Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

Murat İde kardeşim, dün bir yazı yazdı.

Rüyasını anlatıyor.

Rüyasında bir işadamının özel uçağına koyduğu 20 milyar doları yurt dışına kaçırmaya çalışırken havada enselendiğini, Türk savaş jetlerinin uçağı zorla indirdiğini ve uçaktaki paranın müsadere edildiğini yazmış.

Rüya işte.

Murat İde’nin bu rüyası çok ciddiye alındı ve dün pek çok yerde “Kim bu işadamı” gibisinden sualler sorulduğunu gördüm.

Murat bunu o kadar gerçekçi yazmış ki, olay gerçek gibi algılanmış.

Kim bilir belki de Murat İde böyle anlaşılsın istemiş. Belki kendi de rüyasına inanmış.

Bilemiyorum.

Ancak size şunu söyleyeyim.

Böyle bir şey en vahşi rüyalarda bile olacak iş değil.

Neden mi?

20 milyar doların öyle bir kalemde bankadan çekilemeyeceğini, bunun bankacılık sisteminde çok ciddi bir alarma yol açacağını söyleyecek değilim.

Daha fiziki bir durumdan söz edeceğim.

Dolar banknotlarının her birinin ağırlığı 0,987 gramdır.

Kaç dolar olursa olsun, hepsi aynı boyutta ve aynı ağırlıktadır.

Yani yuvarlak hesap dolar banknotları 1 gram ağırlığındadır.

20 milyar dolar, piyasadaki en büyük banknot olan yüz dolarlıklardan oluşursa eğer tam tamına 200 milyon adet 100 dolarlık banknottan oluşur.

Yani 200 milyon adet 1 gramdır.

200 milyon adet bir gramlık banknot ise yaklaşık 200 bin kilogram eder.

Yani 200 ton.

Bugün 200 tonluk bir yükü taşıyacak bir özel jet yok.

En büyük özel jet olan Gulfstream G650’nin taşıma kapasitesi 800 kilogramın az üzerinde.

Falcon 7X’in 2 ton civarı.

Global Express’in ise 1,2 ton.

Diğerleri bunun da altında.

Ancak 20 TIR’la taşınabilecek böyle bir yükü bırakın özel jeti, Boeing 747 ile bile taşımanız mümkün değil çünkü Boeing 747’nin en güçlü modelinin taşıma kapasitesi 150 ton.

20 milyar doları taşıyabilecek tek uçak, dünyada sadece 1 adet bulunan Antonov’un AN 225 modeli.

Sadece bu uçak 250 ton yük ile havalanabilme kapasitesine sahip.

Ve zaten bir adet imal edilmiş.

Yani Murat İde’nin özel jetli seksi rüyası rüya olmak için bile fazla ateşli.

Siz siz olun böyle bir rüya görecek olursanız, bu yaz günlerinde bile olsa pikeyi poponuzun üzerine doğru çekiverin.

Belli ki, açıkta kalmıştır.

***

İhracata darbe

İhracatçılar ile ilgili yeni bir düzenleme yapıldı.

Buna göre ihracatçılar, ihraç ettikleri malın bedelini 180 gün içinde yurda getirmek ve bunun yüzde 80’ini bir bankada resmi kur üzerinden bozdurmak zorunda kalacaklar.

Kulağa hoş gelmekle beraber, aslında pek de doğru olmayan bir düzenleme olduğunu düşünüyorum.

Bu kısa vadede Türkiye’nin “döviz” meselesine ilaç olacak gibi görünüyor olabilir ama gerçeklikle hiç alakası yok.

İlk mesele 180 gün meselesi.

İhracatçının malını hangi vade ile nasıl pazarladığını bilmiyorsunuz ki, 180 günlük bir sınır getiriyorsunuz.

Belki daha uzun vadeyle satıyor!

Bu işin en basit kısmı.

Asıl sorun yüzde 80’ini bozdurma meselesi.

En büyük sektörümüzden, tekstilden bir örnek verelim.

Mesela adam Çin’den 1 milyon dolarlık ham ipek alıyor.

Bunu Türkiye’de emprime haline getiriyor.

50 bin dolar masraf ediyor.

Ve 1 milyon 100 bin dolara Avrupa’ya satıyor.

Bu parayı getirip bozdurduğu andan itibaren, bir kur değişikliğinde sermayesinden kaybetmeye başlayacak.

Bir sonraki ham ipek siparişini nasıl verecek!

Tabii ki veremeyecek.

Bu sefer 900 bin dolarlık mal alabilecek.

Ve birkaç ihracat sonrasında elinde sermaye kalmamış olacak.

Sadece o da değil.

İthal boyası sürekli zamlanacak.

Boyayı nasıl alacak!

Baskı makinası eskiyince yerine yenisini nasıl koyacak!

Diyelim ki, yatırımını dolar olarak geliri olduğu için dolar kredisi ile aldı.

Kredi borcunu nasıl ödeyecek!

Türkiye’nin ihracatının büyük bölümünün ithal ara mala ve ithal makina ve ekipmana bağlı olduğunu düşünürseniz, bunu tekstilden otomobile tüm ihracatçı sektörlere uyarlayabilirsiniz!

Alim olmasanız bile bu kararın Türkiye’nin ihracatını baltalamaktan ya da ihracatçıları çift fatura ve eksik beyanda bulunmaya zorlamaktan başka bir işe yaramayacağını anlayabilirsiniz!

Üstelik de Türkiye’yi Turgut Özal öncesine götürün bir uygulama olması da cabası…

***

Yergi mi övgü mü!

Dün şöyle bir yazı okudum.

Mealen aktarayım.

“Terör örgütünün elebaşı Fethullah Gülen’in Cumhurbaşkanı Recep Tayip Erdoğan’ın üzerine saldığı cinlerden Cumhurbaşkanı’nı korumak için yüzlerce Hocaefendi ve Alim gece gündüz Mele-I Ala’yı okuyorlarmış”

Bu yazı sözde Fethullah Gülen’i yermek ve Cumhurbaşkanı için dua edenleri övmek için yazılmış öyle mi?

Bence hiç de öyle değil.

Bu yazının yaptığı tek şey var.

Abuk sabuk konuşan, din işlerinden daha çok siyaset, kötülük ve Türkiye’yi karıştırmaya odaklanmış bir sözde din adamına çok önemli güçler vehmetmekten başka işe yaramayan bir yazı bu.

Bu yazıyı ciddiye alırsanız ortaya çıkacak sonuç şu:

“Fethullah Gülen cinler alemine bile hakim, cinleri ile insanlara türlü kötülükler yapma gücüne sahip birisi. Üstelik de o kadar güçlü ki, onun yolladığı cinlerden korunmak için yüzlerce hoca sabah akşam dua etmek zorunda kalıyor”

Yani zırvalığın daniskası.

Fethullah Gülen’in hakim olduğu tek güç çevresindeki beyni yıkanmış çapulcular, kandırılmış ve kötülüğe bulaştırılmış kimi zavallı kimi kendisi kadar kötülük dolu insanlar, oraya buraya sızdırdığı devlet ve millet düşmanları.

***

Fenerbahçelilere

Aylar öncesinde Cocu ve Comolli ile ilgili söylediklerime Fenerbahçeliler çok kızmışlardı.

Comolli için söylediklerim şunlardı:

“Şu futbolcuyu buldu, bu yıldızı o keşfetti gibi laflar çok doğru laflar değil. Avrupa’nın dev kulüplerinde bunları yaparsınız. 200 futbolcu bulursunuz, bunlara bir dünya para harcarsınız. Yüzde 90’ını başka kulüplere kiraya verir pişirirsiniz. Büyük kulüpten geldiği için başka kulüpler de bunlara kapılarını açarlar. İçlerinden 1 veya 2 tane yıldız çıkar ama diğerlerini saymazsınız. Türkiye’de kulüplerin bu kadar fazla oyuncuya verecek parası yok. Nokta atışı yapmak lazım. O da kolay değil.

Cocu içinse şunları söyledim:

“Türkiye’ye gelen Hollandalı çalıştırıcılara baktığınız zaman karne çok iyi değil. Rijkaard Barcelona’dan geldi. 8 hafta dayanabildi. Farklı mantaliteler söz konusu. Cocu’dan acil bir başarı bekliyorsanız getirmeyin daha iyi. 6 hafta sonra Cocu gitsin demeye başlarlarsa hiç şaşırmam”

Yediğim hakaretin haddi hesabı olmadı.

Ben ne anlarmışım, Cocu kendini bana tanıtırmış lafları ve araya sıkıştırılmış küfürler, hakaretler.

Bugün ben haklıyım ama bana küfür edenlerden gelen bir özür yok.

Hala bana sövmeye devam.

Bakın arkadaşlar size biraz daha nasihat edeyim.

Ali Koç’un uzun vadede başarılı olacağından kuşku duymayın.

Başkanınıza çok da yüklenmeyin.

Başarı üç günde gelmez. Üç günde gelen başarı var ise kalıcı olmaz.

Ali Koç Cocu’ya güvendiyse, siz de güvenin.

Bakın Galatasaray’a Derwall geldi mesela.

Şampiyonluk göremedi.

Ama onun diktiği fidelerden Galatasaray önce Şampiyon Kulüpler Kupası’nda yarı final oynadı.

Sonra da Avrupa Şampiyonluğuna giden yola girdi.

Piontek Milli Takımımıza geldi. Kendi bir Avrupa veya Dünya Kupası’na katılamadı ama oluşturduğu ekol ile yıllarca bu kupalara katıldık, hiç katılamazken, katılamamak anormal oldu bizim için.

Bir yola girdiyseniz devam edin.

Ha babam yol değiştirenler asla hedefe ulaşamazlar.

Unutmayın!

***

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

2 ile 2’yi sürekli çarparak 5 ettiremeyeceğimizi anladığımız zaman.

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar