Mutsuzum, rahatsızım
Adet olmuş, “Nasılsın” diye soranlara “İyiyim çok şükür” diye yanıt veriyorum genelde.
Peki gerçekten “İyi miyim?”
Hatta ben de, size sorayım, “İyi misiniz?”
Allah afiyet versin, iyiyseniz daha da iyi olun.
Ama söyleyeyim, ben pek de iyi değilim aslında.
Aslında bu durum benim için çok da alışık olduğum bir durum değil. Genelde iyi olma çabası gösteririm. Mutluluğu da bir şekilde içimde, ailemde, yakın çevremde, dostlarımda yaşarım.
Çok şükür oralarda bir sorun yok ama “Mutsuzum” daha doğrusu “Rahatsızım”
Rahatsızlığımın da siyasetle, henüz daha gelmemiş olan ekonomik krizle alakası yok.
Türkiye’de demokrasi iyi işlemiyor diye mutsuz değilim.
Bütün dünyada demokrasi krizi yaşanıyor. Düşünen ülkelerde kitapçı rafları “Demokrasi ölüyor mu, demokrasi bitti mi, bitiyor mu, demokrasiyi nasıl yaşatabiliriz” gibi konuları işleyen kitaplarla dolu.
Kriz her yerde. Kiminde ağır, kiminde şimdilik hafif demokrasi krizleri var.
Biz de bize düşen kadarını yaşıyoruz bu demokrasi krizinin.
Yılladır sık sık söyleyip, yazdığım gibi “Bu da geçer yahu” diyerek.
Ekonomik kriz geliyormuş, fakirleşecekmişiz.
Doğrudur, geliyordur, fakirleşeceğiz.
İlk kez olmuyor, son kez olmayacak. Her canlının ölümü tattığı gibi her iktidar ekonomik krizi tadacaktır. Yönetimin başarısızlık derecesine göre ağır veya çok ağır olarak.
Burada da mottom belli, “Bu da geçer yahu”
Beni mutsuz eden, rahatsız eden bunlar değil.
Bunlar gelir geçer, değişir.
Diyeceksiniz ki, “Ulan bunlardan rahatsız olunmaz mı?”
Olunur elbette ama bunlar düzelir. Bunları düzeltecek gücü buluruz.
Rahatsızlığım düzeltemeyeceğimiz, düzeltmesi çok zor olacak şeylerden kaynaklanıyor.
Mesela adam yolun ortasına trafiği bloke edecek şekilde bırakmış Doblosunu gitmiş.
Bekle ki, gelsin.
Geliyor sonunda. “Birader ayıp değil mi, bunu böyle bırakmışsın bak arkada kaç otomobil bekliyor” diyorsun.
Otomobilini böyle bırakan her yerde olur dünyada.
Rahatsızlığım oraya arabasını bırakması değil.
Ama bu adama kibarca bir uyarı yapınca aldığın “Sana mı soracağım lan” yanıtı rahatsız ediyor beni.
“Abi kusura bakma bir şey indiriyordum özür dilerim” dese mutsuz olmayacağım. “Tamam birader” diyeceğim.
Ama öyle demiyor işte. “Kabalık, dayılanmak, pişman olmamak, yanlışını bilmemek, hatayı marifetleştirmek” beni önce rahatsız, sonra mutsuz ediyor.
Pazar akşam vakti. Ada’da tüm gün piknik yapıp eğlenmiş iki genç kız vapurla kente geri dönüyor.
Vapurun arkasında kıyamet kopuyor. Bir adam bas bas bağırıyor, zannedersin denize biri düştü. Ne oluyor diye bakıyorsun. Adam kılıklı ve yanındaki ihtiyar, iki genç kıza bağırıyorlar. Gerekçe genç kızlar gülüyormuş.
“Gülmenizden rahatsız oldum” diyor.
Genç kızlar şaşkın, “Bir şey yapmadık güldük” diyorlar.
Adam bağırmaya devam ediyor, “Herkesi rahatsız ediyorsunuz” diye.
Orada oturan bir başka adam “Yo ben rahatsız olmadım” diyor.
Bu sefer onların üzerine yürüyor ipinden boşanmış ipsiz.
