Geleneksel Türk tiyatrosunun en önemli simgelerinden olan kavuk, önceki gün Rasim Öztekin'den Şevket Çoruh'a devredildi.
Çoruh’u beğenirim, söyleyeceklerimin onun şahsıyla bir ilgisi yok.
Hatta ilk açıklandığında bir destek yazısı da yazmıştım.
Ama bu meselede beni çok rahatsız eden bir başka şey var.
140 yıldır 6 kez el değiştiren kavuk bir kez bile bir kadın tiyatrocuya verilmedi.
Yıldız Kenter, Adile Naşit, Gülriz Sururi gibi üstatlar varken erkekten erkeğe geçti hep...
Şimdi de Demet Akbağ, Oya Başar, Binnur Kaya gibi ustalar hayattayken, genç ve yetenekli pek çok kadın tiyatrocu dururken yine bir erkeğe devrediliyor.
Sorsanız pek modern, pek eşitlikçi olan bu tiyatrocu abilerimiz iş sembolik de olsa ustalığı devretmeye gelince birden en ataerkil kimliğe bürünüveriyorlar işte.
Burada sözüm tek başına Öztekin’e değil elbette... Yıllardır yerleşen zihniyete...
Erkek oyuncularımızdan hiçbirinin bunu sorun etmemesine...
Kem küm etmenin âlemi yok, en hafif tabiriyle ayıptır bu yaptığınız.
Restoran ve kafelerde müşterilere süre sınırı getirilsin. "Nasıl olsa yiyip içeceğiz" diyerek çıkarılan maskelerle bir çay söyleyip saatlerce lak lak eden insanlar var. Hem işletmeye ekonomik katkısı yok hem virüs yayılıyor. Yiyecek içecek servisi sonrası yarım saatlik süre tanınsa yeterli olmaz mı örneğin?
Salgına yakalananların konum bilgileri Hayat Eve Sığar uygulamasında görünsün. Şu anda kullanılan yoğunluk haritasından çok daha detaylı bir sistemden söz ediyorum. Salgınla en etkili mücadeleyi yürüten Güney Kore’de testi pozitif çıkanların hareketleri GPS sinyalleri, kredi kartı harcamaları ve güvenlik kamerası incelemeleriyle tespit ediliyor. Sonra bu hareket geçmişi kimlik bilgileri gizlenerek kamuoyu ile paylaşılıyor. Böylelikle insanlar virüs taşıyan biriyle yakın temasta bulunup bulunmadıklarını kontrol edebiliyor. Aynı uygulama bizde de geliştirilemez mi?
Evde karantina kuralına uymayanlar için cezai yaptırımlar çok daha fazla artırılsın. Gerekirse komşu denetimi başlasın.
İbadethanelere ilişkin yasaklar soğukkanlılıkla yeniden gündeme alınsın.
Bu yıl Altın Koza’da en iyi film Ercan Kesal’ın yönettiği Nasipse Adayız filmine verilmiş.
Kesal oyunculuktaki yeteneği tartışılmaz bir isim. Setteki performansına şahit olmuş biri olarak filmdeki karaktere nasıl büründüğünü, rol yapmak bir yana adeta yaşadığını yakından biliyorum.
Şimdi yönetmen koltuğunda da aynı yeteneğin bir başka temsilini izleme fırsatı sunuyor bize.
Nasipse Adayız, Beyoğlu’ndan belediye başkan adayı olmak isteyen Doktor Kemal Güner’in yaşadıkları üzerine son derece gerçekçi bir kara komedi. Konu, Kesal’ın gerçek hayatta yaşadığı adaylık macerasında kendi başından geçenlerin hikâyesi.
Siyasetçi egosu nasıl hastalıklı bir ruh halidir; bir adam kazanamayacağını bile bile niye aday olur; kampanyaya akan paralar, PR çalışmaları, hemşeri dernekleri ve kahvehane ziyaretleri... Kısacası bir seçim süreci insanı nasıl madara eder hepsini müthiş bir incelikle anlatıyor.
30 Ekim’de vizyona girecek.
İnsan halleri üzerine keskin gözlemlerle dolu bu filmi tüm siyasetçilerimize, siyasete atılmayı düşünenlere ve daha önemlisi bu durumu fazlaca ciddiye alanlara şiddetle tavsiye ederim...
Yazar Buket Uzuner Netflix’te yayınlanan Türk dizisi Atiye’yi dava etmiş. 2015 yılında yayımladığı 'Toprak' romanından intihal olduğunu söylüyor.
Uzuner kıymetli bir yazarımızdır, onlarca romanı vardır. Yani öyle sırf dikkat çekmek ya da ortalığı bulandırmak için böyle bir iddia ortaya attığını zannetmiyorum
Romanı okumadığım için “Evet hakikaten yürütmüşler” de diyemiyorum.
Ve fakat bu vahim iddia doğru çıkarsa tüm dünyaya rezil oluruz.
Onca para ve emek harcanan bir projede, yazara telif ödememek için işin ucuzuna kaçıp hırsızlık yaptılarsa çok yazık...
Sizlere daha iyi bir hizmet sunabilmek için sitemizde çerezlerden faydalanıyoruz. Sitemizi kullanmaya devam ederek çerezleri kullanmamıza izin vermiş oluyorsunuz. Detaylı bilgi almak için ‘Çerez Politikasını’ ve ‘Aydınlatma Metnini’ inceleyebilirsiniz.