CHP 'kaybedenler kulübü' üyeliğinden kurtulabilir
Teknoloji ilerlediği, teknik araç-gereçlerle gelişmelere bizde de gecikilmeden ayak uydurulduğu halde, meteorolojiyi dinlemeyen hava hareketleri yaşamıyor muyuz?
Sadece bizde değil, bütün gelişmiş ülkelerde, seller, kasırgalar meteorolojiyi dinlemeyebiliyor.
1 Kasım seçimi, sonuçları itibarıyla, öylesine kural tanımayan bir seçimdi. 5 ay önce oyları 4 parti arasında dağıtan toplum, 1 Kasım’da sandıktan güçlü bir “tek parti iktidarı” çıkaracak şekilde kanaat değiştirdi.
CHP ve Kemal Kılıçdaroğlu beklenmeyen kasırgaya maruz kaldı. Oyunu (560 bin) ve milletvekili sayısını (2) artırdığı halde, “kaybedenler kulübü” üyeleri arasında kalmaya devam etmesinin sebebi şu: Büyük kazanabilecekken yerinde saydığı için...
“Neden kaybetti?” sorusunun cevabı, AK Parti’nin neden kazandığına dair tahlillerde yatıyor; bir de “kasırga” teorimde... CHP söz konusu olduğunda bizler için esas cevabı aranması gereken, “Böylesine sert ve partileri ciddi biçimde sarsan kasırgada, neden CHP’nin yüzde 25 civarındaki oyu etkilenmiyor?” sorusudur.
Tabii bu, CHP’nin “Neden oyumuz artmıyor?” sorusunu kendi içinde tartışması için engel değil...
Partiler içerisinde CHP’nin özel bir yeri var: Cumhuriyet’ten önce, sonradan ülkeye Cumhuriyet’i getirecek kadro tarafından kurulmuş bir parti. Cumhuriyet tarihimizin önemli isimleri Mustafa Kemal Atatürk ile İsmet İnönü’nün, yakın dönemde de Bülent Ecevit’in mirası sayılabilir. Ülkeyi uzunca bir süre (1923-1950 arası) “tek parti” olarak yönetmişti.
Geçmişi, CHP için, hem bir şans, hem de şanssızlık...
Şans, çünkü başında kim bulunursa bulunsun, kemikleşmiş bir oyu var ve o oyu her halükârda almayı sürdürüyor. Şanssızlık, çünkü biraz da o geçmişin dayandığı sebeplerle, iktidar olmasına yetecek bir seçmen desteğine sahip olamıyor.
Kaderi bu CHP’nin...
O kaderi bozmak denenmedi mi?
Ecevit yalnızca parti ideolojisini sorgulamakla (“gardırop Atatürkçülüğü” tespiti onundur) yetinmedi, partinin ismini değiştirerek (12 Eylül sonrasında siyasi hayatın önü açıldığında DSP’yi kurdu) ve eski kadrolardan neredeyse bütünüyle uzak durarak tam da bunu denedi.
Sorgulamayı başlattığı dönemde ilk girilen genel seçimden (1977) yüzde 41.38 oyla birinci parti çıkmayı başardı da Ecevit’in başında bulunduğu CHP...
Aynı denemeyi rahatlıkla yapabilecek birikime sahip Deniz Baykal ile içinden çıktığı toplum kesiti açısından sorgulamaya gitmesi beklenebilecek Kemal Kılıçdaroğlu, CHP’nin son iki genel başkanı, tam bir hayal kırıklığı yaşattı, yaşatıyor.
Partiyi “sol” zeminde tutma kolaycılığını onu yeniden biçimlemeye tercih etti her ikisi de. “Sol-sağ” çelişkisinin zaten fazla bir anlam taşımadığı ülkemizde, çelişkinin dünya çapında gözden düştüğü bir dönemde hem de...
Tamam da, CHP ne yapabilir(di)?
Örnek, CHP’lilerin hemen önünde duruyor: AK Parti... Kökleri Cumhuriyet’ten öncesine dayanan bir geleneğin günümüzdeki uzantısıdır AK Parti; ancak her dönemde kendisini yenilemeyi başarmış bir geleneğin en son versiyonudur.
Zaman zaman geleneğin eski versiyonlarının etkisi altına düşüyor o da; ama olsun, kendisini her daim “yeni” olarak sunabilecek bir esnekliği de içinde barındırıyor.
Neden CHP kendisini gelenekten tam anlamıyla koparmadan çağın gereklerine uyduramasın? AK Parti gibi...
Bunu beceremezse, her seçimde “kaybedenler kulübü” üyeliğini tazelemek zorunda kalacaktır...
- Batı ile değişen rollerimiz8 yıl önce
- Yangın daha da yayılmadan...8 yıl önce
- Biz birbirimizi yerken...8 yıl önce
- Seçim sonrası Türkiye tablosu8 yıl önce
- Yeni yıl dilekleri yerine...8 yıl önce
- Anakronizm8 yıl önce
- Silah ve demokrasi bir arada olmaz8 yıl önce
- O fotoğraf yanlış8 yıl önce
- Tarih bizde hep tekerrür eder8 yıl önce
- Olana bir de bu gözle bakın8 yıl önce