Gülmekten, tebessümden rahatsız olan birilerinin varlığı beni rahatsız ediyor, mutsuz oluyorum.
Akşam vakti yolda taksi bekliyorsun. Senin gibi bekleyen birkaç kişi daha var. Herkes sırayla boş gelen taksiye biniyor. O sırada öküzün biri geliyor ve ilk gelen taksiye atlıyor. Sırası geldiği için binmeye çalışanları itekleyerek. “Birader herkes bekliyor ayıp değil mi?” diyorsun.
“Sana ne ulan, uyanık olsaydın sen binseydin” diyor.
İndirip ağzını burnunu kırmak geliyor içinden ama yapamıyorsun. Rahatsız oluyor, mutsuz oluyorsun.
Liyakat diye bir şey kalmamış. Adamı bir göreve getiriyorlar. Batırıyor. Vatandaşı da çalışanları da mağdur ediyor, rezil ediyor.
Olur. Herkes hatalı atama yapabilir, hatalı seçim yapabilir. Dönersin, düzeltirsin değil mi!
Hayır öyle olmuyor…
Mağdurlar şikayet ediyor.
Görevden alınıyor. Seviniyorsun. “Hak yerini buldu” diyorsun.
Kursağında kalıyor, bir bakıyorsun, daha üst bir pozisyonda karşına çıkıyor.
Üstelik şikayet edenin sen olduğunu biliyor. “İşin düşer bana” diyor açık açık. Rahatsız olmuyorsan, mutsuz olmuyorsan aklından şüphe ederim.
Adam yolda eşini tartaklıyor. Müdahil oluyorsun.
“Birader, yapma” diye araya giriyorsun.
“sana ne ulan i..e” diyor.
Haklısın bana ne de bu olmaz diyorsun. Sonunda kavga gürültü, karakolluk oluyorsun.
Karakolda tecrübeli memur ahkam kesiyor, “Abi sana ne ya, boş ver bunlarla uğraşılır mı?”
Devletin görevlisi rahatsız olmuyor, ben oluyorum.
Bu listeyi sayfalar dolusu uzatabilirim.
Muhakkak siz de en az benim kadar ekleme yapabilirsiniz.
İnsanlığımızı, medeniyetimizi, insanlaşma çabamızı, gelişme gereksinimimizi, zarafetimizi, terbiyemizi kaybediyoruz.
Daha vahimi bu kaybı kazanç zannetmeye başlıyoruz.
Ekonomi bozulur düzelir, iktidarlar hata yapar değişir, halk tarafından değiştirilir.
Bunların hepsi geçer yahu.
Ama insanlığımızı, zarafetimizi, saygımızı, terbiyemizi kaybedersek bu öyle kolay kolay geçmez.
Bu da kalır yahu!
***
Dostlarım
Kusura bakmayın. Yazacak çok şey var memlekette.
Her şey bitmiş de bir İş Bankası’ndaki hisseleri kimin temsil edeceği meselesi mi kalmış!
Türkiye’ye büyük zararlar vermiş Reza Zarrab’ın Boğaz’daki kaçak yalısını imar affıyla affetmemiz yetmezmiş gibi, karısı Ebru Gündeş’i VİP Salonu’ndan Reza’nın yanına uğurlamışız normal mi?
Suriye’de yine bir Rus uçağı yine bir “Dost ülke ateşiyle” düşürülmüş niye?
Tüm bunları da yazabilirdim ama ben bugün başınızı ağrıttım.
Ne yapayım, bunları ancak dostlarla paylaşabiliyor insan.
Benim de dostum siz okurlarsınız.
***
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Medeniyetten uzaklaşmadığımız zaman.
- Bana katlanan herkese teşekkürler1 yıl önce
- NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?1 yıl önce
- Mirası kim paylaşır1 yıl önce
- Uçlara güç veren bir Anayasa1 yıl önce
- İçimizdeki İrlandalılar1 yıl önce
- Dünün güneşi, bugünün çamaşırı1 yıl önce
- Plan mı pilav mı!1 yıl önce
- Kalksa da görsek1 yıl önce
- İnce dedikodular1 yıl önce
- Oran değil, fark önemli1 yıl önce