Yazı gelirse... Tura gelirse...
Fal bakmasını bilsem ne iyi olurdu. Sırılsıklam âşık gencin, ancak uzaktan gördüğü ve ilgisini anlamakta zorlandığı sevdiği için, “Seviyor, sevmiyor” diye yapraklarını kopardığı papatyadan bulsam, ben de, “Kuruluyor mu, kurulmuyor mu?” diye onun yapraklarına başvuracağım.
Yoksa en iyisi yazı-tura mı atmak?
Hükümet işi biraz fala döndü de...
Tam iki liderin görüşmesinden dışarıya yansıyanlara bakıp “Hah, işte kuruluyor” diye ferahlayacağız, aynı akşam Başbakan Ahmet Davutoğlu, “Perşembe günü tarihi açıklama olacak diye beklememek lazım” demesin mi?
Zaten CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu da “Bana göre kurulmayacak” demekte...
Dahası, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan da, önüne çıktığı kalabalıklara, hükümetin bugün-yarın kurulacağı yolunda ipucu vermiyor; konuşmasının satır aralarını okuyunca hükümet konusunda gereksiz umutlar vermek istemediği anlaşılıyor.
Paranın “yazı” tarafı böyle...
Ama bir de “tura” tarafı var...
İki parti neden haftalardır saatler süren görüşmeler yürütüyor, neden o görüşmelerden hareketle iki lider bir araya geliyor?
Ülke bir hükümet bekliyor da ondan...
Sandıktan tek partinin hükümet kurabileceği bir sonuç çıksaydı, şimdiye kadar çoktan yeni Bakanlar Kurulu oluşmuş, güvenoyu almış olurdu. AK Parti’nin oyları ancak 258 milletvekili çıkarmaya yetti; 276’nın biraz aşağısında kalarak... Bu durumda hükümeti kurmak için diğer 3 partiden birinin desteğine ihtiyacı var.
CHP koalisyon ortağı olmaya razı oldu ve bugüne öylece geldik...
Hükümeti CHP’yle kuramazsa AK Parti, önünde 2 seçenek daha var; ancak onların önü MHP tarafından kapatılmış durumda.
Görüşen partiler (AKP ile CHP) koalisyon oluşturamazsa başka ikili seçenek bulunmuyor. Ya AKP “azınlık hükümeti” denenecek ya da 45 gün dolacağı için “seçim hükümeti”...
İyi ama bu, seçmenin sandıktan çıkan kararına, yani “milli irade”ye aykırı olmayacak mı?
Bugün yeniden bir araya gelecek iki liderin üzerinde düşünmesi gerekli en önemli soru bu.
Vatandaş sandık başına gitti; seçime katılım büyüktü. Bayağı yoğun geçen kampanya süresince kendisine anlatılanlara bakıp kararını sandığa yansıttı. İktidar partisinin ileri gelenleri “Mesajı aldık” derken, herhalde vatandaşın oyuyla ne dediğini kastediyorlardı.
Muhalefet de mesajı almış olmalı.
Peki neden şimdi o mesaj unutuldu?
Yoksa vatandaşın hata ettiği, kendisine yeniden fırsat verilirse hatasını düzelteceği mi düşünülüyor?
Kamuoyu yoklamaları böyle düşünülmesine müsait değil. 4 partili Meclis tablosu pek değişmeyecek; tablo değişmezse ufukta tek parti iktidarı yok demektir...
Çok açık biçimde verdiği mesaj dinlenmediği için kızarsa seçmen ve oyunu o kızgınlıkla kullanırsa ne olacak? Olup bitenleri algılaması istendiği gibi değil de, kendi iradesini bozmak ve değiştirmeye zorlamak olarak görür ve buna tepki verirse?
Bu arada kimbilir daha ne gelişmeler yaşanır tekrarlanacak seçime kadar...
“Âbistan-ı safâ vü kederdir leyâl hep / Gün doğmadan meşime-i şeb’ten neler doğar” (Geceler neşe de keder de doğurur / Gün doğmadan geceden neler neler doğar) demiş eskiler...
Davutoğlu ile Kılıçdaroğlu’ndan birinin yerinde olmayı, sırf ülke için doğru olanın kendi çıkarına da uygun olduğunu diğerine gösterebilmek için isterdim...
- Batı ile değişen rollerimiz8 yıl önce
- Yangın daha da yayılmadan...8 yıl önce
- Biz birbirimizi yerken...8 yıl önce
- Seçim sonrası Türkiye tablosu8 yıl önce
- Yeni yıl dilekleri yerine...8 yıl önce
- Anakronizm8 yıl önce
- Silah ve demokrasi bir arada olmaz8 yıl önce
- O fotoğraf yanlış8 yıl önce
- Tarih bizde hep tekerrür eder8 yıl önce
- Olana bir de bu gözle bakın8 yıl önce