Tuğrul Türkeş'in 'azgın milliyetçilik' uyarısı dikkate alınmalı
Covid 19 salgınından sonra Batı’daki entelektüel tartışmaların odağında küreselleşmenin çöküşü, ulus devletlerin ve milliyetçiliğin yeniden yükselişi yer alıyordu. Sağ popülizm ve yabancı düşmanlığı ile el ele tutuşan negatif milliyetçiliğin salgın şartlarında daha da güçlenmesinden endişe duyuluyordu.
AK Parti Ankara Milletvekili Tuğrul Türkeş, bu tartışmalardan hareketle Türkiye’deki milliyetçiliğin geleceği üzerine kritik bir yazı kaleme almış.
Türk Devlet ve Toplulukları Dostluk, Kardeşlik ve İşbirliği Vakfı'nın (TÜDEV) resmi sitesinde yayınlanan "Azgın Milliyetçilik: 21’inci yüzyılın ilk çeyreğinde Dünya ve Türkiye’deki gelişmeler üzerine” başlıklı yazısında çarpıcı tespitlerde bulunuyor.
“Milletler kriz anlarında kendi milletleriyle baş başa kalıyor. 'Milliyetçilik yükseliyor' yorumlarının haklı olduğu bir dönemden geçiyoruz ancak bugün 'Hangi milliyetçilik?' sorusunu tekrar sorma mecburiyetindeyiz.
Milliyetçiliğin iyisinin iyisiyle mi yoksa kötüsünün kötüsüyle mi karşılaşacağımızın hiçbir garantisi bulunmuyor. Vaziyet buyken, Türk milliyetçilerinin de kendi entelektüel hazırlıklarını yapmaları, geçmişte olduğu gibi 'tarihi gerileticilerden' değil, 'tarihi ilerleticilerden' olmanın kavgasını vermeye yönelik bir anlayışla kuşanmaları elzemdir.
Maalesef ki Türkiye’de de hamaset eksenli bir milliyetçiliğin -ki ben buna 'azgın milliyetçilik' demeyi uygun görüyorum- sosyolojik tabanda kök salmaya yakın olabileceği tehlikesini görüyorum.
Türk milliyetçiliğine ve milliyetçilere düşen görev, tıpkı geçtiğimiz yüzyılın bu dönemlerindeki gibi, kendi özgün modelimizi örmek ve tarihin çarklarını geleceğe doğru döndürenlerden olmaktır” diyor.
Türkeş’in bu haklı uyarısı bana geçen yıl okuduğum bir kitabı hatırlattı. Yael Tamir, Princeton Univercity Press’ten çıkan 'Neden Milliyetçilik?' (Why Nationalism?) adlı kitabında son yıllarda Batı’da tehlikeli bir hâl alan, dışlayıcı, popülist aşırı milliyetçilik ile 20. Yüzyıl’da liberal demokrasi ile el ele vererek ulus devletlerin güçlenmesini sağlayan kucaklayıcı milliyetçiliğin karıştırılmaması gerektiğini anlatıyordu.
“Milliyetçilik kötü bir şey değildir çünkü sürekli değişen bir dünyada bireylerin kendi kimliklerini tarif etmelerini, kültürel bir topluluğa aidiyet hissetmelerini, bireysel tüketimi merkeze alan modern dünya ile başa çıkmalarını sağlar. Sınıf ve cinsiyet ayrımı olmaksızın karşılıklı sorumluluk esasına dayalı modern refah devletinin kuruluşu için gerekli toplumsal dayanışma duygusu da milliyetçilik üzerine bina edilmiştir” diyor Tamir.
Kutuplaşmanın, siyasi ötekileştirmenin giderek arttığı bir Türkiye’de hamaset eksenli değil insanının iyiliği, refahı ve ortak geleceği üzerine kafa yoran 'ilerletici' bir milliyetçilik anlayışına gerçekten de çok ihtiyacımız var.
Kritik zamanlarda yaptığı bu önemli uyarı için Tuğrul Türkeş’e teşekkür etmeli ve sorgulamalarımızı yalnızca milliyetçilikle sınırlı tutmayarak, toplumsal birlikteliğimize hançer vuran, kendi gibi olmayanı dışlayan, 'azgın muhafazakârlık', 'azgın sekülerlik', 'azgın liberallik' gibi eğilimlere karşı da dikkatli olmalıyız.