Bir kısım İsrail medyası vatan haini mi?
İSRAİL’in Filistinlilere karşı uyguladığı iş “devlet terörü” sınıfından çoktan çıkmıştı.
Durum “terör devleti” sınıfına artık tam anlamıyla girdi.
Silahsız insanların üzerine ateş açmanın, uçakla bomba yollamanın IŞİD’in, El Kaide’nin, PKK’nın yaptıklarından hiçbir farkı yoktur.
Biri ne ise diğeri de odur.
Kimbilir belki de bu yüzden IŞİD gibi “Müslüman” terör örgütleri ile İsrail arasında hiçbir zaman sorun yaşanmamıştır.
Yıllardır, İran destekli bir iki örgüt dışında, hiçbir İslamcı terörist grup İsrail’e saldırmamıştır.
Ancak İsrail’in “devlet anlayışını” bu kadar sertçe eleştirirken, İsrail vatandaşlarının önemli bir bölümüne de saygı duymamak elde değil.
İsrail “ulusal güvenlik, vatandaşlarımın can güvenliği” gibi gerekçelerle “terör uygular”, masum sivilleri katlederken İsrail içinden, İsrail vatandaşlarından ve İsrail basınından da sert tepkiler alıyor.
Mesela Haaretz Gazetesi, İsrail’in yaptığı katliama Türk gazeteleri kadar olmasa da dünyanın geri kalan medyasından çok daha sert tepki gösterip İsrail hükümetini ve başbakanını sert biçimde eleştiriyor.
Ve İsrail’de de hiç kimse kalkıp bu gazeteye, “Vatan haini, ihanet içindeler, Filistin işbirlikçileri, Müslüman sermayeye satılmış kalemler” falan demiyor.
Çünkü medyanın, gerekli hallerde kendi hükümetlerini bile eleştirmesi gerektiğini biliyorlar.
Hükümetlerin bazen küçük bazen büyük hatalar yapabildiğini, medyanın da hükümetlerle aynı fikirde olmamasının, o medyanın yanlış yaptığını veya hain olduğunu göstermeyebileceğini biliyorlar.
İsrail medyasının bir bölümünün İsrail hükümeti karşıtı yayınlarını alkışlayan gazetecilerimizin de bunu bilmesinde fayda var!
***********
ELEŞTİRİ VE DEMOKRASİ
İSRAİL benzeri bir durum ABD’de de söz konusu.
Çıldırmış Başkan Trump’ın büyükelçiliği Kudüs’e taşıyarak Ortadoğu’ya yeni kavgalar ve ölümler armağan etmesi, ABD’de de sertçe eleştiriliyor.
Eski CIA Direktörü, Trump’ın bu kararını yerden yere vuruyor. Bu kararın ve dolayısıyla Trump’ın dünyaya tehlike olduğunu anlatıyor açık açık.
Keza ABD Kongresi de olan bitene tepki gösteriyor.
Kimse de ne eski CIA Başkanı’na veya Kongre’deki eleştirilere “Milli birliğimize karşı tehdit” demiyor.
Çünkü eleştiri olmayınca demokrasi de olmuyor, doğru da bulunmuyor.
***********
İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ’NDE TEK TÜRKİYE MESAJI
TÜRKİYE’nin karpuz gibi ikiye bölündüğü tezini ortadan kaldıran pek çok şey görüyor ve çok mutlu oluyorum.
Bunlardan en önemlisi İstanbul Üniversitesi’nde göze çarpıyor son birkaç haftadır.
Üniversitenin bölünme kararına karşı, İstanbul Üniversitesi öğretim üyeleri ve öğrencileri en küçük bir bölünme emaresi göstermeden ortak bir tavırla “karşı çıkıyorlar”.
Rektör seçiminde birbirleriyle kıyasıya mücadele etmiş gruplar, siyaseten birbirlerinin yakınından geçmeyecek kadar ayrışmış kesimler yan yana oturmuş eylem yapıyorlar.
En AK Partilisinden, en Erdoğancısından en soluna, en ulusalcısına, en anti Erdoğancısına kadar herkes yan yana.
Hiçbir siyasi ayrışmaya veya tartışmaya girmeden, dün kimin nerede durduğuna zerre bakmadan, yarın yeniden ayrı düşüneceklerini bile bile üniversitenin bölünmemesi için ele ele mücadele ediyorlar.
Bu da Türkiye’den umudu kesmemek gerektiğini bir kez daha gösteriyor.
Umarım bunu herkes görüyordur.
***********
BİLGİ YOK, YORUM ÇOK
İSTANBUL Üniversitesi’yle ilgili yazımın altına bir okur şöyle yorum yazmış:
“Bu öğrencilere de ne oluyor. 150 bin kişilik üniversite mi olurmuş. Bölünsen ne var bunda, niye maraza çıkarıyorlar.”
Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmanın güzel bir örneği.
Mesela Roma Üniversitesi 200 küsur bin kişi.
Bölünüyor mu?
Hayır.
Şart değil.
Sorbonne yıllar önce bölündü.
Pek çok sorun yaşadılar. Biliyoruz.
Üstelik Türkiye’deki bölünme daha büyük sorunlara gebe.
Öğrencileri ve öğretim üyelerini ilgilendiren bir durum tabii ki var.
Uluslararası tanınırlığı, bilinirliği olan bir okulun hocası veya öğrencisi iken birdenbire bunu kaybedeceksiniz.
Sadece o değil, İstanbul Üniversitesi’nin yapmış olduğu uluslararası anlaşmalardan doğan öğrencilik ve öğretim üyeliği haklarınızı, fırsatlarınızı, değişim programlarınızı yitirecek, bu haklardan mahrum kalacaksınız.
Ve daha pek çok komplike sorun ortaya çıkacak. Tepki buna ve bölünme yöntemine.
Bilin, öyle yorum yapın.
***********
SPERM HIRSIZLIĞI
BİR işadamına ilişkin babalık davasıyla “babalık meselesi” yine gündemde.
İşadamı, bir kadınla beraber olmuş.
Sonra kadın gelmiş ve “Hamileyim” demiş.
Adam, “Ben çocuk istemem” demiş.
Kadın “Ben isterim” demiş, doğurmuş.
Şimdi de babalık davası açmış.
Sorarım size bu “hak mıdır”?
Bir kadının böyle bir hakkı var mıdır?
Bunun adı sperm hırsızlığı değil midir?
Meseleye kadın hakları açısından falan bakmayın lütfen.
Tersini düşünün.
Daha zor olmakla birlikte, bir adam bir kadınla beraber olsa ve “Bana çocuk doğuracaksın” dese.
Kadın istemediği halde kendisini zorla alıkoyup doğuma kadar kadını zorlasa bu kabul edilebilir mi?
Biri ne kadar kabul edilemezse diğeri de o kadar edilemez.
Kimseyi zorla, istemediği halde ana veya baba yapamazsınız.
Galiba ilişkiden ilişkiye zıplayanlar için en iyisi biriyle seks yapmadan önce, “Bu beraberlikten çocuk yapmayacağım ve çocuk istemiyorum” diye taahhütname almak olacak galiba.
***********
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Geldiğimiz yere dönme ihtimalini yok saymadığımız zaman.
- Bana katlanan herkese teşekkürler1 yıl önce
- NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?1 yıl önce
- Mirası kim paylaşır1 yıl önce
- Uçlara güç veren bir Anayasa1 yıl önce
- İçimizdeki İrlandalılar1 yıl önce
- Dünün güneşi, bugünün çamaşırı1 yıl önce
- Plan mı pilav mı!1 yıl önce
- Kalksa da görsek1 yıl önce
- İnce dedikodular1 yıl önce
- Oran değil, fark önemli1 yıl önce