Yeni başlayanlar için; "E-Ticaret Kanunu'nun zarar tespiti"
E-Ticaret Kanunu’nun Türkiye’nin ekonomik yaşamında ciddi hasara sebep olacağına dair epeyce yazı yazdım. İlgili taraflardan da tek bir satır cevap almadım. En son yazımı da “E-Ticaret Kanunu tekelleşmeyi engelleyebilir mi?” başlığı altında ele alarak bir kavram kargaşasına dikkat çektim. Bazıları da henüz kavramları dahi anlamadan yola koyuldukları için E-Ticaret Kanunu hakkında çok tuhaf manzaralar ortaya çıkıyor.
Mesela son yazımda “Tekelleşmeyi engelleyen, birden fazla oyuncunun olduğu, esnafın hakkının korunduğu düzenleme oldu” şeklinde sunulan E-Ticaret Kanunu tekelleşmeyi engellemiyor. Aksine çok sayıda oyuncunun olduğu sektörde büyüklük hedef alınıyor. Diğer ifadeyle tekelleşme ile büyüklük karıştırılıyor” izahatını yapmıştım.
Ancak görüyorum bu hususta kalem oynatmaya meraklı olanların kafası net değil. Kavramları anlamadan yorum yapma, fikir beyan etme peşindeler. Öncelikle e-ticaret piyasasında büyüklük nedir? Kime, neye göre büyüklük belirleniyor? Sektörde hâkim durum nedir? Yabancı sermaye nedir, kimdir? Nasıl yapılardan oluşur? Rekabet nedir? Tekelleşme nedir? Ne tür düzenlemelerle sektör sağlıklı büyüyebilir? Gibi sorulara cevap bulamadan, bu konuları kafalarında netleştiremeden bir şeyler söyleme telaşına düşmüşler.
“Tekel” ifadesine Rekabet Kurumu’nun Rekabet Sözlüğünden bakalım; “Tekel, piyasada tek bir satıcının olduğu durumdur.” Bu tanıma göre e-ticaret sektöründe bir tekel olduğundan bahsedilebilir mi? İmkânsız. Çünkü çok sayıda oyuncu sektörde bulunuyor. O halde tekelleşme üzerine güzelleme yapmanın manası ne olabilir? Neden kavram kargaşası yapılarak, mevzu mecrasından çıkarılıp, saptırılıyor?
E-Ticaret Kanunu ile KOBİ’lere fon falan da gelmiyor. Böyle bir bilgi nasıl uydurulmuş anlamadım. "Benim kaçırdığım bir şey mi var?" diye merak ettim ama ‘e-ticaret fonu’na ilişkin bir bilgiye de rastlamadım. Elektronik ticaret lisans ücretinin de KOBİ fonuyla alakası yok. Bilakis lisans ücreti KOBİ’lere fayda yerine zarar, yük getirecektir. Çünkü toplanacak tutarın KOBİ’ler için kullanılacağına dair E-Ticaret Kanunu’nda herhangi bir madde bulunmuyor. Peki, bu toplanan para ne olacak? Kanuna bakalım; “Lisans ücreti Bakanlıkça peşin olarak tahsil edilir. Tahsil edilen tutarlar genel bütçeye gelir kaydedilir.” Anlamak için arif olmaya gerek yok, niyet önemli!...
Başka çarpıtmalar da var. Burada defalarca gündeme getirip E-Ticaret Kanunu’ndaki sıkıntılı hususlara dikkat çektim. Fakat bu detayları anlamayanların, mevzuya vakıf olmak için çaba göstermeden konuşmaları dikkatimi çekiyor. Onlardan birisi de; “Tüccarların ödemelerini hızla alabilmesini sağlamak” şeklinde sunuluyor. E-Ticaret Kanunu ile böyle bir şey olacakmış. Hâlbuki yeni düzenlemeyle aksine süre uzatılıyor, farkında değiller. Hâlihazırda e-ticarette ortalama vadeler 15 günken, kanunla bu süre 37 güne kadar çıkarılmış oldu.
