Çocuğunu korumayan adalet
Bir ailenin en büyük görevi, en önemli ödevi çocuğunu korumak, sağlıklı bir birey olarak yetiştirmek, başına gelmesi muhtemel her türlü kötülükten, beladan korumaktır.
Çocuğunu korumayan, çocuğuna sahip çıkmayan, çocuğunun geleceğini düşünmeyen, evladının yaşamını karartan aileye, "aile" denmez.
Yasalar, gerekirse çocuğu ailesine karşı bile korur.
Peki çocuğunu korumayan, ana babaya ana baba denmezken, çocuklarını korumayan topluma “Toplum” denebilir mi?
Çocuğu korumayan yasaya “Yasa” denir mi?
Çocuğu korumayan Devlet’e “Devlet” denir mi?
Tarikat ve cemaat yurtlarında, vakıflarda, okullarda çocukların başına gelenleri okuyoruz, duyuyoruz.
Bunların bazıları hasır altı ediliyor, bazıları görmezden geliniyor.
Bazıları ise belgeleniyor.
Ortaya dökülüyor.
İşte bunlardan biri.
Bir ilkokulda, öğretmen demeye dilimizin varmayacağı bir şerefsiz 17 çocuğu ağır biçimde taciz ediyor.
Tacizin detaylarını, Ayşe Arman’ın yaptığı bir röportajda okuduğum zaman ilk aklıma gelen bu öğretmen müsveddesi bile olamayacak adamı bulup suratına tükürmek, belki ötesini yapmaktı.
Ben bunu hissettiysem, anaların babaların neler hissettiğini düşünmek bile mümkün değil.
Ve tabii ki, bu ilkel duygunun peşinde koşacak halimiz yok.
Hukuk devletlerinde ihkak-ı hak olmaz, intikam olmaz.
Devlet gerekeni yapar, gereken cezayı verir değil mi?
Ama bakın biz de ne oldu.
17 çocuğa cinsel istismarda bulunan bu haysiyetsiz, mahkeme tarafından serbest bırakıldı.
Elbette tutuklu yargılamadan yana değiliz ama burada çok ciddi bir mesele var.
Eğitimci kisvesi altında koşan bir sapık söz konusu olan.
Ve şimdi serbest.
Elini kolunu sallayarak gezecek.
Hatta hakkında henüz alınmış bir karar olmadığı için belki de yine okula, eğitimciliğe geri dönebilecek.
Ve biz çocuklarını korumaktan aciz bu yargıya “Adalet”, bu devlete “Devlet” diyeceğiz öyle mi?
Kusura bakmayın.
Ben demeyeceğim.
Batsın sizin adaletiniz!
***
Sözlü: “Kopyalama, gidene gerekir gelene değil”
Dünkü Sayıştay’ın devir teslim öncesinde belediyelerin hesaplarını kayda geçirsin yazım üzerine Adana’da seçimleri kaybeden Cumhur İttifakı adayı MHP’li Hüseyin Sözlü mesaj yolladı.
Şöyle diyor:
“Büyük şehir belediyelerinde Sayıştay denetçileri hiç eksik olmaz. Denetimleri Adana’da en az 4 ay sürer. Sizin söylediğiniz denetim İstanbul gibi bir ilde neredeyse 1 yıl sürer.
Veri tabanı kopyalanmasına gelince...
Türk Devlet geleneğinde evrak kaybolmaz.
Veri tabanının kökü şu anda Ekrem İmamoğlu’nun elinde. Giden başkan istese bir anlamı olabilir. Ama Ekrem Bey için gerekli değil, zaten her şey elinin altında. Ama siyasetçi kendince bir mesaj vermek istiyor olabilir. Bu mesajın her zaman doğru olması da gerekmez.”
Hüseyin Sözlü’nün anlattıklarına katılabilirim.
Türk Devlet geleneğinde evrak kaybolmadığını ben de bilirim; ama her şeyin bir ilki olabilir çünkü geleneğimizde olmayan çok şeye de tanık olduğumuz oluyor.
Ayrıca mesele Sözlü’nun dediği gibi ise, bazılarının bundan rahatsız olmasının da bir gereği olmamalı.
***
Muteber
Dün bir yorumcu kaleme almış.
Diyor ki, “Davutoğlu Saraybosna’daki siyasi çevrelerde son derece muteber.”
Çok sevindim.
Madem durum bu. Siyasi hayatına Saraybosna’da devam etsin.
Kuracağı partiyi orada kursun.
Gerçi Balkanlar bir kez daha karışabilir ama o da onların sorunu olur.
Bizde zaten yeterince var.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
"Bilimden uzaklaşan toplumların, gelecekten de uzaklaştığını anladığımız zaman."
- Bana katlanan herkese teşekkürler1 yıl önce
- NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?1 yıl önce
- Mirası kim paylaşır1 yıl önce
- Uçlara güç veren bir Anayasa1 yıl önce
- İçimizdeki İrlandalılar1 yıl önce
- Dünün güneşi, bugünün çamaşırı1 yıl önce
- Plan mı pilav mı!1 yıl önce
- Kalksa da görsek1 yıl önce
- İnce dedikodular1 yıl önce
- Oran değil, fark önemli1 yıl önce