Avrupa Birliği ülkeleri, pandemi sırasında yaşadıkları sorunlar ve pandemi sonrası ekonomik koşulları nedeniyle fiili olarak giderek kapalı bir ekonomiye dönüşüyorlar.
“Üretimi ve ticareti mümkün olduğunca kendi aramızda yapalım” dönüşümü.
“Kendimiz üretelim, kendimiz tüketelim, artı değeri kendi aramızda paylaşalım. Dışarıya para kaptırmayalım” siyaseti.
Bunu pek çok alanda görüyoruz ve belli ki giderek daha fazla alanda göreceğiz.
Türkiye açısından bunun en önemli riski Türkiye’nin iki önemli sektöründe, tekstil ve otomotivde görülecek.
Otomotivde Türkiye’nin üretim üssü olma özelliğini yavaş yavaş elinden alacaklar.
Ve ne yazık ki, bu durum tekstilde çok daha hızlı bir biçimde gerçekleşecek.
Pandemi sonrası Uzakdoğu’nun tekstil üretiminin riske girmesi nedeniyle Türkiye’ye doğru kayan AB talebi, şimdi giderek Türkiye’den uzaklaşıyor.
Üretimi de kendi içlerinde yapmayı planlıyorlar.
Ve bunun önemli işaretlerinden biri Avrupa’nın en önemli tekstil fuarlarından “Paris Premiere Vision” da görüldü bile.
Premiere Vision bu yıl iki ayrı alanda yapılacak.
Avrupalı üreticiler bir alanda yer alacak, Avrupa dışı üreticiler ise bambaşka bir alanda.
Türk tekstilciler ise Türkiye AB’nin gümrük birliğine dahil olmalarına rağmen, Avrupa dışı alanda yer alacaklar.
Bu ister istemez siparişleri ve Türk tekstilinin Avrupa’daki Pazar payını etkileyecek bir durum.
Türkiye’nin gerek ticaret bakanlığı, gerekse Dışişleri Bakanlığı vasıtası ile bu duruma müdahil olması gerek.
Gümrük Birliği üyesi bir ülkeye bu muamelenin hiçbir mantığı ve özrü olamaz.