Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Kanada’nın ihracat kısıtlamasıyla çifte standart uygulamasına Türkiye haklı olarak tepki gösterdi. Ancak, bundan böyle NATO müttefiki olduğumuz ABD, Kanada ve Fransa gibi ülkelerin bu tarz çifte standart uygulamaları daha fazla karşımıza çıkacak gibi görünüyor.

        Türkiye’nin S-400 Hava Savunma Sistemi’nde yaşadığı gibi hem ihtiyacımız olan ürünü vermeme, hem de başka yerden tedarik etmemizi engelleme taktiğiyle, zayıf bir Türkiye kurguları devam edecektir.

        Kanada’nın, Türkiye’nin geliştirdiği İHA’larda kullanılan L3Harris şirketinin Wescam MX-15 kamera ve hedefleme ürünlerinin ihracatını askıya almasının arkasında da Ermeni lobisi var. L3Harris şirketinin de anlaşmalara aykırı bu gelişmeden rahatsız olmasına rağmen Kanada Hükümeti, Ermeni lobisine karşı direnemedi. Daha önemlisi Karabağ’ı işgal eden Ermenistan için tek bir açıklama bile yapmadı.

        Öte yandan Bayraktar TB2’ler için özgün tasarlanıp, üretilen bir ürüne kısıtlama getirilmeye çalışılması NATO çatısı altındaki ülkelerin karşılıklı savunma işbirliklerini de önemli derecede etkileyecek bir gelişme olacaktır. Bundan sonra NATO üyesi ülkeler arasında bu tarz savunma sanayi işbirlikleri zayıflayacak, Rusya, Çin veya NATO üyesi olmayan diğer ülkelerden ürün tedariki için bir kapa aralanacaktır.

        REKLAM

        Kanada Ermeni Milli Komitesi’nin, Kanada Hükümeti’ne aldırdığı bu kararın önümüzdeki günlerde ciddi yansımaları ve tartışmaları olacaktır. Türkiye’de daha fazla yerli ve milli ürünlerin geliştirilmesi yönelecek, böylece ithalatçı değil, bu tarz kısıtlamalar sebebiyle net bir ihracatçı konumuna yükselecektir. Zaten kısıtlama getirilen ürünün benzeri Aselsan tarafından milli olarak geliştirildi. Milli tasarım Aselsan kamerası seri üretimde ve çok yakında İHA'larda kullanılmaya başlanacak.

        Ayrıca artık Kanada’nın kamera ve hedefleme sistemini, Avusturya’nın motoru verme dönemleri de geride kalacak. Zira çok yakında bu ülkelere de Türkiye İHA’larını satmaya başlarsa şaşmamak gerekir.

        Şu an Baykar Savunma, İHA’larını sattığı Ukrayna'da firmalarla ortak motor üretimini konuşuyor. Teknolojide belli seviye gelindiğinde işbirliği imkanları çoğalıyor. Kısıtlamalar azalıyor. Neticede Türkiye gelişiyor, dünya da değişiyor.

        Bu yanlıştan dönecek miyiz?

        Bu yanlıştan dönecek miyiz?
        0:00 / 0:00

        Türkiye son 15-20 yıldaki büyüme performansıyla gelişmekte olan ekonomiler arasında pozitif yönde ayrışanlar arasında yer alıyor. Büyümeye katkı sunan en önemli unsur ise enerji. Dolayısıyla enerji üretimi için yapılan yatırımların sürdürebilir ve maliyetlerinin de katlanabilir olması geleceğimiz açısından keyfiyet arz ediyor.

        Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı verilerine göre, Türkiye’nin elektrik üretimi için toplam kurulu gücü 91 bin 564 MW seviyesine ulaşmış durumda. Tabloda doğalgaz santralleri 25 bin 654 MW paya sahip ve onu sırasıyla barajlı hidroelektrik santralleri ve linyit yakıtlı termik santraller takip ediyor.

        Bakanlık 10 yıllık planlamasında, ithal girdilerle dışa bağımlı çalışan kömür ve doğalgaz santrallerini ikame etmeye karar verdiği takdirde güneş ve rüzgârın payı artacaktır. Ancak böyle bir beklentiyi karşılamak için kamu ihalelerinin bu doğrultuda düzenlenmesi gerekir.

        Enerji ihtiyacımızın yerli ve yenilebilir kaynaklardan, ithal ürünleri ikame edecek şekilde karşılanmasına karar verildiği zaman ise her yıl yapılacak 1 gigawattlık YEKA (Yenilenebilir Enerji Kaynak Alanı) ihalesi yeterli olmayacaktır. Bu şekilde en az 2 adet YEKA ihalesi veya lisanslı ihale yapılması gerekecektir.

        Fakat yenilebilir enerji kaynakları için yabancı ürünlerin ve yabancı teknolojilerin ülkemizde kullanımı konusunda da mutlak surette hassas olmak icap ediyor. Aksi halde yurtdışına yine kaynak çıkışına engel olamayız.

