Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

BOĞAZİÇİ Üniversitesi ne kadar milli, ne kadar değil elimde bir “milli metre” olmadığı için ölçmem mümkün değil.

Sadece Boğaziçi için değil, hiçbir üniversite için bunu yapamam.

Ama bu üniversitenin bir öğretim üyesi, bir de mezunu başbakanlık yaptı.

Hatta bu üniversiteyi içinden çıkaran Robert Kolej’li Bülent Ecevit’i de sayarsak üç eder.

Bülent Bey milli miydi?

Kıbrıs çıkarması, yavru vatanın kurtarılması milli midir acaba?

ABD’nin koyduğu “haşhaş ekim yasağının” kaldırılması milli ve milliyetçi bir tavır sayılabilir mi?

Tansu Çiller bir diğeri.

Terörle mücadele konusunda en etkili dönem, hiç kuşkusuz Tansu Çiller dönemiydi.

O emrediyor, Genelkurmay Başkanı “şak” diye yapıyordu.

“En milli” bakanlardan Mehmet Ağar mesela Tansu Çiller döneminde bakanlık yapmıştı? Keza “milliyetçi” Meral Akşener de! Hatta şimdi MHP Genel Başkan Yardımcısı olan Celal Adan da Çiller’in ekibindeydi.

Ya Ahmet Davutoğlu?

En azından kendini takdim biçimi oldukça “milli” idi.

O kadar milli idi ki, Dışişleri Bakanı ve Başbakan oldu.

Yoksa milli falan değildi de bizi mi kandırıyordu?

Hemen söyleyeyim, bu yukarıda saydıklarımın hepsi hikâye.

Bir üniversite, bir eğitim kurumu içinden çıkardığı üç beş kişinin ne kadar milli, ne kadar milliyetçi olduğuyla “milli” olmaz.

Üniversite içinde “mehteran bölüğü” kursa bile olmaz.

Bir üniversitenin “milli” ya da “vatansever” olmasının tek bir ölçütü vardır bana göre.

Bu ülkeye ne değer kattığıdır.

O üniversitenin mezunları, bu ülkede hangi işlere imza atmışlar...

O üniversiteyi bitirenler, Türkiye’nin büyümesine ne katkıda bulunmuşlar...

Mezunlar yaptıkları işlerde ne kadar üretim, ne kadar istihdam, ne kadar katma değer sağlamışlar...

O mezunlar, uluslararası alanda ne kadar bilim, bilgi ve gelişme üretip bunu ülkeye katkı olarak sunmuşlar...

O mezunlar bu ülkenin saygınlığına ne kadar artı değer eklemişler...

Bir üniversitenin milliliği böyle ölçülür.

Tüm üniversitelerimizi bu ölçütlerle sıralayalım.

Bakalım görelim en milli hangisi.

***********

KEMAL SUNAL NE KADAR ÖLDÜYSE MÜNİR ÖZKUL DA O KADAR ÖLÜR

“MÜNİR Özkul öldü” dedikleri zaman güldüm.

“Ölmez” dedim.

Haberi verip benden bu tepkiyi alan dostum “iyice üşüttüğüme kanaat getirdi”.

Bakışından anladım.

Ama ben haklıydım.

Ölmez.

Münir Özkul, yıllardır hastaydı, hiçbir üretim yapmıyordu, ortalıkta yoktu, görmüyorduk.

Ama canlıydı.

Çünkü her akşam bir televizyonda bir filmini izliyor, bir sosyal medya platformunda bir repliğini dinliyor, bir cümlesini okuyorduk. Evinde, bir yatakta olmasının hiç önemi yoktu.

Pek çoğumuzdan daha kanlı, daha canlı aramızdaydı.

Artık evindeki yatağında değil de başka bir yerde yatıyor diye öldü mü?

Kemal Sunal öldü mü mesela?

Hâlâ güldürüyor bizi, hâlâ düşündürüyor.

Hâlâ evimizde.

Zeki Müren öldü mü?

Daha dün bindiğim takside Alaturka FM’de dinledim.

Capcanlıydı.

Keza Sadri Alışık öldü mü?

Nejat Uygur öldü mü?

Bu dostlarımız ölmez arkadaşlar.

Çünkü bunlar dünyaya değer kattılar ve o değerler var oldukça onlar da bizden daha canlı olmaya devam edecekler.

Kim ölür biliyor musunuz?

O değerleri yıpratanlar, ortadan kaldıranlar, unutanlar, unutturmaya çalışanlar.

Onlar ölür.

Hatta yaşarken ölmüşlerdir de farkında değillerdir.

***********

NUH PEYGAMBER’İN CEP TELEFONU TARTIŞMAYA DEĞER

CELAL Şengör, Fatih Sultan Mehmed’le ilgili farklı kaynaklarda yazılanları anlatınca kıyamet koptu.

Bilen bilmeyen, dinleyen dinlemeyen, anlayan anlamayan saldırdı.

Celal Şengör’ü söylemediği, ima dahi etmediği bir şeyle suçlamaya başladılar.

Oysa o var olan kaynakların farklılığına işaret ediyordu sadece.

Buna karşın bir başka “hoca” çıkıp “Nuh Peygamber çocuklarıyla cep telefonuyla konuşuyordu, Nuh’un gemisi çelikten yapılmış nükleer güçle çalışan bir gemiydi” dedi, kimseden ses yok.

Hele hele Celal Şengör’e saldıranlardan çıt yok.

Demek ki, bu ülkede “Din adına konuşuyorum” derseniz her şeyi söylemeye hakkınız var.

“Bilim adına konuşuyorum” derseniz hiçbir şey söylememeniz lazım.

Benim bu konudaki düşüncem ise çok açık.

Öncelikle kendime kızıyorum. Çünkü bu iddiayı ortaya atan ilahiyatçı, bu konuyu daha önce bir kitabında yazmış.

“Niye o kitabı okumadım?” diye kızıyorum kendime.

Ve açıkçası o ilahiyatçı ile konuşmak isterim.

Bu iddiayı ortaya atmasına neden olan kaynaklarını görmek, tartışmak isterim.

Çünkü onun bu iddiası, dünyada daha eski dönemlerde bugünkünden daha ileri bir medeniyet olduğu yolunda pek çok kişi tarafından ortaya atılan bazı iddiaları destekliyor.

Neden olmasın.

Tek sıkıntı bunun “kutsal kitaplarla” çelişmesi.

Ama bir ilahiyatçının kutsal kitaplarla çelişen fikirler öne sürmesi de önemli bir düşünce devrimi olabilir.

***********

BU SORUYA YANIT VER CUMHURİYET GAZETESİ

CUMHURİYET Gazetesi yönetimine ve gazetenin sahibi vakfın yönetimine çok ciddi bir soru sordum.

Dedim ki: “Gazetenizin eski sahibi Nadir Nadi’nin çok değerli eşyalarla dolu, çok değerli evini sattınız. Bu evi kaça sattınız, kime sattınız? Bu satıştan önce bu evle ilgili bir değer tespiti yaptırdınız mı? Bu değerli mülkü bir açık artırmayla satarak gazeteye daha fazla gelir elde etmeyi düşündünüz mü?”

Cumhuriyet’ten tık yok.

Arkadaşlar, sorular basit.

Siz iktidara bir soru sorup yanıt alamayınca haklı olarak feveran ediyorsunuz.

Ben de size çok basit bir sual soruyorum.

“Nadir Bey’in evini kaça ve kime sattınız?”

Sonuçta o evde tüm Cumhuriyet çalışanlarının ve okurlarının hakkı var.

Bu basit sorumu cevaplayın lütfen.

Kaça sattınız, kime sattınız?

Bu soruyu yanıtlarsanız, benim kadar Cumhuriyet Gazetesi çalışanı arkadaşlarımı da mutlu edeceğinizi bilmenizi isterim.

Çünkü iki gündür telefon açıp, mail atıp “Sağol Fatih, iyi ki sordun bu soruyu” diyorlar.

***********

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

Hesap soranlar hesap verebildiği zaman.

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar