Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        İlker Başbuğ, "Güç Odaklarının Mücadelesi" adlı yeni kitabı vesilesiyle Cumhuriyet’ten İpek Özbey’e bir röportaj vermiş. 3 serilik kitabın bu bölümü 1961-1980 dönemine odaklanıyor.

        Röportajı dikkatle okudum; bugüne ilişkin bir açıklama yahut gönderme yok.

        Tarihsel dönüm noktaları konuşulurken şöyle diyor Başbuğ;

        “Eğer Menderes 25 Mayıs 1960 günü Eskişehir’de erken seçim tarihini açıklasaydı, 27 Mayıs askeri darbesi büyük bir olasılıkla önlenebilirdi. Çünkü erken seçim kararı almış bir hükümete karşı bir askeri darbenin gerçekleştirilmesi, açıkça milletin siyasi iradesine de vurulacak bir darbe olurdu.”

        Peki Başbuğ bu sözleriyle 27 Mayıs darbesini meşrulaştırıyor mu?

        Yanıtı sonraki soruya verdiği cevapta gizli...

        “27 Mayıs askeri müdahalesi, Cumhuriyet'in getirdiği siyasal sisteme vurulan ilk darbenin adıdır. Çözüm askeri darbe olmamalıydı. 27 Mayıs darbesi, kendinden sonra gelen askeri müdahaleler üzerinde de önemli tesirler yaratmıştır. Siyasi tecrübeye ve olgunluğa sahip kişilerin siyaset sahnesinden uzaklaşmasına neden olmuştur” diyor Başbuğ.

        Yani darbeye açıkça karşı olduğunun net bir biçimde altını çiziyor.

        Peki sözlerinin bu kadar büyük tepki çekmesinin sebebi ne?

        Onun da yanıtı röportajın başlığında gizli...

        Menderes erken seçim tarihini açıklasaydı 27 Mayıs önlenebilirdi” cümlesi çekilmiş başlığa...

        Başbuğ’un anlattığı onca şey arasından gazete editörlerinin çarpıcı olduğunu düşünerek manşete taşıdığı bu cümle, Kılıçdaroğlu’nun bugünlerde erken seçim çağrısı yapmasıyla ilişkilendirilerek “Başbuğ darbe iması yapıyor" şeklinde yorumlandı.

        Açıkçası bu haksız bir suçlama.

        Zaten dün akşam Başbuğ’un avukatı İlkay Sezer de bir açıklama yaparak “Sayın Başbuğ, 15 Temmuz darbe girişimi de dahil darbelere her zaman karşı çıkmış, her platformda bu görüşünü açıklamış birisidir” diyerek söyleşiden farklı anlamlar çıkarmanın doğru olmadığını söyledi...

        Burada illa niyeti sorgulanacak biri varsa o da Cumhuriyet gazetesindeki meslektaşlarımızdır. Bu başlığın günümüzdeki erken seçim tartışmalarını akla getirebileceğini ve Başbuğ’u zor durumda bırakabileceğini düşünmelilerdi.

        Sözcü’nün 2020 felaketleri manşeti altında Ayasofya’nın ibadete açılmasını sayması, Fikri Sağlar’ın ve Can Ataklı’nın sözleri, Cumhuriyet’in attığı bu başlık... Hepsi elbirliği ile iktidara arayıp da bulamadığı gündemi yaratıyorlar.

        Can Ataklı'nın sözleri asıl muhalefete haksızlık

        Can Ataklı'nın sözleri asıl muhalefete haksızlık
        0:00 / 0:00

        Can Ataklı’nın dün çok tartışma yaratan sözlerini görünce “Acaba önünde arkasında ne demiş?” diye oturup tamamını izledim.

        Darbe çağrısı yapıyor mu? Hayır, çünkü “Darbeler gibi totaliter ve faşist uygulamaların asla bu ülkeye yarar getirmediğini söylemiş biriyim” diyor.

        "Büyük bir doğal afet, büyük bir deprem, çok büyük sel, çok büyük yangınlar… Türkiye'nin bir askeri başarısızlık elde etmesi... Ancak bunlar olursa Erdoğan gider” ifadesini kullanıyor. Peki, “Bütün bu felaketler olsun ama yeter ki Erdoğan gitsin” diyor mu? Eh tam olarak onu da demiyor çünkü sonunda cümlesini “Bunu hayal bile etmek istemiyorum çünkü bunun travması sadece bugün AKP’ye oy verenlerin değil hepimizin ortak kaygısıdır” diye bitiriyor.

        Peki bu problemli bir konuşma mı? Evet, hem de son derece problemli çünkü...

        Felaketlerle ilgili benzetmesi son derece rahatsız edici...

        Bu ülkede demokratik seçimler yokmuş, sanki muhalefet yerel seçimlerde büyük şehirleri kazanmamış ya da bu millet herhangi bir iktidarın seçim yapmamasını kabullenecek kadar demokrasi bilincinden yoksunmuş gibi davranıyor...

        “Erdoğan seçim kaybetse bile koltuğunu bırakmaz” diyerek seçmeni sandıktan uzaklaştıracak provokatif iddialar ortaya atıyor.

        REKLAM

        “Erdoğan’a oy veren cahilleştirilmiş ve yoksullaştırılmış halk” diyerek AK Parti’ye oy veren milyonlarca insanı aşağılıyor.

        “Erdoğan iktidardan düştüğü anda bu geçmiş iktidarların düşmesine pek benzemeyecektir. Yargılanacaktır” ifadesini kullanarak hem Erdoğan’ı hem de ona oy veren seçmeni üstü kapalı tehdit ediyor.

        Ve en fenası da AK Parti dışındaki tüm partilerin seçimleri kazanmak adına harcadığı tüm meşru çabayı çöpe atarak muhalefete büyük haksızlık yapıyor.

        Fikri Sağlar’ın türbanın siyasal simge olduğunu iddia eden, başörtülü hâkimlerin adil davranamayacağını öne süren arkaik sözlerine “Bu kadar da olmaz” demiştik.

        Meğer daha fenası olabiliyormuş.

        Ne diyelim, Allah akıl fikir versin...

        Diğer Yazılar