        REKLAM

        Yapılacak yatırımlarda ne kadar yerli teknolojilere öncelik verilip, Türk müteşebbisler ve mühendisleri desteklenirse Türkiye’nin elde edeceği kazanımlar da tahminlerin ötesinde katlanarak artacağı unutulmamalıdır. Bu alanda ithalatçı değil, ihracatçı pozisyona geçerek katma değer sağlanacağının altını çizmekte fayda var. Bürokrasinin ve ihale kriterlerini belirleyenlerin bu gerçeklerle hareket etmesi halinde ülke olarak kazanımlar elde edebiliriz.

        Daha önce yenilebilir enerji kaynakları için yapılan ihalelerde yerli teknoloji vurgusunun zayıf olduğunu, kriterlerde yabancı ürünlerin tarif edildiğine dikkat çekmiştim. Özellikle Güneş Enerji Santralleri (GES) ihalesinde yaşanan böyle bir durumu örnekleriyle anlatmıştım. Bildiğim kadarıyla yerli teknolojilerin önünü açacak bir düzeltme de henüz yapılmadı. Bu alanda geliştirdiği teknoloji ve yatırımlarıyla Türkiye’de başarı kaydetmiş şirketlerimiz olmasına rağmen ortaya çıkan tabloya anlam vermekte zorlanıyorum.

        GES konusunda ilginç bir başarı hikâyesine imza atmış şirketlerimiz var. MIT’de Nükleer Mühendislik ve Siyasal Bilimler alanlarında çift ana dal yaparak lisans eğitimini tamlayan, yine MIT’de Plazma Fiziği alanında yüksek lisans eğitimi alan Çiğdem Besen'in kurduğu GTC Güneş Sanayi AŞ’nin (GTC) yatırımları ve geliştirdiği ürünleri ilk önce duyduğumda inanamamıştım. Ama inanın bu şirketin de önü açılırsa, en azından gölge edilmezse Baykar Savunma’nın Bayraktar İHA’ları gibi önemli başarılara imza atabilir.

        Türkiye’de güneş enerjisi üzerine çalışan, araştırma yapan ve teknoloji üreten çok az sayıda yatırım bulunuyor. Bunlardan birisi GTC. Güneşi enerjiye çeviren ürünlerini 54 araştırmacıdan oluşan Ar-Ge merkezinde sürdürülebilirlik ve temiz enerji odaklı çalışmalarla geliştiriyor.

        Bildiğimiz standart çerçeveli modüllerle karşılaştırıldığında GTC’nin özgün olarak tasarlayıp ürettiği, GG1H 400W PERC güneş paneli modülü dünyadaki örneklerine fark atarak ayrışıyor. Açık ara teknolojik üstünlüğü var. Emsallerine göre ilk kurulum yılında en az % 7 daha fazla elektrik ürettiği gibi daha az yıprandığı için de rakipleriyle kıyaslandığında ilerleyen yıllarda daha fazla elektrik üretiyor.

        Mesela GTC’nin ürünü 6 kat daha ağır iklim testlerinden geçirilmiş ve yüzde 8 daha az alan kaplıyor ve aynı oranda daha az mekanik altyapı gerektiriyor. Çift yüzlü oldukları için arkadan gelen düşük güneş ışığını da kullanıyor. Yaşlandırma test sonuç sertifikalarına göre, 30 yılda en fazla yüzde 16 güç azalımı yaşama garantisine sahip. AA yangın güvenliğine (A sınıfı tutuşmazlık ve A sınıfı yavaş yanma) özelliği var.

        Türkiye’de maalesef bu tarz şirketlerimize kamu tarafından gerekli ilgi gösterilmiyor. Destek verilmiyor. Hatta bizatihi yok olmaları için çaba sarf edildiği anlar bile oluyor. ‘Yabancı şirketlerini kurulu düzeni ve buralardan faydalananların menfaat çarkları bozulmasın’ şeklinde bir yaklaşım sergileniyor.

        Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez ile Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank’ın “Milli Teknoloji Hamlesi” konusunda hassasiyetlerini biliyorum. Özellikle her iki bakanın da yenilebilir enerji kaynakları alanında yapılacak yatırımlarda yerli ve milli teknolojilere ehemmiyet vermede çıtaya daha yukarılara çıkarabilmemiz için bürokrasiyi mutlak surette dikkat etmeleri gerektiğini hatırlatmak istiyorum…

        Türkiye güneşten ne kadar enerji alıyor?

        Türkiye güneşten ne kadar enerji alıyor?
        0:00 / 0:00

        Birazda sektördeki gelişmelerden bahsedeyim ki, yenilebilir enerjinin ehemmiyete daha iyi anlaşılsın. Türkiye’nin güneşten elde ettiği enerji miktarı son 5 yılda 26 kat artmış. 2019’da güneşten elde edilen enerjiyle 4,1 milyon hanenin tüketimi karşılanmış. Rakamlar şöyle;

        2015’te 249 MW,

        2016’da 832 MW,

        2017’de 3 bin 420 MW,

        2018’de 5 bin 60 MW,

        2019’da 5 bin 995 MW

        2020’de 6 bin 500 MW. (Tahmini.)

