Daha önce çok kurulmuş bir hayal
CUMHURBAŞKANI adayı Recep Tayyip Erdoğan'ın "yasaklanan'' reklam filmini izlediğimde ürkmüştüm.
Etkileyici filmin beni ürküten sahnesi, Erdoğan'ın Cumhurbaşkanlığı forsuna yeni bir yıldız taktığı görüntüydü.
Bilirsiniz, kabul edilmiş görüşe göre forstaki her bir yıldız, Türklerin tarihte kurduğu devletleri temsil eder.
Erdoğan'ın yeni bir yıldız takmasının anlamı ancak şu olabilirdi: "Birini daha yıkıp yeni bir tane kuracağım.''
Tarihteki Türk devletlerini hep dış güçler yıkmıştı.
İlk kez bir iç güç, bir Türk devletini yıkıp yenisini kuracağını açıklıyordu, reklam filminde de olsa!
Önceki gün gazeteye girerken bir beyefendiyle karşılaştım.
Komşuymuşuz.
"Tayyip Bey'in reklam filmini ben yaptım. Senaryo da, prodüksiyon da bana ait'' dedi.
"Eyvah eyvah'' dedim, "Ben de şimdi bu reklamı eleştirecek bir yazı yazmaya hazırlanıyorum''.
"Yapmayın, niye?'' diye sordu.
"Reklamdan anladığım, Tayyip Bey Cumhuriyet'i yıkıp yeni bir devlet kurmaya hazırlanıyor. Yeni yıldız o anlama gelir'' dedim.
"Yeni bir yıldız takmıyor, yıldızı parlatıyor'' dedi.
Güldüm.
Dün de Yavuz Semerci aynı filmi ele almış.
Reklamın ana öğelerinden biri olan Sezai Karakoç'tan yola çıkmış ve Karakoç'un şu sözlerini yazmış: "Osmanlı Devleti'nin yıkılışından sonra yeri boş kalan büyük İslam devleti kurulmalıdır. Tek kurtuluş yolu budur.''
Semerci'ye göre Erdoğan'ın reklam filmi, bu fikrin sahibi Karakoç'u kullanarak bu mesajı veriyor.
Yani yeni yıldız, "büyük İslam devleti''.
Aslına bakarsanız bu fikir, Ortadoğulu bir liderin ilk kez sahiplendiği ve gerçekleştirmek istediği bir fikir değil.
Pek çok Ortadoğu politikacısı, Osmanlı sonrası böyle büyük bir "ortak devlet'' kurma planı yaptı.
Hatta soğuk savaş konjonktüründe buna "destek veren'' ülkeler, bloklar da oldu.
Bunların ilki, Mısır'da krallığı yıkarak başa gelen Cemal Abdülnasır'dı.
Ve bölge aynı hevese sahip pek çok lider gördü. Hiçbiri bu hayale ulaşamadığı gibi ülkelerine acı getirdiler. Ülkeleri hâlâ o acıların altında inlerken Ortadoğu ne yazık ki bir bataklık olarak çevresinde yaşayanlara da acı saçıyor. Bu bataklığa dönüşmek an meselesi.
Eğer bu reklam filminde verilen mesaj gerçekten buysa, Türkiye'nin geleceğini görmek için kâhin olmaya gerek yok.
Çevremize şöyle bir bakmak yeter.
Tavsiyem, Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesi istihareye yatmak.
Ama cebinizle değil aklınızla...
Başbakan'a şaşırmadım, Mahçupyan'a az şaşırdım
HERKES aktör, herkes oyuncu.
Başbakan Erdoğan, Ermenilere ayrımcılık yapıp Ermeniliği "ayıp'', Ermeni olmayı "hakaret'' sayınca herkes pek bir şaşırmış numarası yaptı...
"Aaa, ne ayıp şey, hiç böyle söylenir mi?'
Ne olur doğruyu söyleyin, Başbakan'ın böyle bir şey söylemesine gerçekten şaşırdınız mı!
Yemin ederim ben zerre şaşırmadım.
Çünkü yıllardır dinlediğimiz, izlediğimiz Tayyip Erdoğan'ın "din duygusunu'' artık çok iyi biliyoruz.
Türlü türlü açılım da yapsa o duygusu değişmiyor.
Kendisi gibi olmayana, kendisinden olmayana bakışı belli.
Kültürel oluşumu belli.
Öyle öğrenmiş, öyle doğru bellemiş, öyle büyümüş.
Kırk danışman tersini telkin etse de, kırk yasa çıkarıp tersine toplumu ikna etmeye çalışsa da özünde böyle.
Bunu ne oy kaygısıyla yapıyor, ne kimi oyları devşirmek için.
Özü bu. Yüzde bir milyon samimi olduğuna hiç şüphem yok.
Bu cümlesini düzeltmemesi, tevil etmemesi de bu yüzden.
Ayrıca, en küçük bir inanç farklılığına, mezhep farklılığına tahammülü olmayan, bırakın mezhebi meşrep farkına bile öfke yağdıran bir yapı, kendince daha da keskin ve derin gördüğü bir farkı nasıl kabullenebilir, nasıl sindirebilir.
Hani bir cümle vardır, "Bana arkadaşını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim'' diyen.
Hasan Karakaya, ki o da samimi fikirlerini yazar, Başbakan'ın değişmez ekibinden olduğuna göre zaten fazla söze gerek yok.
Dediğim gibi, Başbakan'ın "Ermeni bakışı'' beni hiç şaşırtmadı.
Beni birazcık şaşırtan, Etyen Mahçupyan ve Markar Esayan gibiler oldu.
Başbakan'ın sözlerini gayet makul karşıladılar.
Oysa bu sözleri Bahçeli veya Kılıçdaroğlu söyleseydi yeri göğü inletir, diasporayı bile ayağa kaldırırlardı...
İpimle kuşağım
BOLCA mail, bolca yorum geliyor, "10 Ağustos'tan sonra gazetecilik yapamayacaksın'' diyen.
Yani Erdoğan seçilecek ve bizlerin ipi çekilecek. Demek istedikleri bu.
Benim gazetecilik yapıp yapamayacağım sizi ilgilendirmez de siz nasıl ortada adamım diye dolaşıyorsunuz onu merak ediyorum.
28 Şubat'ta bazıları akredite edilmedi diye demokrasi nutukları çeken sizler, şimdi muktedirin yanındasınız diye 28 Şubat'tan beter bir infaz timinin mensupları mı oldunuz!
Sizin adamlığınız, demokrasiniz bu kadar işte.
Benim ipime gelince.
Buraya ne sizin ipinizle çıktım, ne sizin ipinizle indim.
Bir ipim var, bir de kuşağım.
Canım istediği anda kendim çekerim zaten.
Kara kara düşünmesi gerekenler, sizin ipinize güvenenler.
Dün uzattığınız ipi, bugün aynı kişilerin boğazına dolamaktan çekinmeyen sizin gibilere güvenenler.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ
Işık zannederek ateşe uçan pervanelerin sonunu unutmadığımız zaman.
- Bana katlanan herkese teşekkürler1 yıl önce
- NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?1 yıl önce
- Mirası kim paylaşır1 yıl önce
- Uçlara güç veren bir Anayasa1 yıl önce
- İçimizdeki İrlandalılar1 yıl önce
- Dünün güneşi, bugünün çamaşırı1 yıl önce
- Plan mı pilav mı!1 yıl önce
- Kalksa da görsek1 yıl önce
- İnce dedikodular1 yıl önce
- Oran değil, fark önemli1 yıl önce