Hesap yanlış yapılıyor
TBMM’yi ziyaret etmişler bilir; ana girişe doğru ilerlerken önünden geçilen askeri binanın en görünür yerinde ‘‘Hiçbir mazeret başarının yerini tutamaz’’ yazar... Siyaset için bundan daha anlamlı bir söz bulunamaz.
CHP’li bazı milletvekillerini her gün önünden geçtikleri o levha mı tahrik ediyor, bilemem; ancak cumhurbaşkanlığı seçiminde kendileri adına yarışan ‘çatı aday’ın aldığı oya şiddetli itiraz sesleri yükseltmeleri böyle bir ihtimali akla getiriyor.
Sonucu başarısızlık olarak değerlendirip ‘çatı aday’ formulünü benimseyen genel merkeze karşı sert muhalefet başlattı ‘Ulusalcı’ milletvekilleri...
‘Başarı’ kolayca ölçülebilen bir değer değil. Kamuoyunun ismi aday olarak telâffuz edilene kadar hiç tanımadığı Ekmeleddin İhsanoğlu’nun bir ay gibi kısa ve cılız bir kampanya dönemi sonunda aldığı yüzde 38.44 oy başarısızlık sayılabilir mi?
Yerel seçimlerin kendine özgü şartları var, bu sebeple karşılaştırmayı 12 Haziran 2011 tarihli son genel seçimin sonuçlarına bakarak yapmamız daha makul olabilir.
‘Çatı aday’ ile yarışa katılan yılların CHP’si ile MHP’nin 2011 oy oranları şuydu: CHP yüzde 25.98; MHP yüzde 13.01... Toplam: 38.99...
Peki yakın çevresi dışında kimselerin tanımadığı ‘çatı aday’ Ekmeleddin İhsanoğlu’nun cumhurbaşkanlığı seçiminde aldığı yüzde 38.44’ü 2011’in 38.99’u ile karşılaştırdığımızda, küsuratlık fark, CHP’deki muhaliflerin ileri sürdüğü türden bir hezimet mi sayılmalı?
CHP ile MHP gibi ‘beş benzemez’ görüntüsündeki iki partinin, seçmenlerini, sadık taraftarlarına pek benzemeyen bir adaya oy vermeye teşvikleri, söylendiğinin tersine, işe yaramış gibi...
Kaldı ki, özellikle CHP’de, sırf genel merkez başarısız olsun diye ‘çatı aday’ aleyhine çalışmış, aleyhte çalışmasa bile başarısı için kılını kıpırdatmamış teşkilâtlar ile onları yönlendiren önemli isimlerin varlığı da biliniyor.
Buna rağmen elde edilen oy oranını başarısızlık mı sayacağız?
Genel merkezin ‘başarısızlık’ saymadığı, daha önce itirazlarına kulak verdiği, karşı çıkışlarını önemsediği parti içi muhaliflere sonuçtan aldığı cesaretle kapıyı göstermesinden anlaşılıyor. Genel merkez, yeniden tercihte bulunmaları gerekse aynı adayla seçmen karşısına çıkılacağı meydan okumasında bile bulundu.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun partisi içinden gelen itirazları muhalifleri tasfiye için bahane olarak kullanma niyeti de, seçim sonucuna yakından bakıldığında, farklı bir anlam kazanıyor.
Aday belirleme sürecinde hareketsiz kalıp şimdi ayaklanan ‘Ulusalcı’ muhalefet, haklı bile olsaydı, derdini anlatmakta zorlanacaktı.
‘Ulusalcı’ kesimin eksilmesinin kayıp değil, geleneksel olarak CHP’den uzak duran geniş kitlenin ilgisini kazanma fırsatı olabileceğini düşünüyor olmalı CHP lideri.
Yanlış bir düşünce de olmayabilir bu.
CHP tarihi, bugünküne benzer çalkantılar ve sonrasında bereketli doğumlarla süslüdür. Bülent Ecevit’in partide yükselmesine tahammül edemeyen bir grubun 1965 seçimi sonrasında başlattığı muhalefet, CHP’yi ele geçirmede başarılı olamayınca, kendi partilerini kurmaya yönelmişti. 12 Eylül (1980) darbesine kadar varlığını sürdüren Cumhuriyetçi Güven Partisi böyle doğmuştu.
Başka çare kalmazsa ‘Ulusalcı’ kesim de aynı yola başvurabilir.
Cumhurbaşkanlığı seçimindeki CHP-MHP yakınlaşması bu denemeyle bitmiş oldu mu?
Kemal Kılıçdaroğlu ile Devlet Bahçeli’nin seçim sonrası söyledikleri dikkatle incelenirse esas niyetin genel seçime dönük olduğu anlaşılacaktır...
Siyaset böyle bir şey işte.
- Batı ile değişen rollerimiz8 yıl önce
- Yangın daha da yayılmadan...8 yıl önce
- Biz birbirimizi yerken...8 yıl önce
- Seçim sonrası Türkiye tablosu8 yıl önce
- Yeni yıl dilekleri yerine...8 yıl önce
- Anakronizm8 yıl önce
- Silah ve demokrasi bir arada olmaz8 yıl önce
- O fotoğraf yanlış8 yıl önce
- Tarih bizde hep tekerrür eder8 yıl önce
- Olana bir de bu gözle bakın8 yıl önce