Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Dün Katar ile imzalanan işbirliği anlaşmasına göre Türkiye'ye 300 milyon dolarlık sermaye akışı gerçekleşecekmiş ve bu arada Borsa İstanbul'un yüzde 10'u da Katar'a devredilecekmiş.

        Piyasalara etkisi konusunda ahkâm kesemem ama gördüğüm bir gerçek var ki o da Borsa İstanbul’un yüzde 10’unun Katar’a devredilmesi halkımızın pek hoşuna gitmedi.

        Çünkü her ne kadar şu an Türkiye'de Batı karşıtlığı zirve yapmış olsa da bunun çok daha üzerinde bir Arap karşıtlığı var.

        Sadece seküler kesim değil muhafazakârlar da hazzetmiyor Arap dünyasından.

        Daha çok para bıraktıkları için esnaf mutludur belki ama vatandaş “Her tarafı Araplar bastı, ülkeyi satın alıyorlar, yakında özerklik isterler” gibi öfkeli yorumlar yapıyor.

        Yanlış anlaşılmasın ırkçılık, ayrımcılık yapmak istemem, sadece kamuoyunun ruh halinden bahsediyorum. Sonuçta hepimiz biliyoruz ki adı tam konulmasa da kültürel ve sınıfsal bir nefret var Araplara karşı.

        Ayrıca, hükümetin aksine Suudi Arabistan, Körfez ya da Katar ayrımı da yapmıyorlar. Yani "Türkiye'nin zor gün dostu Katar milleti" gibi bir anlayış yok, Erdoğan'ın şahsi dostu Katar Emiri anlayışı var.

        Bu yüzden de Katar yatırımı geldiğinde bir kurtarıcı olarak Katar Emiri’nin yardıma çağrıldığı intibası uyanıyor.

        Buna karşılık dış politikada Batı’ya şüpheyle bakılsa dahi Batılı şirketler Türkiye’ye yatırım yaptığında ya da Avrupalı turist geldiğinde "İşler iyiye gidiyor" diye düşünüyor ahali.

        Lafın kısası ekonomideki darboğaza iyi gelir mi bilmiyorum ama algıda ters tepme ve AK Parti seçmenini dahi kızdırma olasılığı var.

        Çin aşısı mı Alman aşısı mı?

        Çin aşısı mı Alman aşısı mı?
        0:00 / 0:00

        Bakın zenginlikten bağımsız olarak ülkelerin toplumsal imajıyla ilgili benzer bir başka durum da aşı meselesinde ortaya çıktı.

        Sağlık Bakanı Fahrettin Koca Çin menşeli Sinovac aşısı için 50 milyon dozluk anlaşma yapıldığını açıkladı ama yapılan yorumlara bakılırsa Çin aşısına toplumda güven oranı çok düşük. Ücretsiz bile dağıtılsa onun yerine para ödeyip Alman, Amerikan aşılarını tercih edeceğini söyleyen çok insan var.

        Pierre Bourdieu yaşasaydı meşhur “La Distinction” kitabının ülkeler düzeyindeki versiyonunu da yazarak, Çin ve Körfez ülkelerinin imajından hareketle, bir toplumun ayrıcalıklı hale gelmesi için ekonomik büyümenin tek başına neden yeterli olmadığını anlatırdı belki...

        Korona aşısına karşı çıkan Soner Yalçın'a birkaç basit soru

        Korona aşısına karşı çıkan Soner Yalçın'a birkaç basit soru
        0:00 / 0:00

        Aşı demişken, Soner Yalçın’ın son yazısı epeyce tartışma yarattı.

        Uzunca bir süredir kendi deyimiyle 'kapitalist tıp/sağlık hegemonyası'na karşı yazılar ve kitaplar yazıyor malum.

        Kısmen iyi de yapıyor çünkü ortada büyük bir rant pazarı olduğu aşikâr.

        Fakat gazeteci şüpheciliğiyle komplo teorisyenliği arasındaki sınırı karıştırmaması lazım çünkü güvenilir bilim insanları özellikle aşı konusundaki iddiaları yüzünden kendisine çok kızıyor.

        Nitekim ben de yazısındaki birkaç ifadeye takıldım...

        “Virüs hızla mutasyona uğrarken, yani sıradan nezleye, hadi bilemediniz gribe dönüşecekken, aşının alelacele bulunup piyasaya sunulması arasında nasıl bir ilişki var?” diye sormuş.

        Virüsün hızla mutasyona uğradığından ve sıradan bir nezleye dönüştüğünden emin miyiz?

        Mesela Prof. Dr. Derya Unutmaz'ın kendisine sorduğu "Korona virüsünün mutasyonları nasıl böyle bir dönüş yapacak? Örneğin, Spike RBD ACE2 üst domaine bağlanma mı azalacak yoksa TMPRS2 proteaz kesim değişimi mi? NSP1, NSP5’in IFN-I'e baskısı mı olmayacak?" gibi bir uzman sorusuna yanıtı var mı?

        Ya da hepimizin anlayacağı dilden sorayım:

        Sıradan nezleye dönüştüyse yoğun bakım servislerimiz niçin hızla dolup taşıyor? İnsanlar bu lanet virüs yüzünden niye ölmeye devam ediyor?

        Sıradan bir nezle olsa bağışıklığımız bunu savuşturamaz mıydı, niçin günde en az 30 bin kişiye bulaşıyor?

        Bir de daha önemlisi, aşı çıkmazsa normal hayatımıza nasıl döneceğiz?

        Tıptaki kapitalist hegemonyaya karşı sonuna kadar mücadele edelim tamam ama yaşadığımız bu ağır tablo karşısında kendisinin alternatif çözüm önerisi nedir?

        Maskeleri bir tarafa atıp ilaca, aşıya karşı çıkarak bünyesi zayıf olanları ölüme mi terk edelim?

        Binlerce insanın canını alan bu kadar ciddi bir konuda, dünyanın en önemli bilim insanları şeffaf bir şekilde, bilimsel kriterlerle uğraşırken kahvehane sohbeti kıvamında kuşkular yaratmanız ve bunu çok satan bir gazetede paylaşmanız biraz sorumsuzluk olmuş Soner Bey...

        Dev ilaç şirketlerinin halkı sömürmesine elbette karşı çıkalım ama bilimsel gerçeklerden kopmanın da âlemi yok.

        Diğer Yazılar