E-Ticaret Kanunu bu haliyle tüketiciye de bir fayda getirmiyor, bilakis zararı ciddi boyutlarda olacak. Elektronik pazaryerlerinde satış yapan tüccarlara da zararı dokunacak. Ama öyle anlatılıyor ki tüketicinin, tüccarın, dolaylı olarak da kuryelerin lehine imiş gibi gösteriliyor. Konuya vakıf olamayınca, “Tüketiciye, tüccara, kuryeye de faydası olacak!’ şeklinde bir tablo ortaya çıkmış. Evet, şu faydalarını kalem kalem ifade et bakalım neymiş onlar?
E-Ticaret Kanunu ile platformların “indirim” yapması yasaklanıyor. Tüketicilere bunun mu faydası olacak?
E-Ticaret Kanunu ile lisans ücreti getiriliyor. 100 milyar TL’lik net işlem hacmine sahip bir platformun ödemesi gereken lisans ücreti de yaklaşık 11,6 milyar TL. Platformlar bu vergiyi ceplerinden ödeyemeyeceğine göre nereden çıkacak bu paralar? Bu bedeller de satıcılara yansıtılacak. Satıcılar da fiyatlara yansıtacak. Tüketici de ödemek durumunda kalacak. Enflasyon yukarı doğru tırmanmaya devam edecek. Pardon bu tabloda müşteri lehine olan nedir?
Elektronik ticaret platformlarına reklam yasağı getiriliyor. Böylece bu platformlarda ürünlerini pazarlamaya çalışan Türkiye’nin en ücra noktasındaki esnafın da önü kesilmiş olacak. Peki, böyle bir kanunun satıcıların lehine olduğu nasıl iddia edilebilir?
Bir başka önemli husus ise elektronik ticaret platformlarına bünyelerindeki kargo şirketlerinin platform dışında hizmet vermesine yasak getirilmesidir. Böylece verimlilik, daha uygun şartlarda kurye hizmeti de ortadan kaldırılıyor. Kuryelerin taşıdıkları paket sayısı arttıkça kazançlarının artmasına, taşınan eşyaların da daha uygun fiyatlara nakliyesine engel olunuyor. Platformların büyümesine kanunla engel olunacağından taşınan paket sayısı düşecek, kurye esnafının da geliri azalacaktır. Bu durumda bu yasa nasıl kuryelerin lehine olacak?
Maalesef E-Ticaret Kanunu’nun özünü lisans ücretiyle e-ticaret platformlarının büyümesini engellemek oluşturuyor. Yani büyüyenlere ceza kesecek yeni bir kanuni düzenlemeyle karşı karşıyayız. Akılla izah edilemeyecek yüksek rakamlı ilave mali yüklerle büyümenin önüne geçilmesi için yasal düzenleme yapılmış. Sektörün sağlıklı, rekabetçi büyümesi, piyasada hâkim durum kontrollerinin ilgili kurumlarla yapılmasına kafa yormadan, ticareti geliştirecek, başarılı şirketlerin önünü açacak düzenlemeler düşünüleceği yerde alelacele çıkarılmış bir E-Ticaret Kanunu söz konusu. Böylece dünyada büyümenin kanunla yasaklandığı ilginç ülke olacağız. Hayırlı olsun, ama bu durumun ne tür hasara sebep olacağını da zaman gösterecek!
“Falan şirket Türkiye’den çekildi, filan büyük e-ticaret şirketi yüzünden…” Böylesine saçma sapan iddialar da var. O zaman Türkiye’den çekilen her şirket için bir büyük şirket bulmamız mı gerekiyor? Peki, e-ticaret sektörüne yatırım için ülkemize gelen diğer şirketleri nasıl izah edeceğiz? Onlara nasıl bir saçma gerekçe uyduracağız?
Kanunla ekonominin önünü kesip, büyüyemeyen şirketleri devlet eliyle büyütme dönemine giriyoruz, hayırlı olur mu, bilemem…
Ayrıca kanun serbest piyasa kuralları çerçevesinde savunulamadığı için perde arkasından kanunun aslında gizli hedefi olan şirket için fısıldanan “ama o Çinli firma” karalaması yapılıyor. Neresinden ele alsanız çelişkili ve tutarsız, hatta ayıp… Bu sözde argümanı da bir başka yazıda değerlendireceğim.