Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Sağlık Bakanı Fahrettin Koca salgın yönetimine çok iyi başlamıştı. Verileri şeffaf olarak açıklaması, gelen sorulara detaylı yanıtlar vermesi, güler yüzlü tavırları her kesimi memnun ediyordu. Fakat son iki ayda bu durum biraz değişti.

        Pozitif vakalar arttıkça tablolarda bir tuhaflık olduğu söylentileri yayıldı, resmi verilere duyulan güven iyiden iyiye azaldı.

        Yoğun eleştiriler üzerine önceki gün Bakan Koca nihayet hasta sayısının vakaların hepsini değil sadece semptom gösterenleri kapsadığını açıkladı. Şimdi haklı olarak eleştiriliyor.

        Eğer 2 ay boyunca sessiz kalmak yerine 29 Temmuz’da tablodaki ifadeler değiştirildiğinde farkı izah etseydi bugün bu kadar insan “Sahiden kandırılmışız” duygusuna kapılmayacaktı.

        Hele hele şimdi durumu 'ulusal çıkarlarımız' üzerinden açıklamaya çalışması verilerin gizlendiği algısını güçlendirerek kendisine duyulan güveni daha da sarsıyor.

        Ayrıca Türkiye’ye seyahat yasağı getiren ülkelerin de aleyhimizde kullanacağı bir malzeme üretiyor.

        Nitekim dün İngiltere Ulaştırma Bakanı “Covid-19 vakalarını uluslararası örgütlerin kabul ettiğinden farklı şekilde tanımlıyorlar” diyerek Türkiye'yi 'seyahat koridoru' listesinden çıkardıklarını açıkladı.

        Bakan Koca bu süreçte çok çalıştı, bunu inkâr etmek haksızlık olur. Salgına yakalananların takibi için akıllı bileklik ve toplu taşıma kartlarında HES kodu mecburiyeti gibi yeni uygulamalar da takdir edilmesi gereken adımlar.

        Fakat veriler konusunda ne yapıp edip yeniden herkesin güvenini kazanmalı. Bunun için de bence yarından itibaren pozitif çıkan test sayılarını da net olarak açıklamalı.

        Hem kendisinin hem de ulusumuzun çıkarları için...

        İdam ne kazandırır?

        Batı’da Türkiye karşıtlığı giderek yükselirken, “agresif ülke” imajı pekiştirilmek istenirken, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne aykırı olan idam cezasını getirmek Türkiye’yi daha da yalnızlaştırmaz mı?

        Avrupa ile yeniden masaya oturup Doğu Akdeniz’de hakkımız olanı alma ihtimalimiz için atmosfer oluşmuşken, AB üyelik sürecini tamamen noktalayacak bir adım atmak bize ne kazandırır?

        Elbette “İdam geri gelmeli” diyenlerin kaygılarını anlıyorum.

        Özellikle vahşice insan öldürme ya da küçük çocuklara karşı işlenen cinsel suçlar hepimizi isyana sürüklüyor.

        Ama unutmayalım ki suçu azaltmanın yolu cezaları artırmaktan değil toplumu eğitmekten geçiyor.

        Ömür boyu hapis cezasını göze alan bir caniyi idam korkusu durdurabilir mi? Hiç emin değilim. Asıl enerjimizi o canilerin ortaya çıkmasına mani olacak sosyolojik iklimi oluşturmaya vermeliyiz.

        İdam cezası sorun çözmez, bizi uluslararası alanda daha da yalnızlaştırır.

        Kaldı ki o eşik bir geçildi mi, vahşice insan öldürme ya da küçük çocuklara karşı işlenen cinsel suçlarla kalmaz ve siyasi suçlar da eklenebilir. Ağırlaştırılmış müebbetle yargılanan insanların sonradan kumpas mağduru olduğunun anlaşıldığı bir ülkede idam gibi geri dönüşü olmayan bir ceza bana çok tehlikeli geliyor açıkçası.

        Ayhan Bilgen'in istifasının anlamı

        6 yıl önce gerçekleşen Kobani eylemlerinden dolayı HDP’ye ikinci dalga operasyon yapılmasının adli değil siyasi bir hamle olarak algılandığını ve bunun HDP’ye desteği arttıracağını yazmıştım.

        Özellikle daha önce aynı suçtan yargılanıp beraat eden Kars BelediyeBaşkanı Ayhan Bilgen’in durumu epeyce tepki çekti.

        Fakat daha tutuklamaya sevk edilip edilmeyeceği belli olmadan Ayhan Bilgen belediye başkanlığından istifa edeceğini açıkladı.

        Peki neden böyle bir çıkış yaptı?

        Tükenmişlik sendromu mu?

        İki yumruk arasında sıkışmışlığın isyanı mı?

        "İstifa edersem yeniden ceza almam" düşüncesi mi?

        "Kayyum atanmadan istifa edersem yeni başkanı belediye meclisi belirler, yerime seçilmiş biri geçer" düşüncesi mi?

        Belki de hepsinden bir parça var...

        Bu arada “Kars’ta bir kadın belediye başkanı ile yola devam edilirse, sadece siyasal değil, toplumsal bir eşik aşılmış olur” demesini de son derece centilmence buldum açıkçası...

        Diğer Yazılar