Hangi yanlışı düzelteceksin?
SİZLERE önce şu yakınlarda başımdan geçen bir olayı anlatayım.
Yakın gözlüğümün yedeği kayboldu; bir dost gözlükçü esasının da camlarının çizik olduğunu söyleyerek göreve talip oldu. Camları bir makinede ölçerek yenisini yaptılar; taktığımda önümü göremedim. Gözlük teknisyeni makinenin hata yapmayacağında ısrar etti, ben de göremediğimde. Sonunda reçeteyi önlerine dayadım. Ortaya gülünç bir tablo çıktı: Meğer makine hata yapmamış, camları doğru ölçmüş; ancak teknisyen onları yanlış yere takmış... Sağın camını sola, solunkini sağa...
İki gözümün bozukluğu arasında yaklaşık 2.5 derece fark ve astigmat bulunduğunu düşünürseniz, yanlışlığın vahametini anlarsınız...
Kusura bakılmazsa, son “makul şüphe” operasyonunda benzer türden bir yanlışlık görüyorum...
Bir an için operasyona yol açan iddiaların hepsinin doğru olduğunu, hükümeti cebren ve hile ile devirmeye yönelik bir girişime bu insanların destek verdiğini kabul edelim; acaba böyle bir iddiaya karşı yapılması gereken, yapılan mı olmalıydı?
O zaman “e-muhtıra” diye anılan ve iddia planında kalmamış, Genelkurmay internet sitesine konularak varlığıyla sonuç alınmak istenmiş girişimin (2007) neden üzerine gidilmedi? Askerle en üst düzeyde bodoslama karşı karşıya gelmek yerine, muhtırayı, varlığını her alanda hissettiren vesayeti sona erdirme için bahane olarak kullanmak daha makul geldiği için değil mi?
Hükümet derhal bir açıklamayla muhtıraya karşı çıktı, ama üzerine gitmek yerine başka eylemlerle vesayeti sona erdirmenin yollarını aradı. Buldu da... Hem askeri geriletti, hem de Anayasa Mahkemesi’nin etkisini sınırladı. MHP’yi Meclis’te yanına çekerek yeni Cumhurbaşkanı’nı seçtirdiği gibi referandumla bir sonraki Cumhurbaşkanlığı seçimini halkın yapmasını da sağladı.
En etkili siyasi hamleleri birbiri ardına yaptı hükümet ve kendi seçtiği Cumhurbaşkanı’nın manevralarıyla da askeri vesayeti bitirecek adımları çok daha kolay atabildi.
Acaba, siyasetle yol arkadaşlığının sağladığı emanet gücü kalıcıya döndürme sevdasına kapılanlarla da benzeri bir tavırla başa çıkılamaz mıydı?
Onları bu heveslerinden vazgeçirmeyi getirecek, kendilerine ait sanmaya başladıkları gücü ellerinden alacak ve yalnızca en iyi bildikleri alanlarda -hükümete de yarayanişlerle meşgul olmalarını sağlayacak bir hamle yapılamaz mıydı?
Bana yapılabilirmiş gibi geliyor...
Yanlışa bulaşmış unsurlarla başa çıkmak, işi “paralel yapı” inşasıyla kişisel ve zümresel çıkarlar edinmeye ve bu yolla başkalarına zarar vermeye kadar vardırmış olanları diğerlerinden ayrıştırmak daha kolay bile olabilirdi.
Polisiye tedbirlerle sosyal olayların üzerine gidilerek sonuç alınabilseydi, şimdi operasyona maruz kalanların kendi operasyonları başarıya ulaşırdı. Günümüz dünyasında doğrudan güç kullanımı gücü kullananların başına iş açıyor. O gücü kullanmaya kalkan ABD bile olsa...
Bir mülahaza daha: Son operasyona maruz bırakılanlar, başlarına geleni, 17 ve 25 Aralık’ta (2013) kendilerine yakın olanların başlattıkları “yolsuzluk operasyonları” ile açıklama eğilimindeler; öyle bile olsa, kendilerine karşı mücadelede tercih edilen yöntem yüzünden o operasyonlara konu olan yolsuzluk iddiaları da ortadan kalkmış olmadı.
İşin bir de, medya karşıtı tavır yüzünden bürünülen hak ve özgürlüklere tahammülsüzlük boyutu var ki, hükümetin başını sürekli ağrıtacağına hiç kuşku yok.
Gözlükteki yanlış, orijinal reçete ortaya çıkınca düzeltildi; bu olaydaki yanlışlar ne ile düzeltilebilir?
- Batı ile değişen rollerimiz8 yıl önce
- Yangın daha da yayılmadan...8 yıl önce
- Biz birbirimizi yerken...8 yıl önce
- Seçim sonrası Türkiye tablosu8 yıl önce
- Yeni yıl dilekleri yerine...8 yıl önce
- Anakronizm8 yıl önce
- Silah ve demokrasi bir arada olmaz8 yıl önce
- O fotoğraf yanlış8 yıl önce
- Tarih bizde hep tekerrür eder8 yıl önce
- Olana bir de bu gözle bakın8 yıl önce