Maç var diye ölelim mi!
BEŞİKTAŞ Jimnastik Kulübü, İstanbul’un göbeğine, Dolmabahçe Sarayı’nın arkasına, eski İnönü Stadı’nın yerine şahane bir stadyum yaptı.
Stadın “oraya” yapılmasına Kültür Bakanlığı ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi sonuna kadar karşıydı.
Ama Fikret Orman allem etti, kallem etti stadı eskinin yerine yaptırmayı başardı.
Ve stadın o noktaya inşa edilmesi, İstanbul için bir felakete dönüştü.
Normal şartlar altında, Beşiktaş’ın stadyumu yüzünden trafikte bir miktar aksama olması kabul edilebilirdi.
Ama iş öyle olmadı.
Beşiktaş’ın bu statta maç yapacağı her gün, “güvenlik” gerekçesiyle stada gelen ve stattan giden yollar trafiğe tamamen kapatılıyor.
Yetmiyormuş gibi, trafik biraz olsun nefes alsın diye yapılan tüneller de trafiğe kapatılıyor.
Stat tam da İstanbul’un göbeğinde, pek çok arterin birleştiği yerde olduğu için de bu geçişler trafiğe kapanınca İstanbul tam anlamıyla bitiyor.
Trafik her yerde durma noktasına geliyor.
Araçlar 10 dakikalık yolu birkaç saatte zor alıyor.
Sadece araçlar mı?
İstanbul İtfaiyesi’nin en önemli birimi tam stadın arkasında bir yerde.
Yollar kapanıp trafik kilitlenince itfaiye araçları da bir yere gidemez hale geliyor.
Trafiğin içinde siren çala çala bekliyorlar.
Dahası bölgedeki hastanelere hasta getirmeye çalışan ya da bölgedeki hastaları başka hastanelere yetiştirmeye çalışan ambulanslar da bu trafiğin içinde kalıyor, saatlerce içlerinde acil yardım bekleyen hastalarla bekliyorlar.
Her Beşiktaş maçı İstanbul için kâbus oluyor.
Her bir maçın İstanbullulara verdiği zaman, işgücü ve akaryakıt kaybı, muhtemelen Beşiktaş Kulübü’nün bir yıllık bütçesinden fazla oluyor.
Bu stadın buraya yapılmasına izin vermiş olabilirsiniz.
Ama her maçta trafiği kapatıp İstanbullulara bu çileyi yaşatacaksanız bu stadı yıkın daha iyi.
Güvenlik nedeniyle yolları kapattığınız her Beşiktaş maçında kaç hasta yolda ölüyor biliyor musunuz.
Onların can güvenliği güvenlik değil mi!
**********
HANGİSİ DOĞRU?
CUMHURBAŞKANI Erdoğan ile Trump görüşmesinden sonra, içerikle ilgili taraflar birbirinden çok farklı açıklamalar yaptı.
Bizimkiler, “ABD’nin açıklamaları konuşulanları yansıtmıyor” diye itiraz etti.
ABD ise açıklamalarını tekrarlayarak yanıt verdi.
Açık söyleyeyim, eskiden olsa konuya şöyle bakardım:
“ABD’nin açıklaması doğruya daha yakındır.” Ancak Trump Amerika’sı söz konusu olunca görüşüm değişik.
Artık “Bizimkiler doğru söylüyordur” diyorum.
*********
YALNIZLIK
TIME Dergisi, ABD’yi dünyada yalnız başına gösteren bir kapak yapmış.
Çok dert edinmesinler.
Dünyada yalnız olma konusunda yalnız değiller.
Birisi Trump’a “değerli yalnızlık” cümlesini fısıldasın.
Ağzını büze büze “Precious loneliness” demeye başlarsa...
Yemin ederim çok gülerim.
Katıla katıla hem de!
********
CİVE KATAR
HERHALDE tarihimizde hiçbir ülkeyle Katar’la olduğu kadar yakın olmadık.
Ziya ül Hak Pakistan’ı bile bize bu kadar yakın değildi muhtemelen.
“Cive Pakistan” diye bağırdığımız zamanlarda dahi muhtemelen bir iki konuda fikir ayrılığımız vardı Pakistan’la.
Katar’la tam bir “ortaklık” içindeyiz.
Öyle ki, şimdi Katar da aynen bizim gibi S-400 füzelerini alma konusunda Rusya’yla görüşmeler yürütüyormuş.