        2020 Mayıs’ta güneş santralleri toplam elektrik üretiminin yüzde 5,6’sını karşılayarak aylık bazda rekor kırmış. Ayrıca Türkiye hâlihazırda güneş enerjisi kurulu gücünde Avrupa’da 7’nci, dünyada 13’üncü sırada yer alıyor. Güneş santrallerinin ilk kurulduğu günden bu yana, bu alanda en çok ilerleme kaydeden Avrupa’da 3’üncü, dünyada ise dokuzuncu sırada bulunuyor. 2019 tamamında ise ülkemiz elektriğinin yüzde 62’si yerli ve yenilenebilir kaynaklardan üretilmiş. 2020 Temmuz sonu itibariyle yenilenebilir kaynaklardan elektrik üretiminin payı yüzde 49,2’ye yükselmiş.

        Yenilenebilir enerji kurulu gücü de 46 bin 679 megavata olmuş. Toplam kurulu güçteki payı yüzde ise 50,3 oldu. Türkiye, orta ve uzun vadeli stratejilerle yerli ve yenilenebilir enerji kaynaklarına dayalı elektrik kurulu gücünün toplam kurulu güce oranının yüzde 59’dan yüzde 65 seviyesine yükseltmeyi hedefliyor.

        Peki, bu hedefe nasıl gideceğiz?

        Yol haritasında milli, yerli şirketler var mı?

        Yoksa yabancı şirketlerin ülkemizde oluşturduğu lobiler, kulisler ve hatta derneklerle pazarladıkları ithal ürünler mi varacağız? Doğru düzgün denetim mekanizması olmadan ithal ürünlerin ‘Yerli Malı Belgesi’ ile millileştirildiği yöntemlerle mi enerji sektörümüzü geliştireceğiz?

        Ey Türk bürokrasisi! Türk mühendislerinin tasarımlarıyla, milli ve özgün ürünlerle bu yolculuğa ne zaman hazır olacaksın?

        Yenilebilir enerji için yerli teknoloji şart!

        Yenilebilir enerji için yerli teknoloji şart!
        0:00 / 0:00

        Yenilenebilir Enerji Kaynak Alanı - YEKA ihaleleri şartnamelerinde maalesef sanılanın aksine yerli ve ileri teknoloji kullanılan ürünler desteklenmiyor. Türkiye sınırları içinde tasarımı ve imalatı yapılan yerli teknoloji desteklenmesi halinde ülkemizde bir güneş endüstrisi oluşur. Bu kapsamda kamu iradesinin enerji üretimini yerli ve milli kılacak yatırımları teşvik etmesi çok önem arz ediyor.

        Şöyle ki; 1000 MW YEKA yarışması sonucu 650 milyon USD değerinde yatırım yapılacak. Ülkemizin daha çok 1000 MW YEKA ihalelerine ve dolayısı ile milyarlarca dolar yenilenebilir enerji yatırımına ihtiyacı var. O zaman bu yatırımlar memleketin öz kaynakları ve kredi finansman imkânları ile gerçekleşirken beraberinde yerli endüstrinin geliştirilmesi, güneş hücresi alanında yetkin insan kaynağı ve yerli-milli teknolojinin ortaya çıkması neden hedeflenmiyor?

        Güneş paneli modülü imalatının kalbi şüphesiz mavi dilim (blue wafer) olarak bilinen üründür. Sektördeki oyuncuların teknik kapasitesi ve bilgi birikimi, güneş ışığını enerjiye çevirme sürecinin başrolündeki mavi dilim üretiminde ne noktada olduklarının mutlaka değerlendirilmesi ve desteklenmesi gerekiyor.

        Çünkü Türkiye’de teknolojiye ve insana büyük yatırım yaparak dev tesislerde mavi dilim üreten şirketler artık bulunuyor. Ancak kamunun YEKA ihalelerinde, Türk şirketlerinin mavi dilimi üretip üretmedikleri bir yerlilik kriteri olarak değerlendirilmiyor. Böyle bir gariplik olabilir mi?

        Öte yandan herhangi bir şirket mavi dilimi ithal etmiş olsa bile, diğer süreçlerde belli seviyeleri tutturduğunda üretimleri yerli ve milli kabul ediliyor. Böylece yerli ve milli teknolojinin, yatırımların hasılı Türkiye’nin geleceğinin önü kesiliyor.

        Bu yaklaşım, Türkiye’nin kaynaklarının dışarıya gitmesi, yabancı şirketlerin finanse edilmesi ve ülkedeki bilgi birikiminin artmaması sonucunu doğuruyor. Lütfen, ama lütfen biraz özen, biraz dikkat azcık ülkemiz menfaatlerini dikkate alalım.

        Diğer Yazılar