Sahip olmak giderek daha zor olacak
Otomobil pazarının önemli bir kısmını ithal otomobiller oluşturuyor. Yerlilerin fiyatı da girdileri döviz cinsinden olduğundan kur arttıkça artıyor. Gerçi markalar kur artışlarını fiyatlarına yansıtma konusunda aceleci davranmıyor ama, gene de ayın başındaki fiyatı ay sonuna kadar sabit tutmak mümkün olmuyor.
Bir, bir buçuk yıl önce pazara 110-130 bin aralığında giren otomobillerin donanımlı fiyatları 200 bin liralara ulaştı.
Bunda elbette sadece kurun etkisi yok. Otomatiğe bağlanan ÖTV de fiyatları aldı götürdü, tüketicininse yetişmeye nefesi yetmiyor.
Dört tekerlek bir motor, bir şanzımandan oluşan başlangıç modellerinin fiyatı bile 65 bin TL seviyesinden başlıyor. İşin ilginci bu giriş seviyesindeki araçlarla bu seviyenin bir üstündeki model arasındaki fark 20 bin TL’yi buluyor.
İşin doğrusu, “Ayağı yerden keseyim ama hiç olmazsa aracımda asgari düzeyde donanım olsun” diyen bir tüketici ya 90 bin TL seviyesine çıkıp vasat bir araç alacak ya hayal kurmaya devam edecek ya da sayfanın sürmanşetinde de okuyacağınız gibi ikinci ele yönelecek.
Çünkü otomobil fiyatları geliri iyi olan aileler için bile ulaşılabilirlik seviyesini aşmış durumda. Pek çok beyaz yakalı için araç veren işyerleri daha iyi maaşı olduğu halde araç vermeyen işyerlerine tercih edilir oldu. Ev taksiti ya da kirası, çocuğun ya da çocukların okul masrafı gibi önem sıralamasında daha üstlerde yer alan harcamalar otomobili ister istemez listeden çıkarıyor.
Anadolu zaten 5 yaşın üzerinde otomobilleri tercih ediyordu. Şimdi artık İstanbul gibi toplam pazarın yarısını tüketen şehirler de önce filo müşterisi, ardından ikinci elci olacak.
Markalar filo satışlarının her ne kadar toplam satışlarının yüzde 30’unu geçmediğini söylese de İstanbul trafiğinin yoğun saatlerinde araç plakalıklarının neredeyse tamamının kiralama şirketlerinin logolarına sahip araçlardan oluştuğu görülüyor.
Müşteriler birey olmaktan çıkıp kurumlar haline gelince de araç satan bayiler ve bünyelerindeki servislerin yeniden yapılanması, milyon dolarlık yatırımlarla açılan plazaların külfet haline gelmesi ihtimali de ortaya çıkacak.
Otomobil tercihini hayaller değil bütçe belirleyince marka sadakati gibi satıcıların işini kolaylaştıran parametreler de anlamını yitirecek, müşteri kapma yarışı çok daha “kanlı” olacak maalesef.