S-400, F-35 ve Rusya ilişkileri için çetin ziyaret
Türkiye’nin Suriye’deki Barış Pınarı Harekatı’nı ABD Başkanı Trump ile müzakere edildiği için konu ağırlıkla ABD iç politikası odaklı tartışılıyor. Dolayısıyla Türkiye ve Trump birlikte eleştirilerin odağında yer alıyor. Ancak Rusya ile ilişkiler ise S-400 konusu biraz daha farklı.
Demokrat ve Cumhuriyetçi Temsilciler Meclisi üyelerinin Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın seyahat sebebiyle ağırlıkla Rusya-Türkiye ilişkileri, NATO üyeliği şemsiye altında S-400 tartışmaları yer alıyor. İki taraf da hem Türkiye'nin bu tür adımlarla Rusya'ya yakınlaştığı vurgusu yapıyor hem de Türkiye yoğun eleştiriliyor. Türkiye’yi ikna edecek bir çözüm ise gösterilmiyor. Önce vazgeç deniyor. Türkiye için oldukça ağır bir durum. Bu görüşmenin de nasıl biteceği ve pazarlık masasından nasıl kalkılacağını da kestirmek zor.
ABD-Türkiye tarihi ilişkilerine bakıldığında en zoru, en sıkıntılısı ve en kırılmalara müsait bir görüşmeye şahitlik edeceğiz. Suriye sınırındaki ‘güvenli bölge’ ve PYD’nin Suriye’deki varlığı da elbette bu görüşmenin ana aktörleri arasında. Netice itibariyle hemen her maddenin uzandığı noktada Türkiye-Rusya ilişkileri de yer alıyor.
ABD tarihinde dördüncü kez görevdeki bir ABD başkanı azil süreci ile karşı karşıya kaldığı bir dönemde Cumhurbaşkanı Erdoğan önemli bir ziyaret gerçekleştiriyor. Piyasalar bu görüşmenin gerçekleşecek olmasına olumlu tepki verdi. Bakalım ziyaret sonrası nasıl bir tablo ortaya çıkacak?
Milli Eğitim’de tatil anlayışı değişecek mi?
Büyük değişimler beklenen Milli Eğitim Bakanlığı’nda öğretmen önlükleri de nasibini aldı. Değişim geçiriyor. Yeni formata kavuşan önlükler, bir süre denecek ve son haliyle ikinci yarıyıla öğretmenlere teslim edilmiş olacakmış.
Diğer bir değişim ise sonbahar ve ilkbaharda toptan çıkılacak ara tatil. Erzurum veya Kars’taki öğrenci Antalya yada İzmir’deki öğrenci ile aynı tarihlerde sonbahar ve ilkbaharı deneyimleyecek. Bölge, sezon, iklim farklılığına bakmadan toptan bir tatil anlayışıyla bakalım ülkemiz neler kazanacak? Umarım bölgelerin iklim şartlarına göre bu tatil programında bir değişikliğe gidilir.
Okulların açılışının, kapanışının ve ara dönem tatillerinin toptan bir anlayışla yapılmak yerine bölgelere göre ayarlanmasının her açıdan faydalı olacağını defalarca gündeme taşıdım. Bu işin içinde olanlar da kendi sektörleri açısından bu konuyu ele aldı. Ama Milli Eğitim Bakanlığı maalesef gelişmiş ülkelerde yıllarca uygulanan denenmiş doğru modellere ilgi göstermedi.
Bölgelerin mevsim şartlarına göre okullar açılıp kapansa, öğrencilerin eğitimine, tüm hatlarıyla ulaşım sektörüne, iç ve dış turizm hareketliliğine, eğitimle ilgili tüm sektörlerle birlikte toplamda ülke ekonomisine önemli katkı sunacağını tartışmaya bile gerek yok. Fakat tartışmasını bile yapamıyoruz.
Uzun bir süredir yazıp, çizdik anlatamadık. Almanya’dan Japonya’dan örnekler verdik yeterli olmadı. Milli Eğitim Bakanlığı’nda konuyla ilgili bürokratları ancak öğretmen önlüklerini ve bir de bahar tatillerini düşünebildiler. Bu da bir gelişmedir. En azından kalıpların kırılması açısından önemlidir ve dileyelim devamı gelsin.
