Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

BAYRAMIN anlamını anlatmam gerekeceğini sanmıyorum. Adı üstünde, “bayram” sözcüğü, akla en güzel düşünceleri üşüştürür... İster dini ister milli olsun, o güne ait hisleri en aşırı biçimde duymamızı sağlayan özel dönemlerdir bayramlar... Gereğini yerine getirmek içinden geçmeyenlerin bile, gereğini yerine getirenlere imrendiği günler...

Öyleyse, neden bu bayramı hak ettiği yüksek dozda sevinçle kutlayamıyorum?

Tatile değer görülen iki dini bayramımız var. Biri, inanç sahiplerinin günün uzunca bir bölümünü insani ihtiyaçlarının bazılarından gönüllü vazgeçerek geçirdiği bir ayın sonunda kutladığımız... Diğeri ise, nefsimizi temsil eden bir hayvanı kurban ettiğimiz...

Her ikisinin de -yerine getirene mutlaka, yerine getirmeyene de dolaylı olarak- önemli eğitici yönleri bulunuyor bu bayramların... Her an çizgi dışına çıkmaya hazır nefsimizi dizginleyerek makul bir çizgide tutmaya alıştırıyor tuttuğumuz oruçlar ve kestiğimiz kurbanlar... Onlar sayesinde, bencillikten uzak, başkalarının hak ve hukukuna saygılı, toplumun iyiliğini kişisel tatminden daha fazla önemseyen birer insan olmamız bekleniyor.

Yaşadığım kısmi hayal kırıklığının, bayramı hak ettiği sevinçle kutlayamayışımın sebebi, yerine getirilen ibadetlerin amaçladığı kişi ve toplum idealinin tam gerçekleşmediğini fark etmem olabilir mi?

Ramazan ayında oruçlar tutuluyor... Kurban kesim günü geldiğinde kimse cimrilik etmiyor...

İyi de neden bir zamanlar bize, bizim toplumumuza özgü olduğu yabancı gözlemciler tarafından da mutlaka vurgulanan, hoşgörü, sevgi, cömertlik, misafirperverlik, civanmertlik, merhamet gibi özelliklerimizde azalma şimdilerde bu denli göze batar oldu?

Dünya acımasız bir dünya, evet, ancak biz yine de bu acımasız dünyanın da vicdanı olarak kalmayı sürdüremez miydik?

Savaşlarla ülkelere demokrasi getireceğini iddia eden ve bu uğurda milyonların hayatını kaybetmesine yol açanlara karşı, nasıl oldu da, birileri, din adına olduğu iddiası taşıyan ve bu uğurda insanların kafalarını koparmayı yöntem bilen yeni savaşlar başlatabildi?

Neden birbirini üreten modern barbarlıklar karşısında daha cazip bir cevap veremiyor İslam dünyası?

Gönülleri kazanmayı amaçlar din, gönül yıkmayı değil... Bireyler arası ilişkilerde kayırmacılık, taraf tutma, sindirme, hor görme, boyun eğdirme, küçültücü ifadeler kullanma, yaralama, karalama, yalan, dolan, tezyif, iftira gibi yöntemleri bu yüzden hoş görmez. Mevkiler ve makamların övünme ve şişinme yerleri değil, mahviyet ve tevazu ile hizmet sergileme yerleri olduğunu öğretir

Acaba bu alanlarda zaaflar yaşandığı için mi şimdiki bayramlardan bayram tadı alamıyorum?

Bu hisler ve düşüncelerin bana özel olduğunu da sanmıyorum.

Üzerinde uzun uzadıya düşünülmesi gereken bir şeyler var ve bunların ne olduğunu keşifte zorlanıyoruz.

Yıllar önce bir televizyon reklamında, sokağa pantolonsuz çıkan biri, etraftan gelen meraklı bakışlar karşısında şaşırıyor ve kendi kendine “Bir eksiklik var, ama ne?” diye soruyordu.

Şimdi ben de, bu bayram gününde, biraz da o adamın şaşkınlığını yaşıyorum: Hemen her bakımdan mükemmellik beklentisine sürüklenmem gerektiğini bildiğim bir bayram gününde, bir şeylerin eksikliğini hissediyorum, ama bunun sebebinin ne olduğunu bulmakta zorlanıyorum.

Neyse. Siz bana bakmayın. Bu bayramın son iki gününü de, elinizden geldiğince dolu dolu yaşayın

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar