Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        İlber Ortaylı’nın verdiği bir röportaj sonrası yayının bittiğini zannederek Cansu Canan Özgen’e “Maşallah, şuna bak” demesi konuşuluyor iki gündür.

        Kimileri normal karşılıyor, kimileri Ortaylı ile alay ediyor, kimileriyse “Bu düpedüz tacizdir” diyor.

        Tepkiler kendisine sorulunca “Vallahi ben çok akıllı, güzel ve kendini geliştirmiş buluyorum yayın yaptığım hanım kızı. Hakikaten de maşallah. Güzel olduğu zaten belli. Giyimi, makyajı, duruşu, soru soruşu, konuya hâkimiyeti, Türkçeyi doğru ve güzel kullanışı... Buna tabii ki maşallah denir. Başka ne denir?” demiş...

        İlber Hoca işin içine güzelliği, giyimi, makyajı falan katmasaydı, “Konuya hâkimiyetine, Türkçeyi doğru ve güzel kullanışına maşallah dedim” demekle yetinseydi “Hey maşallah ufaklığa da bakın hele” der gibi şefkatli bir yaklaşım sergilediğine kendimizi inandırabilir ve meseleyi sonsuza kadar kapatabilirdik.

        Fakat güzellik vurgusu yapınca niyetini sorgulayanlara açıkça malzeme vermiş oldu.

        Peki bu sözler için Ortaylı’ya ‘Tacizci’ diyebilir miyiz?

        Hayır, çünkü taciz etmek amacıyla Cansu’nun yüzüne söylemiyor, yayının bittiğinin farkında değil, kimsenin duymadığını zannediyor, aklından geçenler dilinden dökülüveriyor...

        Ağır cinsellik içeren bir söz de yok...

        Kısacası “Biraz densizlik etmiş” deyip geçebiliriz.

        Fakat şunu da düşünmeden edemiyorum; eğer ki bu sözleri ilminden dolayı büyük saygı duyduğumuz İlber Hoca değil de bir başkası söylemiş olsaydı, hele de o kişi ‘hacı-hoca’ biri olsaydı bu kadar hoşgörülü davranır mıydık?

        Ya da yolda bir kadının arkasından bakarak mırıl mırıl konuşup duyulmadığını zanneden bir adamın yaptığına “Bu taciz değil” der miydik?

        Yanıtını hepiniz biliyorsunuz...

        Bu doktorlara ekran karantinası şart!

        Bu doktorlara ekran karantinası şart!
        0:00 / 0:00

        Terzi Mukaddes abla uğradı dün. “Aşı olacak mısın?” diye sordu. “Evet, sen de mutlaka yaptır” dedim.

        “Bilmem ki, sosyal medyada kafamızı çok karıştırıyorlar. Geçenlerde bir profesörden dinledim. Alyuvar büyüklüğünde çip yapmışlar ama insanlara takmalarına daha 10-15 yıl varmış. Yine de tedirginiz, eşim yaşlı ve risk grubunda ama aşıdan korkuyor” dedi

        İşe gelirken bizim kanalın şoförü Ali Abi “ Aşı olacak mısınız Kübra Hanım” diye sordu.

        Evet, siz de mutlaka yaptırın dedim.

        “Yok, ben istemiyorum çünkü aşı çalışması yapan bir profesörü dinledim, “Yaptırmayın, yan etkisi belli değil” diye konuştu” dedi.

        Toplumda Mukaddes Abla ya da Ali Abi gibi düşünen yüz binler var.

        Ağzından çıkanı kulağı duymayan sözüm ona doktorlar pandemi dönemini fırsata çevirip şöhret olmak için abuk sabuk konuştukça insanların kafası karışıyor tabii...

        Aşıyı savunan doktorlar sanki çok mu aklı başında konuşuyor?

        Bakın işte Prof. Bingür Sönmez de çıkıp “Ben aşı yaptırmam diyenler birer vatan hainidir. Onlara kız bile vermeyeceğiz. Devlet dairelerine giremeyecekler, otobüse binemeyecekler" demiş.

        Önce espri yapıyor zannettim, izleyince baktım gayet ciddi...

        Yahu insanlar zaten aşıdan çekiniyor, sırf dikkat çekmek için böyle abartılı ve despotik cümleler kurarak neden hepten işkillendiriyorsunuz?

        Korona sürecinde şöhret merakı yüzünden zihinsel mutasyona uğrayan doktorlara bir süre ekran karantinası şart...

        Diyanet İşleri Başkanı keşke şöyle deseydi...

        Diyanet İşleri Başkanı keşke şöyle deseydi...
        0:00 / 0:00

        Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş, Twitter hesabından yaptığı paylaşımla din görevlilerine seslenmiş. "Sosyal medyayı ve dijital ortamları düzenli kullanarak bıkmadan, usanmadan vaaz, irşad ve eğitim faaliyetlerimize devam edelim” demiş.

        Güzel çağrı fakat sosyal medya, hele özellikle de Twitter bunun için biraz riskli bir ortam değil mi?

        Keşke Diyanet İşleri Başkanı mesajının sonunda “Tabii bunu yaparken gereksiz polemiklere girmeyin. Toplumu kutuplaştıracak, insanları ötekileştirecek paylaşımlar yapmayın” da deseydi.

        Şu ara kimi ilahiyatçıların paylaşımları insanları dinden diyanetten soğutuyor çünkü...

        Bülent Ersoy'un kürk ısrarı aslında gizli reklam mı?

        Bülent Ersoy'un kürk ısrarı aslında gizli reklam mı?
        0:00 / 0:00

        Bir aydır Bülent Ersoy ve kürkleri üzerine bir tartışmadır gidiyor.

        Malum kürk satın alması eleştirilince gelirini Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’ne bağışlayacağını açıklamıştı ama ÇYDD bu bağışı kabul edemeyeceğini söylemişti. Bu açıklamaya kızan Ersoy, ÇYDD’yi vasiyetinden çıkardığını duyurmuştu.

        Önceki gün yine kürkler içinde magazin muhabirlerine poz vermiş Bülent Ersoy ve bir kez daha ÇYDD’yi eleştirmiş.

        “Benim iyi niyetimi reklam aracı olarak kullandıklarını hissettim” demiş.

        Fakat dikkatimi çeken bir detay var, tüm bu haberlerde Bülent Ersoy Nişantaşı’ndaki bir kürk mağazasının ürünlerini giyiniyor ve söz konusu haberlerde o markanın adı muhakkak açıkça yazıyor.

        Ortada kürk üzerinden bir reklam olduğu kesin ama reklamı yapan ÇYDD değil de bizzat Bülent Ersoy olmasın?

        Diğer Yazılar