Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Parlemento çatısı altında alacağı karar, vereceği oy, katkıda bulunacağı komisyon çalışmalarıyla ülkeye yön verecek olanların cehalet düzeyinin ortaya çıkması bazen umutsuzluğa neden oluyor, bazen asap bozuyor.

        İnsan bunların sözlerini, yaptıklarını duyunca, “Ulan bunlara mı oy verdik biz” diyor ister istemez.

        Aslına bakarsanız genel olarak fazla bir beklentimiz zaten yok, ama cehalet ve bilgisizlikte de bir “üst sınır” olsun istiyor insan en azından parlamento çatısı altında.

        Son olarak Angelina Jolie isimli, insan olmayacak kadar güzel insanın Ankara ziyareti sırasında bu hislerim kabardı.

        Jolie geldi, önce sınırdaki kampları gezdi, sonra da Ankara’ya geçerek hem Cumhurbaşkanı hem de İçişleri Bakanı ile birer görüşme yaptı.

        Bu görüşmelerden sonra her nasılsa CHP milletvekili olmuş biri, Mehmet Kesimoğlu, İçişleri Bakanı’na bazı sorular sordu.

        Bazıları zaten manşete çıktığı için okuyup gülmüşsünüzdür.

        Çünkü Kesimoğlu’nun “Jolie CIA ajanı mı?” sorusu zaten yeterince komikti ama asıl cehaletini ortaya çıkaran sorusu bu değildi.

        Kesimoğlu’nun bilgisizliği, sorudan da önce ilk cümlesinde ortaya çıktı.

        Çünkü Kırklareli milletvekili cümleye şöyle başlamıştı: “Hiçbir resmi görevi bulunmayan Angelina Jolie.” Doğrusunu isterseniz bu kadar bilgisizken milletvekili olmak büyük bir cesaret, bir de üstüne üstlük çıkıp soru sormak, basın toplantısı yapmak daha da büyük bir cesaret.

        Milletvekili beyefendi bilmiyor ki, “Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği özel temsilciliği” resmi bir görevdir.

        Bu görevin meccanen yapılıyor olması, resmi olmasını engellemez, sadece değerini artırır.

        Milletvekili Kesimoğlu farkında değil ki, Angeline Jolie’nin yanındaki kişi, BM’nin en önemli ve etkin kurumlarından biri olan UNHCR’nin Yüksek Komiseri Antonio Gutteres’in ta kendisi.

        Jolie’nin Gutteres’le yaptığı kamp ziyareti, resmi bir ziyaret ve Jolie’nin görevi bu ziyaretleri dünya çapında daha bilinir ve medyada daha fazla yer alır hale getirmek.

        Görüşmenin basına kapalı olarak yapılmasına gelince. Bence bunun tek bir nedeni CIA değil, İNŞ. İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’in yapması muhtemel gafların ortaya çıkmasını engellemek.

        ‘Yapma oğlum’ bile diyemeyenler

        BDP Milletvekili Sırrı Sakık’ın oğlu inti haretti. Habertürk internet sitesinde bu haberi yayınlarken, habere yorum yapılmasına izin vermedik. Niye biliyor musunuz? Çünkü öylesine çirkin, öylesine insanlık dışı yorumlar yapıldıki, bu ayıbın yapılmasına ortak olmak, izin vermek istemedik.

        Terörden kaynaklanan nefretin ve terörle BDP’yi eşdeğer görmenin geldiği nokta, aslında herkese ders olacak “şiddetteydi”. Bir babanın evladını kaybetmesindeki“acı”ya bile “saygı duyulmaması” aslında akıl alır gibi değil. Bu acı bir insanın belkide yaşaya bileceği en büyük ıstırap. Hele hele böylesi bir ölüm. Ömür boyu bitmeyecek bir iç hesaplaşma ve kendini suçlamanın kaçınılmaz olduğu bir durum. Böylesi bir durumda bile, şiddetli ve hiddetli hisler beslemek ise yakışıksız.

        Ama şu da önemli. Öyle veya böyle bir evlat kaybetmenin yarattığı üzüntüyü artık Sırrı Sakık da biliyor. Hem de en içten, en yakından bir şekilde.

        Evladını yitiren bir babanın hislerini anlamak için Sırrı Sakık’ın artık empati yapmasına gerek yok.O duyguyu kendiside yaşadı. Kendi evladını kaybetmenin acısını ve üzüntüsünü yaşayan Sırrı Sakık belki bundan sonra başkalarının evlatlarının dağlarda, kurşunlarla, bombalarla, mayınlarla ölmesine engel olmak için “gerçekten” çaba gösterir. Bin bir güçlükle yetiştirilen evlatların kolayca yitirilmemesi için elinden gelenin fazlasını yapar. Üstelik, Sırrı Sakık’ın intihar eden oğluna “Yapma oğlum” diyecek şansı vardı. Terör yüzünden evlatlarını kaybeden ana babaların “Yapma oğlum” diyecek bir durumları da yok. Çünkü orada “yapmayacak” olanlar onların evlatları değil! Not:Sırrı Sakık’a başsağlığı dili yorum.Allah sabır versin.

        Yeter artık Demirel

        BU hafta Basketbol Federasyonu’nda seçimler var. Daha önce “Şu Dünya Şampiyonası’nı yapayım, sonra zaten bırakacağım” diyen Turgay Demirel yine aday. Turgay Demirel, başkanlıkta 20 yılını doldururken Osman Solakoğlu’nun rekorunu kırıyor olması, bize geçmişi hatırlatıyor. Solakoğlu’nun başkanlığı sırasında Turgay Demirel kendisini eleştiriyor ve “Bu kadar bu koltukta oturulur mu?” diyordu. Şimdi kendisi sonsuza kadar başkan kalmak arzusunda gibi. Bu kez bir defa daha aday olmasının gerekçesi ise “Türk basketbolunu çok iyi noktalara getirdim” demesi.

        Bense farklı bir soru soruyorum:“Acaba Demirel takıntılarıyla Türk basketbolunun daha iyi yere gelmesini engellemeye mi başladı?” Galiba sorun soyadında. Bu soyadına sahip oldunuz mu, bırakmayı bilmiyorsunuz:-)

        Bu kez Demirel’in karşısında güçlü bir aday var. Ali Doğan, arkasına güçlü bir destek almış durumda. Çok iyi bir ekibi ve Fenerbahçe, Beşiktaş, Galatasaray, Anadolu Efes, Trabzon, Türk Telekom ve Kolej gibi Türk basketbolunun önemli camialarının desteği var. Umuyorum bu seçimde Turgay Demirel’in çeyrek asra doğru giden “saltanatı” sona erer ve Türk basketbolu yeni bir ivme kaza nır.

        Diğer Yazılar