Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        SELAHATTİN Demirtaş’ın Cumhurbaşkanlığı adaylığı Cumhurbaşkanlığı yarışına ve Kürt sorununa farklı bir boyut kazandırdı.

        Birincisi ve en belirleyici olanı Kürt siyasetinin ciddi bir şekilde başlattığı “Türkiyelileşme” hamlesidir. Gerçi bu hamle yeni bir şey değil. Ahmet Türk 2005 yılında Demokratik Toplum Partisi’ni kurarken şunları söylemişti: “DTP 70 milyonun partisidir. 70 milyonu kucaklamaya hazırdır. Biz 70 milyon insanımız arasında diyalog ve kardeşliğin gelişmesini hedefliyoruz. Birlikte yaşamayı hedefliyoruz, birlikte yaşamayı da birlikte başaracağız, buna inanıyoruz.”(*)

        Ancak gerçek durumu, siyasetteki söylemlerin pratikteki karşılığı ortaya koyar. Söylemler eyleme döküldüğünde anlamlıdır. Hatta bir kısım gelişmelerde siyasetçinin söylemleri daha büyük gerçeklik testine tabi tutulur.

        Nitekim Ahmet Türk’ün iyi niyetli şekilde ortaya koyduğu 70 milyonu kucaklama iddiası, bahsettiği 70 milyonun canını acıtan birçok olayda test edildi. Anafartalar Caddesi’nde, Güngören’de, Gaziantep Şehitkamil’de ve Diyarbakır’da bir dershane önünde patlatılan bombalara Türk’ün tepkisi sınırlı kaldı.

        Bu büyük acılar karşısında suskunluğa gömüldü. 70 milyonun önemli bir kısmının canı yanarken susmak, söyleminizin gerçekle test edildiğinde bir anda buharlaşması anlamına gelir ve nitekim öyle oldu.

        Ancak şimdi yeni bir fırsat var. Demirtaş söylemleriyle ve davranışlarıyla 76 milyona talip olduğunu söylüyor. Yarış, lokal bir siyasetin ötesinde Cumhurbaşkanlığı hedefinde gerçekleştiğinden ulusal bir siyaset tonu tercih edilmesi olağan.

        Bu yönüyle Cumhurbaşkanlığı adaylık süreci yerele sıkışmış Kürt siyaset dilini Türkiyelileştirmek için son derece uygun bir ortam sunuyor. Diğer yandan da Kürtlerin Türkiye’nin kaderinde siyaset yoluyla rol oynayabileceği fikrini tahkim ediyor. Bu iki sebepten ötürü Demirtaş’ın adaylığı oldukça değerli.

        Ancak bu denklemin en can alıcı ağırlık noktası siyasal sürecin şiddetin gölgesine tekrar kayıp kaymayacağıdır. Kürt siyasetçilerin siyasal aktör olarak yerelden ulusal alana çıkışlarının önündeki en büyük engel bir zamanlar Ankara’daki kapatma davaları gibi birtakım ayak oyunlarıydı.

        Son yıllarda yaşanan değişimle artık bunların aşıldığını söyleyebiliriz. Bundan sonraki süreçte Kürt siyasetinin ulusal sahneye çıkması hiç şüphesiz şiddet karşısındaki siyaset çizgisinin alacağı tavır ve izleyeceği yola bağlıdır.

        Demirtaş’ın Cumhurbaşkanlığı adaylık süreci silahlara veda ve siyaseti tahkim anlamında çok özel bir yere sahip. Umulan, bu yarışın Kürt siyasetinde Ahmet Türk’ün 2005’te söylediği o güçlü dönüşümü hayata geçirmesidir.

        *İhsan Bal, Ahmet Türk’e saldırı: Acıya rağmen olgun davranabilmek, Habertürk, 16 Nisan 2010

        Diğer Yazılar