Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

MUTLAKA işitmişsinizdir, ama olayı bir de ben anlatayım: CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, geçtiğimiz günlerde, Sözcü Gazetesi yazarı Bekir Coşkun’la yemek yemiş. Aralarında geçen soru-cevaplı görüşmeyi, Bekir Coşkun, kendi gazetesinde çıkan röportajında fâş etti.

Günlerdir konuşulan soru-cevap şu: B.C.: “Sayın genel başkan seçimde şansınız var mı?” K.K.: “Yok.” B.C.: “Biz iktidar oluyoruz diyebilir misiniz?” K.K.: “Diyemem.”

Herhalde gözünüze çarpmıştır; CHP’ye yakın kalemler, bu sözlerden, Kılıçdaroğlu’nu yerin dibine sokacak malzeme çıkardılar. Siyasetin bir iddia işi olduğunu, iktidar şansı olmayan bir partinin halk tarafından desteklenmeyeceğini söyleyenler, “Madem dört yıldır partinin başındasınız, neden hâlâ iktidar şansınız yok?” diye soranlar çıktı.

Doğruculuğunun zararını görüyor CHP Lideri.

Ne yapsaydı, gerçeğin tersini mi söyleseydi? Mesela “Seçimde şansınız var mı?” sorusuna “Var”, “İktidar oluyoruz diyebilir misiniz?” sorusuna “Diyebilirim” cevabını mı verseydi? Verseydi, o zaman da, CHP’li bilinen ama Kemal Kılıçdaroğlu’nu bir türlü içlerine sindiremeyen kalemler sessiz mi kalırlardı, yoksa gerçeklerle çelişen sözlerini tefe koyup, hayalci olduğunu söyleyerek üzerine mi giderlerdi CHP Lideri’nin?

Ben iddiaya girecek olsam, şansımı ikinci seçenekte denerdim.

CHP’nin bugün en büyük derdi medyada köşeleri tutan CHP’ye yakın kalemler... Deniz Baykal partinin başındayken benzer eleştiri oklarına o hedef olurdu. Bazısı yerinde olsa bile, çoğu çeşitli hesapların dışa vurmasıydı eleştirilerin...

Nereden mi biliyorum? Bizzat Deniz Baykal’ın ağzından duyarak...

Yalnızca CHP-medya ilişkilerine özel bir durum değil bu; herhangi bir partiyle iç içe, kader birliği etmiş her kalem, bazen kendisi için bazen desteklediği parti için sorun teşkil eder. Bizde medya düzenindeki yanlışlığa bir de bu gözle bakmak gerek.

Elbette herkes gibi yazarların da siyasette kendisini yakın hissettiği siyasi parti(ler) olabilir; partinin liderini veya yönetici kadrosunu, programını, icraatını beğenebilir... Bu yakınlığını ve beğenisini yazılarına da yansıtabilir yazar. Ancak kendisini “amigo” durumuna düşürmeden ve sevgisini parti içi taraf tutma ve karşı çıkma yarışına bulaştırmadan bunu yapmalıdır.

Galiba bizde sorun bu noktada.

Seçimlere giderken kalemini bir partinin emrine verenler ve rakipleri üzerinde kılıç gibi kullananlar, bu gayretlerinin karşılığını yakın oldukları partiden almayı arzuluyorlar... En azından kendilerine kulak verilmesini, çizdikleri çerçeve dışına çıkılmamasını bekleyerek...

AK Parti ile liberal kalemlerin yakın zamanlarda yaşadığı ters düşme, büyük çapta, bu beklentinin sonucu. Şimdilerde Kılıçdaroğlu’nu kıyasıya eleştiren CHP’li kalemler de onlarla benzer bir akıbeti paylaşıyor. Partilerin bugünkü çizgisini (veya liderini) benimseyen partili kalemler de, çizgi değiştiğinde, hiç kuşkunuz olmasın, aynı hayal kırıklığını yaşayacaklardır.

Şunu biliyorlarsa mesele yok: Hiçbir siyasi parti siyaset dışında kalanlar tarafından yönlendirilemez; yönlendirebileceklerini sananlar yanılırlar. Mesafesi iyi ayarlanmamış yol arkadaşlığı, partileri her durumda destekleyen kalemlerin aleyhine çalışır. Hem de her zaman...

“İlk seçimde iktidarız, AK Parti’yi sandıkta devireceğiz” deseydi Bekir Coşkun’a CHP Lideri, tersini söylediği için üzerine gelenler tarafından yine yerin dibine batırılacaktı; onlarla yakın olmak için gösterdiği büyük çabalara rağmen...

Neden herkes yerini bilmez bu ülkede?

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar