Önce FETÖ zannettim
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, çıkıp da “Anneliğin teröre kılıfı yapılmasını göz mü yumsaydık” demeseydi aklımdan geçenler çok farklı olacaktı.
Ne mi olacaktı, anlatayım!
699 haftadır, Beyoğlu’nda Galatasaray Lisesi’nin önündeki meydanda oturarak eylem yapan Cumartesi Anneleri’ne şimdiye dek pek dokunulmamaştı.
Dokunulmak bir yana, bir kaç yıl önce o sırada Başbakan olan Başkan Erdoğan tarafından kabul edilmişler ve kendilerine kayıp evlatlarının bulunması için devletin çaba göstereceği sözü verilmişti.
699 haftalık eylem bir anlamda rutinleşmiş, alışılmış ve ses getirmez olmuştu.
Bu yüzden olsa gerek 700. hafta nedeniyle medyaya mailler, çağrılar yollanmıştı ve Cumartesi Anneleri’nin 700. Hafta eyleminden üç beş satır da olsa söz edilmesini istemişti eylemci anneler.
Tam da bu haftada şimdiye dek polisin gözetimi altında yapılan eyleme, polis müdahale etti.
Kadınları meydana yaklaştırmadı, gelmek isteyenleri copladı ve biber gazı sıktı.
Arbede çıktı.
Olanları görünce açıkçası benim aklıma ilk gelen Gezi Olayları öncesinde yaşananlar oldu.
O gün de benzer şeyler yaşanmıştı.
Günlerdir Gezi Parkı’ndaki ağaçlar kesilmesin diye olaysız bir biçimde nöbet tutan gençlere polis destekli zabıtalar saldırmış, gençlerin çadırları yakılmış, kendileri dövülmüş ve ardından da Gezi Süreci başlamıştı.
Yıllar sonra Gezi’yi başlatan zabıta-polis saldırısının bir FETÖ kumpası olduğu söylenmiş ve bunun bilinçli bir provokasyonla Türkiye’yi karıştırma girişimi olduğu açıklanmıştı.
Cumartesi Anneleri’ne yapılan coplu biberli müdahaleyi görünce aklıma ilk gelen bu oldu.
“Devlet içinde kalan FETÖ artıkları yeni bir Gezi mi başlatmak istiyorlar” diye düşündüm.
Neyse ki, böyle bir şey yokmuş.
***
AFFINIZA SIĞINMAK
MHP’nin Af Yasası teklifi hazırlanmış.
Devlet Bahçeli’nin Başkan Erdoğan ile hukuku, MHP’nin AK Parti ile olan yakınlığı göz önüne alınınca Af’fın yasalaşmaması imkansız gibi görünüyor.
Alaattin Çakıcı’nın açıklamalarına rağmen Af gelme olasılığı yüksek gibi.
Bu köşenin eski okurları bilir.
2000 yılındaki Rahşan Affı’na da karşı çıkan tek tük adamdan biriydim.
O zaman Rahşan Ecevit’in isteğiyle gündeme gelmişti Af.
Aynen bugünkü gibi Af adıyla değil, devlete karşı işlenen suçlar dışındaki suçlara infaz ve erteleme yasası olarak geçmişti Meclis’ten.
Yine bugünkü gibi cezaevlerinde yer kalmadığı gerekçesiyle istenmişti bu Af.
O günlerde 70 küsur bine ulaşan mahkum sayısı bir anda 40’binin altına düşmüştü.
Ve kısa bir süre sonra Rahşan Ecevit, “Ben bu affı garibanlar için istedim ama bütün katiller serbest kaldı” demek zorunda kalmıştı.
Salıverilenlerden 20 bini ise bir kaç yıl içinde yeniden cezaevine dönmüştü, yeni suçlar işleyerek.
Şimdi yine Af gelecek.
“Kader mahkumları” denilerek katiller, teröristler dahil bir sürü mahkum serbest kalacak.
Biz bunu 2000 yılında da söylemiştik.
Dinleyen olmamıştı.
Biliyorum bugün de olmayacak ama biz yine de söyleyelim...
En azından günah bizden gitti deriz.
***
TEK SUÇ ALKOL VE HIZ
Bodrum’da bir minibüsü fotoğraflamış haberciler.
Lüks minibüsün arkasında, bazen stepne lastiğin koyulduğu yere bir kadın iplerle bağlanmış ve minibüs o haliyle İstanbul’a gidiyor.
Kilometrelerce izlemişler, kadın orada bağlı.
Ne bir durduran, ne bir soran.
Ne yazık ki, Türkiye’de trafik polisi böyle olaylara asla bakmıyor bile.
Otomobilin bagajında seyahat eden çocuklar, station wagon otomobilin arkasına tıkış tıkış doldurulmuş insanlar, 5 kişilik araçta 10 kişilik yolculuklar polisin umurunda bile değil.
Bizde trafik polisi iki şey yapar.
Yola tuzak gibi radar kurar, gece alkol kontrolü yapar. Pek endee olarak da hatalı sollama tespiti.
Bunları yapsın elbet, yapmasın demiyoruz ama diğer ihlaller de suç değil mi, onlar da can ve mal kaybına neden olmuyor mu?
Ama bizim polisimiz bunlara bakmaz. İlgilenmez bile.
Zaten muhtemelen izinli olduğu günde, kendisi de benzer bir şey yaptığı için normal bile buluyor olabilir.
***
MELEMEN
Yıllardır tartıştığımız bir şeyi Vedat Milor sordu sonunda:
Menemen soğanlı mı olur, soğansız mı?
Vedat Milor ağabeyim, memleketimizin tek gerçek yemek yazarıdır bana göre.
Tuğrul Şavkay’ın erken ölümünden sonra tek gurmemiz Vedat Milor...
Her ikisi de Mektebi Sultani’den ağabeylerim.
Soğanlı mı soğansız mı sorusundan evvel sorulması gereken bir sual daha var aslında:
Menemen mi, melemen mi?
Her şeyi bilen Murat Bardakçı bile bu konuda tam bir fikir sahibi olamamış.
Kimi kaynaklarda melemen, kimisinde menemen.
Bunu yıllar önce suyun öteki tarafından gelen anneanneme sormuştum.
“Melemen” demişti.
Yediğim en güzel “melemen”ler onundu ve soğansız yapardı.
Hala tadı damağımdadır.
Kimbilir belki o zamanlar domatesler lezzetliydi.
Ne adı kesin, ne de tarifi kesin bir ulusal yemek.
Galiba en iyisi soğanlı olanına “menemen”, soğansız olanına ise “melemen” demek.
KLASİK TARİF
Bizim evde en çok yapılan yemektir muhtemelen melemen.
Kızım da pek sever.
Gece yarısı beni yataktan kaldırır, “Fadik bir melemen yapsan da yesem” diye.
Gece yemediyse sabah mutlaka ister.
Bizim melemene asla soğan koymayız.
Küçük bir sahana zeytinyağını koyarım.
Sonra bir diş sarımsağı soyup, bıçakla ezer ısanan yağın içine atarım.
Sarımsak kızarınca yağdan çıkarır ve önceden ince ince doğradığım yeşil biberleri yağa boca ederim.
İki çeşit biber kullanırım. Biraz kıl biber dedikleri ince biberlerden, biraz da daha iri ve etli olan yeşil biberlerden.
Biberler kızarmaya başlayınca kaşığın ucuyla az biraz biber salçası eklerim.
Biberler çok yumuşamadan üzerine ince doğranmış yarım domates ve bir kaşık da yazdan hazırlayıp kavanozlara doldurduğum domates püresini eklerim.
Şöyle bir çevirdikten sonra üzerine iki yumurta.
Yumurtalar önceden çırpılmayacak. Domates ve biberlerle birlikte çevrilerek 45 saniyede pişirilecek.
Sonra da üzerine az pul biber.
NEOKLASİK TARİF
Aslında çok da farklı bir şey değil.
Yumurtaların kırılma aşamasına kadar her şey aynı.
Ancak yumurta domates ve bibirlerin içine kırılmayacak.
Ayrı bir kapta su kaynatılacak.
Yumurtalar kaynar suyun içine, çılbır yapar gibi kırılacak.
1 dakika sonra süzgeçle alınacak ve kavrulmuş domates biberlerin üzerine koyulacak.
***
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Çöken ekonomilerin altında kalanın hükümetler değil ülke olduğunu anladığımız zaman
- Bana katlanan herkese teşekkürler1 yıl önce
- NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?1 yıl önce
- Mirası kim paylaşır1 yıl önce
- Uçlara güç veren bir Anayasa1 yıl önce
- İçimizdeki İrlandalılar1 yıl önce
- Dünün güneşi, bugünün çamaşırı1 yıl önce
- Plan mı pilav mı!1 yıl önce
- Kalksa da görsek1 yıl önce
- İnce dedikodular1 yıl önce
- Oran değil, fark önemli1 yıl önce