Mesela İstanbul’un Avrupa ve Anadolu yakasında yarıyıl tatilini farklı tarihlerde uygulamaya koyabilseler, Türkiye genelinde kış tatilini 1,5-2 aya yayabilseler, ne derece verimli bir tatil olacağını görecekler. Bütün bu öneriler gelişmiş ülkelerde yıllardır çok güzel örneklerle uygulanıyor. Konuyu biraz araştırıp, örneklere baksalar vermeleri için bir çok sebep ortaya çıkacaktır.
Ağaçları tanıyacak müfredat da lazım...!
Tarım ve Orman Bakanlığı güzel bir kampanya başlattı. ülke genelinde 11 milyon ağaç dikildi. Tabi sonrasında bu ağaçlara bakıp, büyütmek için de çaba, her şeyden önce çevre bilinci gerekiyor. Daha da önemlisi ormanların yakılmaması, yanan bölgelerin yeşillendirilmesi için de ilave tedbirler lazım. Tüm bunlar bilinen Türkiye gerçeği. Bir de bilinmeyenler var.
Türkiye mikro klimalı bölgeleriyle Avrupa’nın tropik bahçesi olabilir.
Subtropik iklime sahip Akdeniz Bölgesi’nde tropikal meyveler yetiştirilebilir. Bu meyvelerin en büyük alıcısı olan Avrupa’ya hemde bir çok ülkeyle kıyaslandığında rekabet avantajıyla ihraç edilebilir. Ağaç dikerken nitelikli ağaç ekimini ön plana almamız şart.
Devlet çiftçiye tropik fidan desteği ve eğitimi verirse yaklaşık 27 çeşit tropikal meyve yetiştirip ihraç edilebiliriz. Halihazırda dünyada en fazla tüketilen muzun Türkiye’de 15 yıl önceki durumunu düşünün. Şu an muzdan çok sayıda çiftçimiz ekmek yiyor. Aynı zamanda iç piyasada tüketici de dalında olgunlaşan muzlara uygun rakamlarla ulaşabiliyor.
Muz gibi dünyada ciddi talep gören ve Türkiye’de yetiştirilme imkanı olan tropik meyveler, mesela mango gibi örneklerinde incelenip desteklenmesi iyi olacaktır. Hasılı 11 milyon ağaç dikilmesi çok güzel bir adım. Bundan sonra nitelikli fidan dikilmesine odaklanılması, bölgelere göre araştırmalar yapılıp, mevsimlere yayılarak bu işe aralıksız devam etmemiz gerekiyor.
Milli Eğitim Bakanlığı ile Tarım ve Orman Bakanılığı’nın yeşil bir çevre için işe okullardan başlamalarını gerektiren hususlarda var. Birincisi okullarda her bölgenin, yörenin bitki örtüsü, ağaçları genç dimağları tanıtılıp anlatılmalıdır. Bir çok yetişkin bile bölgesindeki ağaçları, bitkileri tanımıyor.
Ayrıca Orman Bakanlığı, kendi büyüdüğüm köyümden, ilçemden, ilimden hareketle biliyorum endemik türdeki meyvelerin, ağaçların, bitkilerin envanterini bile tutulmuyor. Nerde kaldı bunlara sahip çıkıp, korumak!
Doğu Akdeniz’e kerhen yaptırım
Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin bastırmasıyla Avrupa Birliği (AB) Doğu Akdeniz'deki gelişmelere tepki göstermek zorunda kaldı. Türkiye’nin sondaj faaliyetleri nedeniyle AB’de kendi imkanları ölçüsünde Yunan-Rum ikilisini sevindirecek, ama Avrupa’yı da fazla zora sokmayan bir yaptırım zinciri uygulama kararı aldı. AB çatısı altında alınan yaptırım kararı Türkiye’yi yolundan döndürecek değil. Fakat bu yaptırım hususu Fransa gibi şahin ülkelere kalsaydı çok daha ağır, bölgede sorun çıkaracak bir tablo ortaya çıkabilirdi.
Türkiye, bu tehditlere boyun eğerek, Doğu Akdeniz'deki haklarından geri adım atmayacak elbette, ama her halükarda gittikçe ısınan Doğu Akdeniz’de farklı girişimlerle müttefikler bulmamızı kaçınılmaz kılıyor. Sondaj faaliyetlerimize aynı şekilde devam edebiliriz, fakat bir adım sonrası daha da önemli. Bulacağımız gazın veya petrolün istihsali da çok keyfiyet arz ediyor.