Muhtemelen Katar da “ABD mühimmatlı bir saldırı” bekliyor olmalı ki S-400 istiyor.
********
YENİDEN Mİ?
ABD’nin eski Ankara Büyükelçi James Jeffrey, Türkiye ile PKK’nın “yeniden” barıştırılması gerektiğini söylemiş.
Bunu ABD yönetimine bir teklif olarak söylüyor. Bize değil.
Buradaki önemli kelime “yeniden”.
Bu kelimeyle geçmişteki “barış serüveninin” nereden çıktığını, kimin “barıştırmasıyla” gerçekleştirildiğini de anlamış oluyoruz.
O barış sırasında neden tüm FETÖ’cü kadroların Güneydoğu’ya atandığını ve neden bölgenin PKK’nın kontrolüne terk edildiğini de.
**********
TEŞEKKÜRLER
OHAL Başvuru Komisyonu, geçen hafta cuma günü Nuriye Gülmen ile Semih Özakça’nın açlık grevine gitmesine neden olan durumla ilgili yapılan başvuruyu değerlendirdi ve sonuca bağladı.
Bu her ikisinin de açlık grevini sonlandırmak için öne sürdüğü koşuldu.
Komisyonun kararıyla koşul yerine getirilmiş oldu.
Karar hafta içinde ilgili kurumlara hızlı bir biçimde yollandı.
Ve dün de Nuriye Gülmen ile Semih Özakça açlık grevini sonlandırdılar.
Bu konuda Cumhurbaşkanlığı Danışmanı Mehmet Uçum’a çağrı yapan kişi olarak Uçum’un bu meseleyi yakından takip edip sonuca ulaşması için büyük katkı yaptığını duyurmak da benim görevim.
*********
BOŞUNA YAZMA KADİR, DEĞMEZLER
“HANGİ köşe yazarlarının yazılarını kaçırmadan okuyorsun?” diye soracak olursanız, vallahi sayı bir elin parmaklarını ya geçer ya geçmez.
Çoğuna şöyle bir bakarım.
Beğenirsem, daha doğrusu ilgimi çekerse okurum.
Birkaç kişiyi de “beğenmesem” bile okumaya çalışır ama yarısında bırakırım.
Fakat son birkaç yıldır her yazısını keyifle okuduğum bir yazar var.
Adı Kadir Kaymakçı.
Haftada üç gün, bizim gazetenin Magazin ekinde yazıyor.
İnanılmaz geniş bir pencereden dünyaya bakıyor ve çok ilginç konular bulup ele alıyor.
İlginç bir tarzı var.
“Infotainment critics” diye yazsam biraz abuk olacak ama özür dilerim başka bir laf bulamadım.
Önceki gün de spor medyasıyla ilgili çok hoş bir eleştiri yazmış.
Genç kayakçımız Arda’nın “Kayakla atlama” dalında Kış Olimpiyatları’nda Türkiye’yi temsil edecek olmasıyla ilgili spor medyasını alaya alıyor Kadir.
Spor basını, Arda’nın bu dalda olimpiyatlara katılacak ilk Türk sporcu olmasını “pul kadar” bir haber ama “tarihi başarı” başlığıyla vermiş.
Kadir de demiş ki: “Tarihi olarak kendilerinin nitelediği başarı pul kadar, tecavüzden yargılanan Robinho’nun Sivas’a gelmesi sayfa sayfa.”
Eline sağlık Kadir.
Ama bir o kadar boşuna.
Türkiye’deki spor medyası bu kadar ciddiye alınıp hakkında yazı yazmana değecek noktada değil artık ne yazık ki.
Gerisi daha mı iyi diye soracak olursanız.
Ben yanıt vermeyeyim. Ayıp olur!
**********
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Anahtarlıktaki son anahtarın kapıyı mutlaka açacağını unutmadığımız zaman.
- Bana katlanan herkese teşekkürler1 yıl önce
- NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?1 yıl önce
- Mirası kim paylaşır1 yıl önce
- Uçlara güç veren bir Anayasa1 yıl önce
- İçimizdeki İrlandalılar1 yıl önce
- Dünün güneşi, bugünün çamaşırı1 yıl önce
- Plan mı pilav mı!1 yıl önce
- Kalksa da görsek1 yıl önce
- İnce dedikodular1 yıl önce
- Oran değil, fark önemli1 yıl önce