Kazıklanmak istiyorum kime ne?
Her yaz olduğu gibi bu yaz boyunca da Bodrum’daki bazı lokantaların fiyatlarını tartışıyoruz.
Lahmacun şu kadar, ayran bu kadar, çay o kadar.
Ciddi ciddi gazeteler(Böyle bir şey kaldı mı emin değilim), ciddi ciddi gazeteciler(Böyle bir şey kalmadığından eminim) konuyu ciddi ciddi ele alıyorlar ve tartışıyorlar.
Yetmiyor, konuya turizm bakanı da dahil oluyor.
‘Kimsenin kimseyi kazıklamasına izin vermeyiz” diyor.
Bana sorarsanız son derece anlamsız ve hatalı bir tartışma.
Böyle saçma bir tartışmayı Fransız basınında göremezsiniz.
Le Monde’da “Kardeşim bu ne rezalet, Hotel Byblos’ta bir yemek 2000 Euro’ya patlıyor, hele bir de Marina’ya tekneyi bağlarsanız bir gece için 15 bin Euro da ona vereceksiniz. Böyle bir şey olabilir mi?” diye bir yazı okuyamazsınız.
Ya da Corriera della Sera’da “Cala di Volpe Hotel’de insanları kazıklıyorlar. Bir Caprese salataya 60 Euro istenir mi?” diye bir şey de yazılmaz.
Çünkü herkes bilir ki, bu gibi oteller veya lokantalar insanları kazıklamaz.
Kazıklanmak isteyenler oraya gelir ve kendi kazıklatır.
Bu da ne otel ve lokanta için, ne de o ülkeler için kötü bir şey değildir.
Tam aksine iyi bir şeydir.
Öyle iyi bir marka yaratmışsın ki, insanlar kendini kazıklatmaya bayılıyor demektir bu.
Ülke için de tesis için de!
Turizm Bakanlığının görevi turizmde fiyatları düşürmek değil, her keseye uygun tatil imkanlarını sağlamaya yönelik bir politika oluşturmaktır.
Kazıklanmak isteyenin de bulabileceği bir tesis, bir lokanta olmalıdır. Kazıklanmak istemeyenin de...
Üstelik bazı yerler özellikle pahalı olmalıdır ki, küçük ve güzel ve temiz kalabilsin.
O yüzden 28 TL’lik çaya hiç ama hiç kızmıyorum.
Tam aksine satabiliyorlarsa 280 TL yapsınlar.
Bir çaya 280 TL verecek kadar zengin ve bunu yapmak isteyecek kadar aptal olanların da hizmet alma hakkı olmalı.
“Kazıklanmak istiyorum, keyfimin kahyası mısın?” demek özgürlüğünü kimsenin elinden alamayız.
Yeter ki, kazıklanmak istemeyen vatandaşların 1 liraya çay içebileceği yerler de olmaya devam etsin.
***
TİPİK CAHİL LİDER
Trump’ın ABD’yi sürüklemeye başladığı yer belli oldu.
Herkese gider yapmaya başlayınca, herkesten “Bi dur hele” tavrı gelmeye başladı.
Çin, uluslararası ticarette Yuan kullanımını sağlamak için hazırlanıyor.
Çin Kalkınma Bankası, ülkesi dışında da projelere destekler vermeye başladı. Bir nevi Dünya Bankası işlevi görmeye niyetli gibi.
Avrupa, ABD’ye rağmen İran’la iş tutmaya devam etme arzusun gizlemiyor.
Almanya’dan en etkili ve yetkili sesten, “ABD’nin SWİFT tekelini kırmak için bir şeyler yapmalıyız” nidaları duyuluyor.
ABD Trump sayesinde “Değersiz bir yalnızlığa” doğru sürükleniyor.
Trump ise iyice köşeye sıkışıp, yolsuzlukları, ahlaksızlıkları bir bir ortaya döküldükçe tehditlerini dışarıdan içeriye yöneltti.
Amerikalılara “Beni düşürürseniz ülke ekonomisi batar” türünden tehditler yöneltiyor.
Tipik cahil lider tavrı.
Sanki kendisinden önce bir ABD yokmuş ve kendisinden sonra da olmayacakmış gibi davranıyor.
Ancak siyasi hesaplar yapanlar şunu unutmasınlar.
Trump şu anda her ne kadar abuk sabuk tavırlar içinde olsa da, ABD Devleti’nin politikalarını uyguluyor.
Amerikan Derin Devleti, başka Başkanlara kolay kolay yaptıramayacağı her şeyi, cehaletinden dolayı Trump’a yaptırıyor.
Bunların neler olabileceğini de isterseniz yarın yazalım da bayram günü içiniz sıkılmasın.
***
ESKİDEN FİLEMİZ VARDI
Plastik poşetler yasaklanıyormuş.
Yasaklansın bir mahzuru yok hatta iyi olur diyeceğim ama olmayacak.
Artık bir alışkanlık oldu bu torbalar ve hatta gereklilik.
Bizim çocukluğumuzda plastik poşet diye bir şey yoktu.
Alışveriş yaptığımız zaman çarşıdan, pazardan kağıt torbaya koyarlardı her şeyi.
Bunlar da ya geri dönüşümle elde edilmiş Kraft benzeri bir kağıttan yapılırdı, ya da eski gazetelerden.
Çarşıya çıkarken anamız babamız yanlarına file alırlardı.
Uzun zamandır file diye bir şey gördünüz mü?
Muhtemelen yeni nesil file deyince ya futbol kalesini hatırlıyordur, ya da file çorapları. Pazar filesi “Out” olalı çok oldu.
Gençlerin varlığını bile bilmediği o file pazara çıkınca dolar, eve gelince boşalırdı. Ama atılmazdı.
Şimdi her yer plastik poşet.
Aslında medeni ülkelerde, özelikle Avrupa’da plastik poşetler verilmiyor, satılıyor.
Mesela bizde de 25 kuruş olsa.
Almak istemeyen evinden filesini getirse. Ya da eski poşetini.
Bir de bizdeki poşetler çok kalın.
Bunları daha ince yapsak. Sonuçta evladiyelik poşet gerekmiyor.
Ve son bir şey daha.
Plastik poşeti yasakladık marketlerde.
Peki ya plastik ambalajlar.
Yanımızda götürdüğümüz fileye, her biri ayrı bir plastik poşette onlarca ürün koyacağız.
Plastik kovada yoğurt, plastik kutuda sebze, naylona sarılı şarküteri, plastik ambalajda peynir.
Asıl sorun orada. Bunu görmezden geleceğiz.
Ama plastik poşet olmadığı için çevreci sayılacağız.
***
OKURUM BANA DELİ DEDİ
Bayılıyorum okurlarıma.
30 yıla yakındır her gün karşı karşıya gelince artık akraba, yakın arkadaş gibi olduk çoğuyla.
Şahane mailer atıyorlar.
Çok eğleniyorum.
İşte bir tanesi.
Beni çok güldürdü. Siz de gülersiniz muhtemelen:
“Önce evladının yüksek öğrenime başladığı güzel haberi verdin.
Sonra bu ara yazmam, aksatırım kızsanızda .....de değil babında tek kale atarlandın.
Sonra zıvanadan çıkıp -20 senedir şahit olmadığım bir durum -bayramda bile ardı ardına yazmaya başladın...
Zaten seni 20 senedir okumamın- izlememin sebebi böyle anormal olman!
Yani bu delinin deliyi ta fizanda bulup bırakmaması durumu.
Böyle devam, seni en iyi ben anlıyor ve onaylıyorum…”
Sağolsun.
Anlaşılmak iyi bir şey.
***
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Havlayan her köpeğe taş atmak için durursanız, hedefinize asla varamayacağınızı bildiğiniz zaman
- Bana katlanan herkese teşekkürler1 yıl önce
- NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?1 yıl önce
- Mirası kim paylaşır1 yıl önce
- Uçlara güç veren bir Anayasa1 yıl önce
- İçimizdeki İrlandalılar1 yıl önce
- Dünün güneşi, bugünün çamaşırı1 yıl önce
- Plan mı pilav mı!1 yıl önce
- Kalksa da görsek1 yıl önce
- İnce dedikodular1 yıl önce
- Oran değil, fark önemli1 yıl önce