İngiltere ile savunmada fırsatlar kaçıyor mu?
İngiltere’nin, Avrupa Birliği’nden kopmasıyla Türkiye’nin özellikle savunma sanayinde güçlü bir ortaklık kurabileceği fırsat söz konusu. Altay tankında kaybedilen zaman ve motor konusunda aşılamayan bariyerlere bakıldığında İngiltere ile bir açılım imkanı yakalanabilir.
Altay tankındaki benzer durumun Milli Muharip Uçak (MMU) için de karşımıza çıkma tehlikesi var. Tanktaki hataların MMU’da yapılmaması lazım. Beşinci nesil savaş uçağı olarak milli ve özgün olarak tasarlanan MMU’nun prototipleri ilk uçuşlarını ABD’nin GE motoruyla yapacak, ancak sonrasında Türkiye’nin özgün motoru ne olacak? Henüz belli değil. MMU için ortak arandı, bulunmadı. Tek başımıza yola devam etme kararı aldık, ama bu sıkıntılı bir durum. En önemli bileşeni olan motor konusunda kesinlikle bir işbirliği gerekiyor.
Rusya ve Ukrayna ile MMU motoru için epeydir görüşülüyor. Ukrayna’nın beşinci nesil savaş uçağı geliştirme konusunda yetkinliği tartışmalı. Rusya ise henüz kendisi için lazım olan beşinci nesil motoru tam anlamıyla geliştirmiş değil. Kısa süre içinde büyük ihtimalle başarıya imza atacaktır. Ancak bu başarısını Türkiye veya başkasıyla ne kadar paylaşır? İşbirliği yapar? Bilinmiyor.
Türkiye-İngiltere ile 2016’da beşinci nesil savaşı uçağı motorunu geliştirmek için masaya oturmuştu. Önemli bir merhale kaydedilmiş, Rolls-Royce ile anlaşma safhasına kadar gelinmişti. Aradan 5 yıl geçti yeni bir şirketle anlaşılamadı. Hatta Rolls-Royce seviyesinde işbirliği aşamasına bile gelinmedi. Kaybedilen zaman değerli. Motor konusundaki sıkıntı bu alanda yetkin bir şirketle yapılacak işbirliğiyle kapatılsa dahi teknolojik birikim, tecrübe ve insan kaynağı temini gibi hususların göz ardı edilmemesi lazım.
Türkiye-İngiltere serbest ticaret anlaşması (STA) şüphesiz önemli. Ticaret Bakanlığı çok hızlı bir şekilde Gümrük Birliği’nin her iki ülkeye sağladığı kazanımları muhafaza edecek şekilde anlaşmaya imza attı. Bırakın ticari kayıpların yaşanmasını, bu anlaşma üzerinde biraz daha kafa yorulursa fazlası da üzerine konabilir. Mesela iki ülke arasında ticareti yapılacak mallar hangi oranda yerli olursa karşılıklı olarak gümrüksüz işleme tabi olacak? Malların menşei meselesinin de acilen çözülmesi lazım.
İhracat rakamlarıyla, hatta ilginç ihracat rekorlarıyla övünen Türkiye’nin ithalatı her daim daha fazla. Dolayısıyla ihraç edilen ürünlerdeki ithalatın payı da yüksek. Malların İngiltere’ye yolculuğunda menşei sorunu olabilir. Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) ve Ticaret Bakanlığı’nın bu konulara şeffaf ve gerçekçi yaklaşması lazım.
Geçmiş yıllarda savunma sanayinde bu menşei tartışması çok olurdu. Mesela Aselsan bu yola çok başvururdu. Aselsan’ın yerli/milli diye dönemin Savunma Sanayi Müsteşarlığı’na pazarladığı bir ürün için, “İçi Amerikan, dışı Aselsan” başlığı altında bir yazı kalem almıştım. Tartışılmıştı. Dikkat edilmez ise bu tarz işlemler baş ağrıtacak şekilde söz konusu olabilir.
Halen daha Türkiye’de birçok sektörde enerjide, telekomünikasyon da bu tarz yollara başvuran, yabancı teknoloji ürünlerini yerli gibi pazarlayanlar, yerlilik kriterleriyle oynayanlar var. Kendi şirketlerimizi koruyup, geliştirmek ve dış ticaretteki payımızı yükseltmek için anlayışımızı da değiştirmemiz icap ediyor.
Mesela 2023 için 500 milyar dolar ihracat hedefi koyanlar nerede? Bu hedefi kimse sorgulamazken, şu an sorumlu makamlarda olanlar acaba hangi gerçekleşmeyecek hedeflerle bize zaman kaybettiriyorlar?
Netice itibariyle İngiltere-Türkiye ilişkilerinin özellikle savunma sektöründe lokomotif etkisi olabileceğine dair emareler var. İngiltere’nin savunma sanayinde sahip olduğu birikimlerinin endüstriyel gelişimi ve sürdürülebilirliği için ortaklara ve yeni pazarlara ihtiyacı var. Ayrıca Türkiye kendi ürünlerinin pazarlanmasında İngiltere’nin kredi finansmanı, yatırım tecrübelerinden de işbirliği modelleriyle bir açılım sağlayabilir. Kısacası Türkiye’nin talepleriyle, İngiltere ihtiyaçları örtüşüyor.