Ya bu defa çıkmazsa?
Geçen akşam bir dost grubuyla gittiğimiz restoranda tanık olduğum bir olay, günümüzde yaşananları daha iyi anlamama sebep oldu.
Restoranları dolaşan milli piyango seyyar bayileri vardır. Onlardan biri, başka masalara uğradıktan sonra, bize yanaştı. İçimizden en müsait gördüğüne yaklaşıp her zamanki güleç yüz ifadesiyle, “Milli piyango, ya çıkarsa” deyiverdi.
“İşte” dedi o dostum. “Ben de tam bu yüzden, ‘Ya çıkarsa’ diye almıyorum ya...”
Ardından bizlere dönüp şu izahatı yaptı: “Ben kendimi dünyanın şanslı insanlarından sayarım. Ağzımda gümüş kaşıkla doğmuş gibiyim. Şansın söz konusu olduğu her ortamda kazanırım. Tavla mı oynanacak, yılların oyuncuları karşısına oturduğumda herkes yenileceğimi sanır; hayır, zar yardımcı olur, masadan yenerek kalkarım. Niye piyango bileti alayım ki?”
Uzun uzadıya düşündükten sonra dostumun neden şansını bir de piyangoda denemediğini anladım: Şanslı olduğuna çok inandığı için...
Şansını piyangoyla test etmek istemiyor...
Etrafıma ve siyasette meydana gelen gelişmelere baktığımda, hepsinde, “şans” denilen tarifi hayli güç doğal olayın fazlasıyla etkili olduğunu fark ettim.
Evet, taşları doğru ve yerinde oynamanın da rolü olmakla birlikte, sonuçta “şans” oyunu tavla. Zar tutmuyorsanız, üzerinde 1’den 6’ya kadar rakamlar bulunan o iki beyaz kemiğin esirisiniz demektir. Şanslıysanız, işinize yarayacak rakamlar belirir attığınız zarda; şanssızsanız, ne kadar iyi oynarsanız oynayın, çoğu kez kaybedersiniz.
Tavla, ustalığın, aklın, beynin devrede olduğu, attığınız her adımın, yaptığınız her hamlenin önem taşıdığı satrançtan çok farklıdır. Rok ve gambit gibi satrançta ustalık alameti adımlar onda yoktur.
Milli piyangocuyla restoranda karşılaştığım akşam, eve gittiğimde, televizyonda “Gambit” adlı eski (1966 yapımı) bir film çıktı karşıma. Bir hırsız (Michael Caine), bir kadının (Shirley MacLaine) yardımıyla sanat eserleri biriktiren bir Arap şeyhinin (Herbert Lom) evinden 2500 yıllık çok değerli bir heykeli çalıyor. Gazetelerin günlerce söz ettiği bir soygun... İşbirlikçi kadın, hırsıza “Sen adi bir soyguncusun” diye takazada bulununca, aslında heykeli çalmadığını, evin bir başka köşesinde sakladığını, olayın üzerinden zaman geçince şeyhe sakladığı yeri bildirdiğini açıklıyor adam...
Neden böyle davranmış olabilir?
Heykelin önceden tıpkısının aynısı taklitlerini yaptırmış hırsız... Gazeteler çalındığını duyurunca, heykeli koleksiyonuna katmak isteyenlerin hepsine, sanki gerçeği imiş gibi, sahtelerini satma imkânı doğuyor da ondan...
Gerçeğini sahibine iade ederek onun husumetini def ettiği gibi, sadece tek bir heykel yerine istediği sayıda taklidini yüksek fiyattan satma imkânı doğuyor...
Satrançta “gambit”, biliyorsunuz, daha değerli bir taşı elde edebilmek için piyonu feda etme hamlesinin adıdır.
Bizde siyaset satranç gibi oynanmıyor; zar atar gibi yapılıyor siyasi hamleler; elini doğru oynayan, bir de “şanslı” ise, sonunda kazanıyor...
Oyuncu “şansı”na fazlaca güvenip piyango bileti almaya kalkışmazsa -mesela tavlada- genellikle kazanması mümkün; ama orada durmayıp şansını zorlamaya başlayınca kaybetmesi kaçınılmaz oluyor...
Çoğu siyasi oyuncu, günü geliyor, bu yüzden yenik düşüyor...
Böyleleri karşısında, ya daha şanslı olmak ya da oyunu tavladan farklı ustalık isteyen satranca çevirmenin yollarını arayıp bulmak gerekiyor.
Acaba anlatabildim mi?
- Batı ile değişen rollerimiz8 yıl önce
- Yangın daha da yayılmadan...8 yıl önce
- Biz birbirimizi yerken...8 yıl önce
- Seçim sonrası Türkiye tablosu8 yıl önce
- Yeni yıl dilekleri yerine...8 yıl önce
- Anakronizm8 yıl önce
- Silah ve demokrasi bir arada olmaz8 yıl önce
- O fotoğraf yanlış8 yıl önce
- Tarih bizde hep tekerrür eder8 yıl önce
- Olana bir de bu gözle bakın8 yıl önce