ÖYM tartışması dün bitti
ÖZEL yetkili mahkemelerin kaldırılacağı yolunda bir beklenti oluşmuştu herkeste.
Çünkü Başbakan Erdoğan özel yetkili mahkemelere “kızmaya” başlamıştı.
Bunu ilk kez Çin seyahatinde sorduğum bir soru üzerine görmüştük.
“Ben nekahat dönemindeyken benim kara kutum sayılabilecek birini, MİT Müsteşarı’nı sorgulamaya çağırdılar” demişti.
Sonraki hedefin kendisi olacağını da ima ederek.
Bu kızgınlığını birkaç kez daha tekrar edip, özel yetkili mahkemeleri eleştirince herkeste “Herhalde bu mahkemeler kaldırılacak” diye bir beklenti oluştu.
Özel yetkili mahkemeler gerçekten de “normal demokrasilerde” olmaması gereken mahkemeler.
AB’ye uyum diye “DGM”ler kaldırıldı ama aslında değişen sadece harflerdi. DGM olmuştu ÖYM.
Bu yüzden de “Kaldırılsa iyi olur” diyenler çoğunluktaydı.
Çoğunluktaydı çoğunlukta olmasına ama “Kalksın” diye Ergenekoncu, Balyozcu, şikeci damgası da yapıştırılacağı için kimse bunu söyleyemiyordu.
Başbakan söyleyince millet rahatladı ve ÖYM’lere yönelik eleştiriler yükselmeye başladı.
ÖYM’lerin kaldırılması, yetkilerinin sınırlandırılması genel bir beklenti haline geldi.
Ancak önceki gün Adalet Bakanlığı “Bu yönde bir çalışma yok” dedi durup dururken.
Ve bir gün sonra özel yetkili mahkemelerin “en bilinen özel yetkilileri” HSYK kararıyla görevden alındı.
Bu görevden almaların benim anladığım anlamı şudur.
Özel yetkili mahkemeler tartışması artık sona ermiştir.
Özel yetkili mahkemeler ve savcılar yerli yerinde kalacaktır. Bu tartışmanın doğmasına neden olan “nedenler” artık mevcut değildir.
Selülit fotoğraflarındaki toplumsal fayda
GÜLBEN Ergen'in "selülitli" fotoğraflarının yayınlanması çok önemli bir tartışma başlattı.
Herkes bir şey söyledi.
Genelde Gülben Ergen'den yana tavır alındı.
"Kime neymiş onun selülitlerinden" dendi.
Fotoğrafı çekenler ve yayınlayanlar ayıplandı.
Ben ise tam tersini düşünüyorum.
Bu fotoğraflar yayınlanır.
Yayınlanır çünkü kimse "salak" yerine konmak istemez.
Ünlü bir şahsiyet, ünlü bir kadın, gazetelerde haberlerinin çıkmasından memnuniyet duyan bir "şöhret" eğer gazetelere kendi çektirdiği ve photoshop'la düzeltilip gençleştirilmiş ve her türlü insani değişimden arındırılmış fotoğraflarını yolluyor ve bunların yayınlanmasını istiyorsa, gazeteci de o fotoğrafların "gerçeği yansıtmadığını" gördüğü anda denklanşöre basar, gazete de o denklanşörün yakaladığı görüntüyü yayınlar.
"Benim bedenim" diyeceksin, "3 çocuk" edebiyatı yapacaksın ama gazetelere "sıfır hata" fotoğraf yollayacaksın.
Olmaz...
Ayrıca da bu fotoğrafların yayınlanmasında çok ciddi bir toplumsal fayda var.
Özellikle de kadınlar açısından.
Selülit dediğin yüz kadından 99'unun derdi.
Kiminde erken yaşta, kiminde ileri yaşta mutlaka selülit oluyor.
Çok normal karşılanması gereken bu durum, bu ünlü kadınlarımız tarafından sıradan kadınların kâbusu haline getiriliyor.
Gazetelerde bu ünlü kadınların photoshop'la selülitten arındırılmış fotoğraflarını gören kadınlar bunalıma giriyor.
"Onlarda yok da bende niye var" diye başlıyorlar imkânsızı başarmaya çalışmaya ve o selülitlerden kurtulmak için bütçelerine göre çuvalla para harcamaya.
Bu kadınların kocaları da "Yahu bizim hanım selülit dolu. Ondan daha yaşlı şu ünlüde bir damla bile yok" diyerek eşlerini beğenmez oluyorlar.
Bu kadınları daha da geriyor.
Oysa selülit dediğin kadının bir gerçeği.
Gülben'de de var, Madonna'da da, Jennifer Aniston'da da.
O yüzden bu fotoğraflar sosyal açıdan çok yararlı.
Tuğçe Kazaz'ın, Serenay Sarıkaya'nın varsa onları da çekin basalım.
Basalım ki kadınlar bir "Ohh" çeksin.
Kuvvetler ayrılığı
İKTİDARIN kafasında bir süredir bir soru işareti vardı.
"Biz HSYK'ya ne kadar hâkimiz?"
Bu soru işareti kafaları o kadar kurcalıyordu ki, iktidarın önemli isimlerinin "Acaba HSYK'yı değiştirmekle yanlış mı yaptık?" dedikleri dahi oluyordu.
HSYK'nın yaz kararnamesi kapsamında aldığı kararlar ve yaptığı atamalar bir şeyi ortaya çıkardı.
Hükümet HSYK'nın da tek hâkimi.
Bu kararnameyle iktidarın kafasındaki soru işaretleri ortadan kalktı.
Yürütmenin gücünün üzerine bir güç olamayacağını, yürütmenin bu gücü ancak ve ancak istediği ölçüde paylaşıp, istediği ölçüde dağıtabileceğini ve istediği anda elinde toplayabileceğini gösterdi.
Var olan veya varsayılan güçlerin ancak kullanılabildiği ölçüde ve zamanda etkili olduğunu kanıtladı.
Anayasal veya Anayasa dışı "kuvvetler ayrılığı"nın güçlü iktidarlar için çok da önemli olmadığını gösterdi.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Kararlar kişisel faydaya değil demokratik ilkeye göre alındığı zaman.