınırlı kalmaz...

**********

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

Yıllarca seçimin erdeminden bahsedenler, atanmışları seçilmişlerin üzerine çıkarmadığı zaman.

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar