Avrupa'dan bakınca Türkiye tablosu
VİYANA-İKİNCİ Dünya Savaşı’nda binalarının yarıya yakını tahrip olmuş bir kentte, inşasına 1692 yılında başlanmış ve savaşları sıyrıksız atlatmayı başarmış Liechtenstein Prensliği’ne ait görkemli sarayda Türkiye konuşulurken, insanın içi bir hoş oluyor.
İçimin bir hoş olmasının sebebi, sarayın girişinde bizi karşılayan Quartet’in Viyana’ya has müziği değil... Saray’ın dört bir tarafına sinen -biraz Osmanlı korkulutarih de değil... İnsana acizliğini unuttursun diye tavanlara çizili dev figürler de değil...
Hoşluk, toplantıya katılan Avrupalı siyasetçilerin Türk ekonomisi konuşulurken ağızlarından çıkan övgü dolu sözler ile aynı ağızlardan işitilen günümüzdeki bazı uygulamalara yönelik eleştirilerin denge bozucu ahenksizliği yüzünden...
İşadamı Ahmet Arslan’ın başlattığı “Fikir Sofrası” geleneksel toplantılarının Denizbank destekli sonuncusu için Viyana’dayız. Ekonomi bakanı Nihat Zeybekci ile Avrupa Birliği (AB) ilişkilerinden sorumlu bakan Volkan Bozkır’ın katılımıyla iki ayrı oturumda Türkiye’yi konuşuyoruz.
Türkiye’den gelen çekirdek kadroyu Avrupa’dan katılan Türk ve Türk-olmayan konuklar zenginleştiriyor.
Viyana kapılarına kadar iki kez gelmiş Osmanlı’nın mirasını günümüzde Türkiye temsil ediyor. Türkiye’de Osmanlı geçmişini her an hayırlı yâd eden bir siyasi parti iktidarda. Tarihî geçmişle bugünkü tavırlar arasında ilişki kurmak ne derece doğru olur, bilinmez; ama bir gerçek şu: AB içerisinde Türkiye’nin üyeliğine karşı çıkan ülkelerin ilk sıralarında Avusturya bulunuyor.
Oysa, nüfus ve yüzölçümü bakımından küçük Avusturya’da, her biri ülkeye tam uyum içerisinde -yarısı çoktan Avusturya vatandaşı olmuş- 250 bin civarında Türk yaşıyor. Avusturya Parlamentosu’nun üç üyesi Türkiye kökenli. Otele girdiğimizde karşılayan bell-boy, sokağa çıkınca binilen taksinin şoförü, cebinde “Presse” kartı taşıyan kameraman da öyle...
Böyle bir ülkenin, Türkiye’nin AB üyesi olmasına en yüksek itirazı yapması, tarihe saplanmışlık dışında ne ile açıklanabilir?
Avusturyalı katılımcılar, bu tavırlarını, Türkiye’nin hatalarına ve eksikliklerine bağlama niyetindeler. Özgürlükleri daraltma girişimleri, basına siyasetin müdahalesi ve hapisteki gazeteciler, birbiri ardına sıralanan zayıf halkaları Türkiye’nin... Hapisteki gazetecilerin aslında gazeteci olmadığına dair belgeli açıklamalar, Cumhurbaşkanı’nın “Türkiye, basını en özgür ülke” dediği gün bir gazetenin dağıtımına müdahale edilmesi gerçeğinin gölgesinde kalıyor.
Brüksel’de aynı gün AB tarafından açıklanan Türkiye’yi basın özgürlüğü ihlalleri konusunda eleştiren raporun da...
Halbuki, Avusturyalı patronların gözü, dinamikliğiyle iştah kabartan Türk ekonomisinde. Toplantıda yanıma düşen ülkemize hayli yüklü yatırım yapmış şirketin patronu “Yatırımcı için en önemli unsur ülkenin siyasi istikrarıdır” diyor; o da Türkiye’de var. Ancak yatırımcıların, Türkiye’ye yatırım yaptıkları için son zamanlarda çevrelerinden aldıkları eleştirilerden bayağı etkilendikleri anlaşılıyor.
“Gün geçmiyor, Avusturya gazeteleri Türkiye’de meydana gelmiş bir olayı büyüterek yansıtmasın. Yetkili ağızların şaka yollu takılmaları bile ciddi bir politika değişikliği olarak yansıyor Avusturya basınına” dedi bir yetkili. Her gün yeni bir olumsuz haberle karşılaşan Avusturyalıların Türkiye’ye bakışı bu yıkıcı etkinin altında.
“Fikir Sofrası” toplantısı, katılımcıların ilk ağızdan işittikleriyle, daha gerçeğe yakın bir Türkiye tablosunu sundu. Avusturyalılar AB üyeliğimize itiraz etmenin kendi çıkarlarına da ters düştüğünü gözleri açılarak öğrendiler. Türkiye’nin Kopenhag kriterlerine uyumda kararlılığını da...
Doğrusu o kararlılığı yeniden işitmek bizler için de yararlı oldu.
- Batı ile değişen rollerimiz8 yıl önce
- Yangın daha da yayılmadan...8 yıl önce
- Biz birbirimizi yerken...8 yıl önce
- Seçim sonrası Türkiye tablosu8 yıl önce
- Yeni yıl dilekleri yerine...8 yıl önce
- Anakronizm8 yıl önce
- Silah ve demokrasi bir arada olmaz8 yıl önce
- O fotoğraf yanlış8 yıl önce
- Tarih bizde hep tekerrür eder8 yıl önce
- Olana bir de bu gözle bakın8 yıl önce