Vajina diyalogları
ÖNCE Bülent Arınç'a hak verir gibi oldum.
O kelimeyi gazetenin manşetinde düşündüm.
Vajina...
Hoşuma gitmedi.
Niye bilmem. Belki önyargılı olduğumuz için, belki de çocukların soruları konusundaki hassasiyetimden dolayı.
Pek çok ana babanın, gazeteyi okuyan küçük çocuklarının "Baba vajina nedir?" sorusunun tipik bir Türk ailesinde yaşatacağı "tedirginlik" ya da "mahcubiyet" için.
Biliyorum, şimdi bazılarınız içinizden "Ne ilkel bir düşünce" diyorsunuzdur.
O da doğru.
Belki biraz "geleneksel ilkelliğimiz" var.
Çocukların artık okullarda cinsellik dersi aldığını unutuyoruz.
Yine de bu mahcubiyeti atamıyoruz.
Kazık kadar adamdım, anamın, babamın yanında film seyrederken bir sevişme sahnesi görsem tedirgin olurdum. Hâlâ olurum.
O yüzden Bülent Arınç haklı gibi geldi bana.
Sonra düşündüm.
Peki ne diyecektik o organa.
En terbiyeli, en efendi ve en tıbbi biçimde söylemenin yolu bu değil miydi!
Başka bir şey dese daha mı iyi olurdu!
Ama erkek egemen toplumun büyük bölümünün kadını vajinadan ibaret olarak görmesini ayıplamayan bir kültürün, bir kadının hakkını savunmak için bu kelimeyi kullanmasını ayıplamak çok şaşırtıcı değil.
Hayatında Bach dinlemeyen adama "g-string" derseniz aklına don gelir.
Kadını Vagi'den ibaret zannedene vajina derseniz aklına acaba ne gelir?
Hüseyin Çapkın'dan bir rica
GAZETEDEN geç çıktığım her gece, mutlaka alkol muayenesi yapan bir trafik ekibine rastlıyorum.
Onlar da hiç sektirmeden çeviriyorlar.
Hatta bazen birkaç kez.
Eh, işyeri Taksim'de olunca normal bir durum.
Bu çevirmelerden hiçbir şikâyetim yok.
Alkollü araç kullanma alışkanlığını azaltmanın başka yolu yok.
Gerçi bu çevirmelerde "yasa dışı ödemelerle" kurtulanlarla ilgili pek çok hikâye duyuyoruz ama yine de yararlı bir uygulama.
Uygulamaya bir diyeceğim yok ama uygulamanın uygulanış biçimine bir diyeceğim var.
Her alkol muayenesi sonrasında, muayeneyi yapan polis arkadaşlarla aramızda tatsız bir tartışma olmaya başladı.
Çünkü bu işi yapan polisler, sürücülerin üflediği ve her seferinde değiştirdikleri çubukları yola atıyorlar.
İlerleyen saatlerde yol plastik çubuk çöplüğü gibi oluyor.
Ben de her seferinde uyarıyorum, "Lütfen bunları atmayın" diye.
Bazen, "Merak etmeyin belediye topluyor" yanıtını alıyorum, bazen "Sana ne kardeşim" yanıtını.
Önceki akşam ise çubuğa üfledim. Benden önceki sürücünün üfleyip alkolsüz çıktığı çubuğu yere atan memura, "Bakın ortalık çöplük gibi olmuş. Bunları yola atacağınıza bir kutuya, bir torbaya atsanız daha iyi olmaz mı?" dedim.
Memurun yanıtı, "Merak etmeyin. Sonra topluyoruz" oldu.
Vızır vızır otomobillerin geçtiği yolun her tarafına yayılmış çubukları gösterip "Bunları gerçekten topluyor musunuz? Aman dikkat edin, ezilmeyin otomobillerin altında" dedim.
Sevgili Hüseyin Çapkın. Arkadaşlarınıza rica ediverin.
Bu sokaklar çöplük değil.
Üstelik o çubuklara kimin ne üflediği de belli değil.
Ortalığı pisletmeleri bir yana, çoluk çocuk bunları bulup eline, ağzına sürer diye hakikaten tedirgin oluyorum.
GAP'ı gaptırdı
BAŞBAKAN Erdoğan'ın dün açılışını yaptığı barajlardan ikisine Recai Kutan ve Turgut Özal isimlerini vermesi beni çok mutlu etti.
Turgut Özal'ın ülkeye hizmetleri malum.
Sevabıyla, günahıyla ülkeye çağ atlatan bir başbakan ve cumhurbaşkanı bunu hak eder.
Recai Kutan da öyle.
Belki bilir, belki bilmezsiniz.
Recai Kutan, eski bir DSİ emekçisidir.
Bölge müdürlükleri yapmıştır
GAP'ın oluşturulmasında bir bürokrat olarak çok emekleri vardır.
Çok sevdiğim Recai Kutan da adını bir barajda ölümsüzleştirmeyi hak etmiş bir adamdır.
Ama keşke Başbakan Erdoğan, bir ismi daha bu eserlerden birine verseydi.
Süleyman Demirel'in ismini.
Aktif siyasette olduğu dönemde Süleyman Bey'le çok atışmamız, çok tartışmamız olmuştur.
2. kez cumhurbaşkanı seçilmesinin önü açılmasın diye çok yazılar yazmışımdır.
Ama Süleyman Demirel'in de bu ülkeye çok hizmeti vardır.
Hem bir DSİ bürokratı olarak, hem başbakan olarak "GAP'ı gaptırmamak için" çok mücadele etmiştir.
Onun adı da bir baraja yakışırdı. İnşallah bir dahaki sefere...
Vekile hediye meselesi
MİLLETVEKİLLERİNİN hediye kabullerine getirilen 12 bin TL'lik sınır, toplumda ciddi bir infial yaratınca geri adım atıldı ve sınır 1200 TL'ye indirildi.
Ancak yine de bir eksiklik var.
1200 liralık hediye makul bir rakam gibi görünmekle beraber, "Kaç kere?" sorusu açıkta kaldı.
Mesela ben bir milletvekiline 12 bin TL'lik hediye yerine 10 tane 1200 TL'lik hediye verebilir miyim?
Ya da her gün 1200 TL'lik bir hediye verebilir miyim?
Veya her gün kaç kişi 1200 TL'lik hediye verebilir?
Bu soruların yanıtları var mı?
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Raporlar kafamızı daha fazla karıştırmak için yazılmadığı zaman