Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        BİRKAÇ gündür yoktum.

        Merak ettiğinizi zannetmiyorum ama yine de söyleyeyim, "kebap'' yapmakla meşguldüm.

        Kızımızı Ayvalık'a, anneannesine bıraktık. Oradan anneme uğradık, oradan da Bozcaada'ya geçtik.

        Nedense hiç gelmemiştim Bozcaada'ya.

        Çok şey kaçırmışım. Uğur Dündar'ın burayı neden bu kadar sevdiğini gelince anladım.

        Sakin, huzur dolu bir yer.

        Yerlisi düzgün, misafiri aklı başında...

        Sanki "eski Türkiye''.

        Medeni, gürültüsüz, rantsız, inşaatsız, zamansız bir yer.

        Melekler diyor "Kal burada, dönme'', şeytan diyor "Dön''.

        Telefonum kapalı, bilgisayarım off line.

        Ama yazmak da lazım...

        Dün sabah mecburen hem telefonu açtım hem bilgisayarı.

        Bozcaada'nın tüm huzuru bozuldu bir anda.

        Mail'ler yığılmış.

        Görmediğim, duymadığım, haberimin olmadığı yığınla haber.

        Hadi beraber bakalım bu haberlere....

        Ayrıcalıklı yer

        BAŞBAKAN Erdoğan'ın Cumhurbaşkanı adaylığının mı yoksa Cumhurbaşkanlığı'nın mı açıklandığını ayırt edemediğim o büyük şovda yaptığı konuşmada, balkon konuşmalarını hatırlatan bir cümle vardı.

        Başbakan, "Bir kesimin değil 77 milyonun Cumhurbaşkanı olacağım'' gibisinden bir laf etmişti.

        Güzel ama inandırıcı olmaktan hayli uzak bir laftı.

        Sandıktan oy başta olmak üzere her şey çıkabilirdi ama kişilik değişikliği çıktığı görülmüş şey değildi.

        Nitekim çıkmayacağı hemen belli oldu.

        Bu konuşmadan 2 gün sonra Başbakan, bir imam hatip lisesinin mezuniyet törenine katıldı.

        Ve kendisinden beklendiği üzere şöyle söyledi:

        "İmam hatip okullarının benim için ayrıcalıklı bir yeri vardır.''

        Ne oldu 77 milyonun geri kalanına...

        Birinin ayrıcalıklı bir yeri var ise diğerleri o ayrıcalığa mazhar değildir değil mi!

        Hani 77 milyonun Cumhurbaşkanı!

        Var mı gören bilen.

        Kanserojen ya!

        BİR de dövme mevzuu var.

        Son yıllarda çok moda, herkes dövme yaptırıp duruyor.

        Bir ara ben de heveslendim.

        Ne yaptıracağıma, daha doğrusu neler yaptıracağıma bile karar verdim.

        Değer verdiğim birisi, "Sen dövme tipi değilsin, yaptırma'' dedi.

        Hevesim kursağımda kaldı.

        "Sen yaptırmışsın'' diye itiraz ettim, "Ben dövme tipiyim, sen değilsin'' dedi.

        Hep gençlere ya da bir yaşam tarzının insanlarına mahsus zannedilir dövme.

        Oysa değildir.

        Çok sevdiğim bir dostumun 70'li yaşlardaki annesinde dövmeler gördüğümde çok şaşırmıştım.

        Namazında niyazında, birkaç kez hacca gitmiş Urfalı bir kadındı.

        Ellerindeki dövmeleri gördüğümde "Kına mı?'' diye sormuştum.

        Kızmıştı.

        "Ne kınası, dövme. Elle yapıldı, iğneyle'' demişti. Sadece ellerinde değil kollarında da varmış. "Urfa'da yaygındır'' demişti.

        Başbakan'ın çevresinde bizim "hacı anne'' gibi birisi olmamış herhalde ki, genç futbolcunun dövmelerine kızmış.

        Marjinallik olarak görüyor muhtemelen.

        Pek çok şeyi gördüğü gibi.

        Ama ustaca bir tarzı var.

        Hoşlanmadığı her şeyi olduğu gibi bunu da "sağlığa'' bağlıyor.

        "Ben böyle şeylerden hoşlanmıyorum'' dese gürültü çıkacak, "Kanser yapar'' diyor ki, itiraz gelmesin.

        Ne de olsa "Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi".

        Ne 17 yaşındaki futbolcu çocuk, ne de bir başkası "Başbakan'ım, soluduğumuz hava daha kanserojen'' diyemiyor.

        Gerçi, "Siz önce havayı kirletenleri durdurun'' dese ne olacak ki, "Biz çevreciyiz'' diye başlayacak Başbakan.

        Yol kenarlarına, şevlere, dağlara taşlara dikilen milyarlarca ağacı anlatacak.

        Sonuç olarak "sağlığa zararlı'' kürtaj gibi, sezaryen gibi, sigara gibi ve daha pek çok şey gibi dövme de "tu kaka'' oldu.

        Yakında dövmeciler peş peşe basılıp "sağlık koşullarına uygun olmadığı'' gerekçesiyle kapatılırsa kimse şaşırmasın.

        Ne de olsa kanserojen...

        Milletin suşi merakı

        ESKİDEN seçimlerden önce siyasi parti liderleri televizyonlarda açık oturumlarda karşı karşıya gelir tartışırdı.

        Tüm demokratik ülkelerde olduğu gibi.

        Bir Erbakan katılmazdı bu tartışmalara.

        Diğerleri gelirdi.

        Bu tip tartışma programlarının sonuncusu 2002'de yapıldı.

        Deniz Baykal ile Erdoğan karşı karşıya geldiler.

        Sandıktan da bu ikisinin partisi çıktı o seçimde ve bu son oldu.

        Bir daha hiç olmadı bu tür bir karşılaşma.

        Erdoğan, Başbakan olduktan sonra bu tip bir programa asla katılmadı, kabul etmedi.

        Şimdi bir Cumhurbaşkanlığı seçimi var ve başkanın seçimle belirlendiği tüm ülkelerde adaylar TV ekranında karşı karşıya geliyor, vatandaş da öğreniyor, karar veriyor.

        Ben bu kez Başbakan'ın böyle bir programa hayır demeyeceğini zannediyorum.

        Çünkü Ekmeleddin Bey'i dinleyip söylediklerini okuyunca, böyle bir karşılaşmanın ilk rauntta nakavtla sonuçlanacağını düşünüyorum.

        Baksanıza Ekmeleddin İhsanoğlu, Habertürk'e verdiği röportajda, "Bizim hanım suşi sever'' demiş.

        Bu cümle kesin seçim kazandırır.

        Çünkü bu millet, yıllardır suşi seven bir first lady bekliyordu.

        Ekmeleddin Bey'in bu cümleyi Tayyip Bey'in karşısında ettiğini bir düşünsenize...

        Düşünün ve gülün...

        Bedelli çıkacak herhalde

        YÜZLERCE mail, yüzlerce Twitter mesajı.

        "Bedelli askerlik için destek verin ne olur.''

        Yanlış hatırlamıyorsam bir iki yıl önce böyle bir imkân çıktı ve katılım çok ama çok düşük oldu.

        Ama yine de isteyen çok.

        Merak etmesinler, benim yazmama da gerek yok, böyle bir imkân çıkacak galiba.

        Çünkü Sabah Gazetesi bir süredir "Bedelli çıksın'' haberleri yapıyor.

        Sabah'ın durumu dikkate alınacak olursa, "olur'' almadan bunları yazamaz.

        Hatta "Başıma iş açmayın'' denir.

        Sabah yazıyorsa yasa yoldadır.

        Sabah altlık yapıyordur.

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Gülüp geçtiğimiz zaman.

        Diğer Yazılar