Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Galatasaray için kritik bir dönemeçti Rize maçı... Üst üste gelen kayıplar sonrası Riekerink ile yollar ayrılmış, hafta içi Tudor ile anlaşma sağlanmıştı. Beşiktaş derbisi öncesi puan kaybına hiç tahammülü olmayacağı bir 90 dakika bekliyordu Galatasaray’ı. Ancak Sarı-Kırmızılı takım, Karadeniz’de 2 kritik puan bırakırken iki yarıda iki farklı tablo sergiledi. Özelikle ikinci yarıda Tudor’un hamleleri, Galatasaray’ın futbol adına aklını karıştırdı.

        Tudor, disiplinli, takımıyla oyunu yaşayan bir hoca. Antrenmanlarda konsantrasyonu yüksek, takıma kondisyon yükleyen bir teknik direktör. Sahada da patron. Oyuncunun vücut dilini doğru gözlemleyen bir deneyimi var. Bu nedenle Rize’de Bruma’nın olmamasını normal karşılıyorum. Galatasaray forması ağırdır. Kimse de bu formanın ve armanın üzerinde değildir. Tudor gelir gelmez yaptığı bu hamle ile takıma önemli mesaj verdi: “Patron benim”... Nitekim Tudor’un bu yaklaşımının etkilerini başlangıçta ve özellikle ilk 45 dakikada taktik olarak da izledik. Galatasaray oyuna istekli, arzulu ve önde basarak başladı. Önceki maçlara oranla oyuncuların gözlemlediğimiz en önemli artısı ise tüm takımın topun arkasında yer almasıydı. Disiplinli oynadılar, savruk değildiler. Örneğin Podolski.. Forvet oynamasına karşın orta sahaya gelip top aldı. Takım olarak pas trafiğini bu kez birinci bölgeden ikinci bölgeye de taşıdılar. Ancak hücum üretkenliğinde kısır kaldı Sarı- Kırmızılı takım. Rize’de özellikle ilk yarıda en büyük sıkıntı buydu.

        İkinci yarı Rize daha baskılı başladı oyuna. Pozisyonlar da buldu. Tudor’un bu baskıyı kırma adına yaptığı hamleler bana göre Galatasaray’ın futbolunu çorbaya çevirdi. Hırvat hoca önce üçlü orta sahaya döndü. Linnes’i oyundan alması da gereksizdi ve takıma faydadan çok zarar verdi. Bu hamlesiyle savunma kurgusuyla oynadı. Sinan’ı alırken Selçuk’u çıkarması da bir diğer hatasıydı. Rodrigues sahada etkisiz dolaşırken, belki kazanılacak bir frikiği kullanabilecek en iyi adamını kenara alıyordu. Josue’den sonra Selçuk’un da çıkması takım adına oyunun yaratıcı özelliklerini kaybetmek oldu. Paslarıyla rakip kaleye takımı taşıyacak en önemli iki adamını eksiltmiş oldu.

        Josue, Sneijder’ın bölgesinde sırıtmadı. Podolski gol vuruşu ustası olduğunu attığı mermi gibi şutla kanıtladı. Sağ kanatta Sabri ve Yasin zaman zaman iyi anlaştı. Bunlar takım adına artılardı. Ancak böyle maçlarda rakip de üzerine gelirken ne yapıp edip ikinci golü bulup maçı koparmak gerek. Galatasaray bunu yapamadı. Sonuçta ilk yarıda daha derli-toplu, atak ve akıllı oynayan bir Galatasaray izledik. İkinci yarıda ise hem yorulan hem de oyun içinde Tudor’un hamleleriyle bocalayan bir takım vardı. Bu da 3 puana yetmedi.

        TOLGA CİĞERCİ

        Tamam, maç eksiğin var. Uzun süredir formandan uzak kaldın. Ancak oyunun son bölümünde takımın atağa çıkışında yaptığın top kaybı sana yakışmadı. Ayakta duracak halin yok gibiydi. Hadi topu kaptırdın, adamını niye kovalamadın? Bunu hiç anlayamadım.

        Diğer Yazılar