Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Dün Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez’le ayak üstü sohbetimizden söz ettim biraz.

        Ayak üstü de olsa, Bakan Dönmez’den birkaç konuda önemli bilgiler alabildim.

        Mesela Akkuyu’daki nükleer santraldeki gecikmeyi sordum.

        Bu yıl sonunda, en geç 2023’te Akkuyu Nükleer Enerji Santralinin ilk ünitesinin devreye alınacağını söyledi.

        Sonra da 3 yıl içinde diğer ünitelerin devreye gireceğini belirtti.

        “Arz fazlası olmayacak mı?” diye sordum.

        “Olmaz. Çünkü biz de bir yandan büyüyoruz. Talebimiz artıyor” dedi.

        Büyümesek bile en azından doğalgaz çevrim santrallerine bağımlılığımız azalacaktı.

        “Bugünün piyasa koşullarında nükleerin fiyatı yüksek olmayacak mı?” dedim.

        “Haklısınız başlangıçta biraz yüksek ama buna 60 yıllık hatta 80 yıllık yatırım olarak bakmak lazım. İlk 15 yılda yüksek gibi görünen fiyat sonrasında o kadar hızlı düşüyor ki, kullanım ömründeki fiyat ortalaması çok çok düşük olacak. 15 yıl pahalı 65 yıl ucuz diye düşünmek lazım” dedi.

        “Nükleerden vazgeçtiğini açıklayan ülkeler bile yeniden nükleere dönmeyi planlıyor çünkü karbon salınımının sonuçları ortada. Bunu kısmanın başka yolu da şimdilik görünmüyor” dedi.

        Bundan böyle gelişmiş ülkelerin kömürden kaçınacaklarını, mevcut kömür santralleri ekonomik ömrünü tamamladıktan sonra yeni kömür santrali yapılmayacağını anlattı.

        “Türkiye’de de kömürden vaz mı geçiyoruz” diye sordum.

        Tam olarak vazgeçilmese de ağırlığının azalacağını anladım.

        Oysa yakın zamana kadar kömüre yatırım konusunda oldukça hevesli görünen bir Bakanlık vardı.

        Şaşırdım.

        İyi ki Atatürk varmış di mi!

        İyi ki Atatürk varmış di mi!
        0:00 / 0:00

        Maşallah, bölünmek troller üzerinden kapışmak için hiçbir fırsat kaçırılmıyor memlekette.

        Bu sefer de kar üzerinden kavga var.

        Taraflar birbirine daldı.

        AK Partili troller şehir içi yolların kardan ulaşıma kapandığını yazıp İmamoğlu’nu suçluyorlar.

        İmamoğlucu troller ise Karayolları’nın sorumluluk alanındaki yollarda yolda kalanları gündeme taşıyıp merkezi hükümeti suçluyorlar.

        İmamoğlu’nu karda kıyamette balıkçıya gitmekle suçlayanlar, geçmiş dönemlerde benzer afet anlarında rahmetli Kadir Topbaş’ın hep yurt dışında yakalandığını unutuyorlar, İmamoğlu’nu savunanlar ise geçmişte benzer şekilde Kadir Topbaş’ı karaladıklarını hatırlamak istemiyorlar.

        İşin doğrusu bizim gibi sıradan vatandaşları ise bu kavga hiç ama hiç ilgilendirmiyor.

        Bizi ilgilendiren yolda kalmamız, eve ulaşamamamız, perişan olmamız.

        Bu yol Karayolları’nın mı, belediyenin mi bizi ilgilendirmiyor.

        Bizim için hepsi devletin işi.

        Tabii en büyük felaket İstanbul’un 3. havalimanında yaşandı.

        Havalimanı kar altına gömüldü.

        Yolcular bindikleri uçakların içine hapsoldu, uçaklardan tahliye dahi edilemediler.

        Havalimanına giden yollar kapandı, havaalanında binlerce insan terminalde mahsur kaldı.

        Mahsur kalanlara yiyecek içecek bile temin edilemez hale geldi.

        Tam bir sefalet, tam bir felaketti.

        Ve havalimanında bir uçağın içinde hapsolmuş bir yolcu 6 saatlik bekleyişi sırasında bana bir mail attı.

        Hem uçaktan çektiği birkaç fotoğrafı bana ulaştırdı hem de “Fatih Bey yine öngörünüzde haklı çıktınız. Bu havalimanı hava koşullarına çok açık. İstanbul’a kar tanesi düşse burada yollar kapanır. Bu bölgede yaşadığım için biliyorum demiştiniz. Tam da öyle oldu” diye yazdı.

        Okurlar ilginç.

        Yazdıklarımı benden daha net hatırlıyorlar.

        O söyleyince ben de anımsadım.

        3. havalimanı inşaatı başlamadan, daha ihaleye bile çıkılmadan havalimanının nerede yapılacağı açıklanınca aynen böyle yazmıştım.

        Bölgede yaşadığım için ve oralarda motorla dolaştığım için iyi bildiğimi, kuzey rüzgarlarına çok açık olduğunu, Balkanlardan gelen soğuk havaların bu bölgede çok etkili olabildiğini, özellikle kar yağışında havalimanının kapanacağını anlatmıştım.

        Sonrasında dönemin DHMİ Genel Müdürü ile bu konuyu konuşmuştuk ve bu konuşma Genel Müdür'e pahalıya patlamış, görevden alınmış ve çok eski bir dosyadan yargı karşısına çıkarılmıştı.

        Aradan yıllar geçti.

        Havalimanı yapıldı, hizmete açıldı.

        Ve haklılığım birkaç kez kanıtlandı. Ama bu kez tam olarak ortaya çıktı.

        Tabii yine de “Ne var kardeşim üç yılda birkaç gün kapansa ne olur" diyebilir bazıları.

        E, ne de olsa onlar Atatürk Havalimanı’na inebiliyor.

        Bu ülkede iyi ki bir Atatürk varmış bu yüzden diyoruz.

        Üç çocuğu elektrik çarpar

        Üç çocuğu elektrik çarpar
        0:00 / 0:00

        Dün yazdım ama bugün tekrarlamakta fayda var.

        Türkiye’de ortalama elektrik tüketimi hane başına yaklaşık 210 kwh.

        Devletin belirlediği tarifede ise 170 kwh’ya kadar elektrik ucuz sonra katlanarak pahalı hale geliyor.

        Üstelik burada bir de büyük haksızlık var. Aynı çatı altında 1 kişi de yaşasa ucuz tüketim kotası aynı, 10 kişi de yaşasa aynı.

        Bu büyük bir haksızlık.

        Hele hele büyük aileyi, çok çocuğu teşvik ettiğini iddia eden bir hükümet açısından bu büyük bir tutarsızlık.

        Bu yüzden ucuz elektrik kesinlikle ve kesinlikle hanede yaşayan insan sayısına göre belirlenmeli.

        Devlet”in “üç çocuk” politikasına uygun hareket edenlere bir de elektrik kazığı atılmamalı.

        Kalamış'ta fiyat belli: 664 milyon dolar

        Kalamış'ta fiyat belli: 664 milyon dolar
        0:00 / 0:00

        Kalamış Yat Limanı ihalesi bir kez daha iptal edildi.

        Hiç şaşırtıcı değil.

        Bence bu kez iptal yerinde.

        Konuyu yakından takip edenler hatırlayacaktır.

        Koç Holding bu ihaleyi ilk olarak 2014 yılında kazanmıştı.

        O zamanki ihale bedeli 664 milyon dolardı.

        Ancak yat limanı ile ilgili imar planı mahkeme tarafından iptal edilince, Koç Grubu alımdan vazgeçti.

        Yıllar sonra yat limanı yeniden ihaleye çıktı.

        Yine Koç Holding'e bağlı bir şirket kazandı.

        Ama bu kez fiyat neredeyse yarı yarıya düşmüştü.

        281 milyon dolardı.

        Dolardaki artış ve TL'deki değer kaybı sonucunda bugün bu miktar 200 milyon doların da altında.

        Yani 2014'teki değerinin 3'te birinden bile az.

        Bu yüzden iptal bana mantıksız gelmiyor.

        Şimdi iddia o ki, bu yat limanı Körfez'deki eski düşman yeni dostlarımıza verilecekmiş.

        Fiyat belli.

        664 milyon ya da üzerinde bir bedelle verilirse bence hiç sorun yok.

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
        0:00 / 0:00

        Kötülüğü gündem yapmadığımız zaman.

        Diğer Yazılar